Ahmet KÜLAHÇI / Fotoğraf: Reuters
Oluşturulma Tarihi: Şubat 24, 2020 10:02
Geçen hafta çarşamba akşamı internette dolaşırken Hessen Eyaleti’ndeki Hanau kentinde silahlı bir saldırganın iki nargile barda kurşun yağdırdığı haberini gördüm. Tabii aklıma gelen ilk şey, bunun göçmen kökenlilere dönük ırkçı bir saldırı olduğuydu. Kısa bir süre sonra Bochum Ruhr Üniversitesi’nde öğrenim yaptığım ve 1970’li yıllardan beri tanıdığım bir arkadaş Türkiye’den telefonla aradı.
YILLARCA
Almanya’da yaşadıktan sonra, bundan birkaç yıl önce Türkiye’ye dönen ve Ankara’ya yerleşen arkadaşım, “Almanya’da neler oluyor? Bizim Almanya nereye gidiyor?” diyordu. Daha benim yanıt vermemi bile beklemeden, “Doğru bir karar verip zamanında dönmüşüm” diye devam etti.
O telefonu kapatır kapatmaz, başka bir arkadaş telefon etti.
İstanbul’da Alman Lisesi’ni bitirdikten sonra Almanya’ya gelen, Almanya’da yüksek öğrenimini bitiren ve 50 yılı aşkın süredir bu ülkede yaşan Türkiye kökenli ‘Alman arkadaş’ da tedirgindi.
“Bizim Almanya nereye gidiyor?” diye sordu o da.
Cevabını da kendisi verdi.
“Sağ popülist Almanya için Alternatif (AfD) gibi bir partinin genel seçimlerde yüzde 12.6 oranında oy alması, hatta eski Doğu Almanya sınırları içinde oluşturulan eyaletlerden Saksonya’da seçmenlerin yüzde 27.5’inin, Saksonya Anhalt’ta yüzde 24.3’ünün, Brandenburg’da yüzde 23.5’inin, Thüringen’de yüzde 22’sinin, Mecklenburg-Vorpommern’de yüzde 20.8’inin desteğini alarak ‘ikinci güçlü parti’ konumuna yükselmesi, hiç de iyiye alamet değil. Bu gelişmeler beni tedirgin ediyor” diyordu.
Hatta, “Bu durumda bize bavulları toplamak düşüyor” diyerek gerçekten kafasından Türkiye’ye dönmenin geçtiğini söylüyordu.
Bunu söyleyen Alman dili ve Alman kültürüyle büyüyen, 50 yılı aşkın bir süredir bu ülkede severek yaşayan Türkiye kökenli bir ‘Alman arkadaş’ idi.
Aynı akşam gece yarısına doğru hem Bonn’da hem de Berlin’de sıkı dostluk ilişkilerimiz olan Fransız bir gazeteci arkadaşım aradı Paris’ten.
İlk sözü, “Impossible, impossible!” (İmkânsız, imkânsız) oldu.
Ve, “Neler oluyor bizim Almanya’da? Bizim Almanya nereye gidiyor?” diye devam etti.
İki ayrı nargile barda öldürülenlerin göçmen kökenli olduğunu duymuş ve bunun doğru olup olmadığını bilmek istiyordu.
Henüz resmi açıklama yapılmadığı için somut bir yanıt vermekten kaçındım.
Ama aklından geçenin doğru olması ihtimalinin yüksek olduğunu söyledim.
Ertesi gün saldırının ırkçı motifli olduğu ve saldırganın, 4’ü Türk, 9 göçmen kökenliyi öldürdükten sonra eve gidip annesini de kurşunladığı ve sonra da intihar ettiği açıklandı.
Aynı gün Hürriyet’in bürosunun da bulunduğu Basın Evi’ne gittiğimde birçok Alman gazeteci arkadaşla karşılaştım.
Hepsi de ne diyeceklerini bilmiyorlardı.
Onlar da “Unmöglich, unmöglich!” (İmkânsız, imkânsız!) diyorlardı.
*
Bu ırkçı
saldırı, Almanya’da yaşayan göçmen kökenlilerin zaten var olan tedirginliklerini iyice artırdı.
Berlin sokaklarında dolaşırken rastladığım çoğu Alman vatandaşı Türkiye kökenli insanlar, “Bizim Almanya nereye gidiyor?” diyorlardı.
Tabii, “Bizim halimiz ne olacak?” diye de soruyorlardı.
“Çocuklarımızın, torunlarımızın geleceklerinden tedirginlik duyuyoruz” diyenler bile vardı.
Federal Başsavcı, “Saldırgan derin ırkçı zihniyete sahipti” derken, Federal İçişleri Bakanı
Horst Seehofer, “Bu ırkçı bir terör saldırısıdır” dedi.
Almanya Cumhurbaşkanı Frank Walter Steinmeier ile Başbakan Angela Merkel ve sağduyulu birçok politikacı, bu ırkçı saldırıyı şiddetle kınarken, sağ popülist AfD’li politikacılar, “Bu tamamen ruh hastası birinin bireysel eylemidir” açıklamasında bulundular.
AfD’li politikacılara şunu sormak gerekir: “Neden bu ruh hastaları, Yeni Zelanda’da, İngiltere’de, İsveç’te, Hollanda’da, Fransa’da, Belçika’da, Danimarka’da, Almanya’da ve daha birçok ülkede hep de yabancıları, göçmen kökenlileri ve özellikle de Müslümanları hedef alıyorlar acaba?
Yoksa tüm ruh hastaları yabancı, göçmen ve Müslüman düşmanı da biz mi bilmiyoruz?”
“Bu Almanya bizim de Almanya’mız. Bizler buralıyız” diyoruz.
“Tüm demokrasi sevdalılarıyla, bu ülkede yaşayan tüm sağduyulu insanlarla el ele verip, demokrasiyi, özgürlüğü ve demokratik hukuk devletini sonuna kadar savunacağız” diyoruz.