Ahmet KÜLAHÇI
Oluşturulma Tarihi: Eylül 19, 2022 09:45
Almanya’nın başkenti Berlin’de, tramvayda biletsiz seyahat eden ve çaptırıldığı para cezasını ödemediğinden 30 yaşında bir Suriyeliyi tutuklamak için 9 Eylül’de evine giden iki polis memurundan birinin şiddet eğilimli davranışını ve ırkçı yaklaşımını içeren görüntüler yer aldı geçen hafta sosyal medyada.
YÜZÜKOYUN yere yatırılıp arkadan bileklerine ters kelepçe takılan Suriyeli, “Yapmayın, etmeyin, parayı ödeyeceğiz” diyen eşi ve ağlayan üç çocukları.
Eşine bu denli eziyet edilmesine dayanamayan kadının çığlıkları ve kadına “Çık buradan” diye bağıran bir polis memuru.
Ve kadının “Burası benim evim” demesi üzerine, “Burası benim memleketim. Sen misafirsin. Burada ülkemin kurallarına uyacaksın! Kapa çeneni, bana dokunma. Seni hapse tıkarım” diyen aynı polis.
*
Evet...
Şiddet, hakaret, tehdit ve buram buram ırkçılık kokan bir yaklaşım.
Hem de görevi ayrım yapmadan herkesin güvenliğini korumak olan bir polis memurundan.
Evet...
Bu da gösteriyor ki, Almancadaki “Einmal Auslaender, immer Auslaender” (Bir defa yabancı, her zaman yabancı) söylemi hiçbir zaman yok olup gitmeyecek.
GERİ DÖNÜŞÜ TEŞVİK PRİMİAlmanya’ya iş gücü göçü 20 Aralık 1955 tarihinde Almanya ile İtalya arasında Roma’da imzalanan sözleşmeyle başladı.
1960 yılında İspanya ve Yunanistan’la, 30 Ekim 1961’de Türkiye ile daha sonraki yıllarda da Fas, Portekiz, Güney Kore, Tunus ve sonradan tarihe karışan Yugoslavya ile ‘İş gücü anlaşmaları’ imzalandı.
Maden ocaklarında, demir-çelik işletmelerinde, otomobil fabrikalarında çalışmak için yüz binlerce ‘yabancı’ geldi.
Sözleşmeleri sınırlı olduğu ve gelenler de birkaç yıl çalışıp para biriktirdikten sonra geri dönmeyi düşündükleri için bu insanlara “Gastarbeiter” (misafir işçi) denildi.
1973 yılında yaşanan petrol krizi nedeniyle Almanya, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu birçok ülke ile sözleşmeleri iptal etti.
O zamana kadar Türkiye’den gelen kadınlı erkekli işçi sayısı 867 bini bulmuştu.
Sözleşme iptal edildiği halde Türkiye’den hem çalışmak için hem de aile birleşimi yoluyla gelişler devam etti.
1982 yılında yaşanan ekonomik krizle birlikte işsiz sayısının artması üzerine dönemin Almanya Başbakanı Helmut Kohl, ‘Geri dönüşü teşvik primi’ uygulamasıyla yabancıların sayısını azaltmayı hedefledi.
Hatta aynı yıl o zamanki başkent Bonn’u ziyaret eden İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher’a, sayıları bu kadar fazla olan farklı kültürden Türkleri asimile etmenin mümkün olmadığını, o nedenle önümüzdeki 4 yıl içinde Türklerin sayısını yüzde 50 azaltmayı hedeflediğini söylediği bile tutulan protokollerde yer aldığı, yıllar sonra ortaya çıktı.
CDU/CSU ile FDP’nin oluşturduğu Kohl hükümeti, gönüllü olarak geri dönecek yabancı işçilere 10 bin 500 Mark, çocuk başına da 1500 Mark ‘geri dönüş primi’ ödeme uygulamasını hayata geçirdi.
Resmi verilere göre 150 bin civarında işçi geri dönse de beklentilerin çok gerisinde kaldı.
Somut veriler olmasa da eş ve çocuklarıyla birlikte 200 binden fazla Türk’ün de Türkiye’ye döndüğü ancak zamanla çoğunun yeniden Almanya’ya geri geldiği yazılıp çizildi.
STEINMEIER: ‘BU İNSANLAR BURALI’
Evet...
Almanya’ya Türk iş gücü göçü başlayalı tam 61 yıl oldu.
“Gastarbeiter” zamanla “Auslaender” (yabancı), “Menschen mit Migratiıonshintergrund” (göçmen kökenli insanlar), “Migranten” (göçmenler) oldu.
82 milyon nüfuslu Almanya’da 22.3 milyon göçmen kökenli yaşamaktadır.
Yani ülkedeki göçmen kökenlilerin oranı yüzde 27’yi geçmiştir.
Almanya’da yaşayan Türkiye kökenlilerin sayısı da resmi verilere göre 3 milyon civarındadır.
Bunlardan 1 milyon 495 bini Türk vatandaşıdır.
1.5 milyonu da Alman vatandaşı.
Türkiye kökenlilerin önemli bir bölümü bu ülkede dünyaya gelmiştir.
Yani bu insanlar ‘buralıdır’.
Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier “Bu insanlar buralı” dese de Almanların çoğu hâlâ hem Türkiye kökenlilere hem de diğer göçmen kökenlilere ‘buralı’ gözüyle bakmamaktadır.
“Burası benim memleketim. Sen misafirsin” diyen Alman polis memuru ne yazık ki istisna değildir.
Ancak Almanların bilmeleri, öğrenmeleri, kabullenmeleri ve kafalarına iyice sokmaları gereken bir gerçek vardır.
O da Almanya’nın bizlerin de memleketi olduğu, bu ülkeyi ancak hep birlikte şekillendirip el ele vererek ileri taşıyabileceğimiz gerçeği.
Ve bizim ‘misafir’ değil, ‘buralı’ olduğumuz gerçeği.