Güncelleme Tarihi:
FRANKFURT'ta yaşayan üç çocuk babası sanatçı Refik Tekinalp (49) kendi geliştirdiği, 'Common Art Photography' ile fotoğraf sanatına yeni bir boyut kazandırdı. Önümüzdeki günlerde başta Frankfurt olmak üzere değişik kert ve müzelerde, 'Çevre ve iklim' konularına dikkat çeken eserlerle sergi açmaya hazırlanan Tekinalp'ı, Frankfurt'ta ilginç atölyesinde iş başında yakalayarak sohbet ettik. Afyon'da dünyaya gelen, Ankara ve İstanbul'da büyüyen Refik Tekinalp, Türkiye'den Brezilya'ya gitmeye kalkışınca kendisini Almanya'da bulmuş. 20 yıldır Almanya'da sanat çalışmalarına devam eden Tekinalp ile tarihi ahırı atölye haline getirdiği mekanında konuk olduk.
"Türkiye'de öğrenimimi tamamladıktan sonra kendimi geliştirmek, gerçekleştirmek için yurt dışına çıkmak için çırpınıyordum. O yıllarda yurt dışına çıkmak birçok nedenden dolayı imkansızdı. Vize, parasızlık gibi somut engeller. Gençlere, 'Batılı ol, çağdaş ol' diye yetiştiriliyor, ancak batıya açılmamaları için bir sürü engel konuluyordu. Gençler Türkiye'de adeta hapis ediliyordu. Bu durumdan sıkıldığım için yurt dışına çıkmanın imkanlarını araştırıyordum. Türkiye'de kendimi dünyadan izole edilmiş bir şekilde yaşıyor gibi hissediyordum. Bundan olağan üstü rahatsızlık duyuyordum. Öğrencilik yıllarımda turizm sektöründe çalıştığım için turistlerle çok içli dışlı oluyordum. Onların memleketime rahatlıkla gelebilmeleri, benimse kendi ülkemin sınırlarına hapis olmamı hiçbir zaman içime sindiremedim. Sonunda Brezilya'ya gitmeye karar verdim. Neden bilmiyorum. Kafama esti. Almanya üzerinden aktarmalı bilet aldım. Buraya gelmek, hele burada yaşamak aklımın ucundan bile geçmediği gibi, Almanya'da yaşamayı imkansız görüyordum. Çünkü Almanya'yı kendime uygun bir memleket olarak görmüyordum. Ancak birçok konuda olduğu gibi evdeki hesap pazara uymadı. Transit bilet yandı. Ben Almanya'da kaldım. Uzun bir mücadele başladı. Tanışıklıklar gelişti. Üç çocuğum oldu. Yıllarca mücadele derken aradan neredeyse 20 yıl geçti. Buradayım. Yarın nerede olurum onu bilemem."
Almanya'ya alışabildiniz mi?
"Bedenim burada. Köklerim Türkiye'de. Ruhum her yerde. Şartlar buraya bağladı. Gelecek ne olur bilemiyorum. Aradan 20 yıl geçti. Almanya'ya hala yerleşemedim. İlk 10 yıl mücadele ile geçti. Geçim sıkıntısı, oturum, iş sorunu baya hırpaladı. Vatanımın Türkiye. Ancak burada kendimi evimde hissittiğimi söyleyemem".
Sanatla ne zaman ciddi bir şekilde ilgilenmeye başladınız?
"Aslında öğrencilik dönemimde aktif bir şekilde ilgileniyordum. Şartların gereği yaptığımız çalışmalar yaşadığım dört duvar dışına çıkmıyordu, çıkamıyordu. Arkadaşlarım bana devamlı, 'Çalışmaların ne zaman dört duvar dışına çıkacak' diye takılıyordu. Yurt dışı hevesinin bir nedeni de bu olsa gerek. Sanat ile kendimi bildim bileli iç içeyim. Sanat yoluyla duygularım rehberliğinde kendimi gerçekleştirebildiğim tek alan".
"Kirası uygun bir mekan arıyordum. Burayı bulduğumda kapısına kilit vurulmuş ve 20 yıldır açılmamış bir depo idi. Bulunduğumuz atölye 17. yy'da ahır olan bir yer. Bu ahırı yıllarca çalışarak, varımı yoğumu buraya yatırarak bu hale getirdim".
Son derece değişik bir çalışma yapıyorsunuz. İlk bakışta insan kendisini bir resim atölyesinde hissediyor. Çevrede tuvaller, fırçalar yanı sıra fotoğraf makinaları dikkat çekiyor. Bazı çalışmalar ise adeta resim. Ancak karar ermek oldukça güç. Nasıl bir çalışma içindesiniz?
"Resim ve fotoğraftan oluşan bir çalışma. Fotoğrafın yabancılaştırılmış hali doğrusu. Resimle elde edilmiş fotoğrafın tuvale yansımış şekli. İşin içinde negatif var, diya var, tuval ve fırça var. Sergileri gezenler eserlerin fotoğraf mı, resim mi olduğuna çoğu zaman karar veremiyor. Doğrusu hedefde bu. Kimileri benimle eserin bir fotoğraf, yada illa resim olduğu yolunda tartışmalara giriyor. Böyle olunca amacıma ulaştığımı görüyorum. Asıl olan fotoğrafın sağladığı ayna gerçeklikten uzaklaşmak. Yıllardır üzerinde çalıştığım bir tekniği geliştirdim. 'Common Arts Photography' Karma, birleşik sanat. Eskiden fotoğraf, en güzel şekilde ayna gerçekliği yansıtmak olarak algılanırdı. Ben bunu değiştirdim. Benim eserlerimde yer alan fotoğraflar, 'Ayna gerçekliği' yansıtmıyor. Bilgilerim ışığında gördüklerimi gördüğüm gibi, gördüğümüz gibi değil, görmek istediğim gibi yansıtmak için bu yöntem ile çalışıyorum. Fotoğrafı yabancılaştırma teknikleri daha öncede vardı. Ancak ben bunu tuvale taşıdım. İmzamı akrül boya ile attım. Bir tek yöntem yok. Yüzlerce yöntem var".
Ne yaptığınızı ve niçin yaptığınızı özetlemeniz mümkün mü?. Çalışmalarınızla neye işaret etmek istiyorsunuz?
"Ama ülkemde ama başka ülkelerde toplumsal gerçeklikler içinde yaşıyoruz. Ancak kendim için farklı bir yaşam arzuluyorum. Bunun için sanat önemli. Olağanüstü bir maddiyata dayalı bir çağda yaşıyoruz. Herşeyin ölçüsü para olarak görülüyor. Geçtiğimiz günlerde Frankfurt'ta bir yerde fotoğraflar çekiyordum. Üç beş Türk genci benim fotoğraf çektiğimi görünce merak edip yanıma geldiler. Bana sordukları soru karşısında şaşkına döndüm. Neyi, neden çektiğimi sormadılar. Doğrudan, 'Sen bu çektiğin fotoğraflardan para kazanıyor musun?. Bir fotoğrafı kaça satıyorsun? diye sordular. Laf olsun diye, 'Fotoğraf başına bin Euro alıyorum' dedim. Çok şaşırdılar. Cevabı alan biraz uzakta olana koşarak gitti. Ona, 'Bir fotoğraf için bin Euro alıyormuş' diye bağırdı. Maddiyata dayalı dünyanın sıkıntılarını üzerimden atmak için sanata sarılıyorum. Birçok insan eserlerimi kaça sattığımı soruyor. Onları satmak için yaşamadığımı, yapmadığımı, onları yaratmak için yaşadığımı ve çalıştığımı anlatınca bakıp kalıyorlar. Yabancılaşmanın getirdiği sıkıntılardan kurtulmak için sanata yöneldim. Sanat adeta bu sıkıntıların içinde bir can simidi. Yabancılaşmayı her alanda yaşıyoruz. İnsan kendisine ve doğaya karşı yabancılaşmış durumda. Yabancılaşmayı sanata kullanarak olumlu bir sonuca varmayı amaçladım. Fotoğrafı yabancılaştırarak dikkat çekmek istediğim konu üzerine insanların düşünmesini arzuladım. Gördüklerimizin dışında, görülenin dışında bir gerçeğin olduğunu eserlerimle anlatmaya çaba gösteriyorum. Örneğin ozon, hava kirliliği konusu. Bir tarlada tayı ile mutlu bir şekilde koşan atı düşünün. Bu fotoğraf, görüntü ilk etapta çok hoş, çok güzel. Ancak fotoğrafı yabancılaştırdığımızda aynı bulutlar koyu bir şekilde beliriyor. Kare aynı kare. Gökyüzü artık aynı gökyüzü var. Annesi ile mutlu bir şekilde koşan tayın günleri önlem alınmazsa sayılı. Koyu gökyüzü bizi koruyan, yıpranan, yıpratılan ozon tabakasına dikkat çekiyor. Çalışmalarım bu şekilde. Amaç ise bozulan iklim koyşullarına dikkat çekmek".