Güncelleme Tarihi:
ADNAN Maral, Berlin’de bir toplantı sırasında Steinmeier’in basın danışmanıyla tanıştığını, danışmanın, Ernst Reuter İnisiyati adıyla sivil bir girişimde bulunmak istediklerini, kendisini de bu grupta görmek istediklerini söylediğini anlattı. İnisiyatife kendisini de dahil olduğunu ve Steinmeier’in Türkiye ziyaretinde heyetine dahil edildiğini ve bu ziyaret sırasında dost olduklarını söyledi.
Birinci kuşak Türklerin Alman televizyon ve filmlerinde köşedeki manav klişesiyle aktarıldığını kaydeden Maral, “Oysa onların ne hikayeleri var. Her biri ne zorluklar yaşadı. Alman film yapımcıları işin kolayına kaçtı. Babam 30’lu yaşlarda Almanya’ya İstanbul’da sağlık kontrolünden geçtikten sonra gelmiş. İnşaat firmasında çalışıyordu. Annem ve ben iki kardeşimle 70’li yılların başında geldik. Ev bulamadığımız için altı ay için geri döndük. Benim idollerim Muhammed Ali ve Bruce Lee idi. Gece tüm aile Muhammed Ali’nin boksunu izlerdik” dedi.
ÇOK KÖTÜ TECRÜBE...
Berlin’de tiyatroda çalıştığı sıralarda arkadaşlarıyla Frankfurt günleri düzenleyip kentle birlikte anılan elma şarabı içtiklerini anlatan Maral, sözlerini şöyle sürdürdü:
“İki kültürde olmak büyük bir zenginlik. Almanya bu zenginliğin farkına daha çok varmalı. Eşim İsviçreli... Bizim 26 haftalık bir çocuğumuz erken dünyaya geldi ve 90 dakika hayat mücadelesi verdi. Onu kucağımızda kaybettik. Çok kötü tecrübeydi. Ancak sevinç gibi üzüntü de insanları birbirine yakınlaştırıyor. Biz yakın dostlarımızla büyük bir aile olduk. Hayatın, paylaşmanın, zamanın ne kadar değerli olduğunu anladık. Çok kültürü tanımak insanı, toplumu zenginleştiriyor.”