Ortaokulu bitirdikten sonra perakende satış (einzelhandel) dalında meslek eğitimi yaptı.
Sonraları bir süpermarket zincirinde yönetici olarak çalıştı.
Ama bu işle yetinmek istemedi.
Liseyi dışarıdan bitirip Köln Üniversitesi’nde Hukuk Fakültesi’ne girdi.
Avukat oldu.
1970’li yılların başından beri CDU üyesi.
1994 yılından beri de Federal Meclis milletvekili.
Katıldığı tüm seçimlerde Kuzey Ren Vestfalya’daki (NRW)
seçim bölgesi, yani doğup büyüdüğü Bergisch Gladbach’ta en fazla oy olarak her seferinde direkt olarak parlamentoya girdi.
22 Eylül 2013 yılında yapılan son genel seçimlerde ise direkt oyların yüzde 58’ini alarak koltuğunu korudu.
2000-2009 yılları arasında CDU ile kardeş parti Hıristiyan Sosyal Birlik Partisi’nin (CSU) ortaklaşa oluşturdukları Federal Meclis Grubu’nun başkan yardımcılığını yaptı.
İç ve hukuk politikalarından sorumluydu.
2009 yılından beri de Federal Meclis İçişleri Komisyonu Başkanı olarak görev yapıyordu.
Yaklaşık 3 hafta önce bu görevinden istifa etti.
Ama içpolitikadaki gelişmeler ve tartışmalar yüzünden değil.
Partisinin Yunanistan politikasıyla hemfikir olmadığı için.
Wolfgang Bosbach, baştan beri Yunanistan’a yardım edilmesine karşıydı.
Çünkü yeni kredilerle Yunanistan’ın ayakta kalamayacağını savundu hep.
O yüzden de baştan beri “Ben Yunanistan’a yardım paketine onay vermeyeceğim” diyerek çok açık bir biçimde tavır koydu.
* * *
Wolfgang Bosbach’ı 2000’li yılların başından beri tanırım.
Birçok kez söyleşi yaptım.
Özellikle de Yabancılar Politikası içerikli söyleşiler.
Tabii hep partisinin katı göç politikasını savundu.
Federal Meclis’teki bürosunda yaptığımız bir söyleşide, kendisine Türkleri ne kadar tanıdığını, Türk kökenli insanlarla ilişkisi olup olmadığını sormuştum.
Kendi memleketi Bergisch Gladbach’ta yıllardır Türklerle, Türk kökenli insanlarla yan yana değil, iç içe yaşadıklarını söylemişti.
Hatta kızlarından birinin erkek arkadaşının Türk kökenli bir genç olduğunu da.
O ilişki nasıl sonuçlandı bilmiyorum.
İsviçre’de cami yapımının yasaklanması için referanduma gidilmesini savundu.
Ama o günlerde katıldığı bir televizyon programında, “Ben olsam cami yapılması yasağına karşı oy kullanırım” diyerek din özgürlüğünden yana tavır koydu.
Aynı tutumunu başka ülkelerde yaşayan Hıristiyan veya başka dinsel azınlıklara dinsel özgürlüklerinin verilmesi yönünde de sürdürdü.
İthal imamlara karşı çıktı.
Almanya’da görev yapacak imamların Almanya’yı tanıması, Almanca bilmesi gerektiğini de savundu.
Birkaç yıl önce kansere yakalandı.
Ama pes etmedi.
Hastalığından bahsetmekten hep kaçındı.
O günlerde karşılaştığımız bir etkinlikte “Aman zaman zaman kontrole gitmeyi ihmal etmeyin” diye tavsiyede bile bulundu.
İSLAM TESTİ
Baden-Württemberg Eyaleti’nde 1 Ocak 2006 tarihi itibariyle Alman vatandaşlığına geçmek için başvuruda bulunanlara uygulanmaya başlanan İslam Testi günleriydi.
O dönemde CDU/CSU Meclis Grup Başkan Yardımcısı Wolfgang Bosbach’a, “Bu soruları okuduğunuzda neler hissettiniz? Şayet siz yabancı ve Müslüman olsaydınız ve size de bu sorular sorulsaydı nasıl yanıt verirdiniz?” diye sormuştum.
Şöyle yanıtlamıştı: “Bu sorular yalnız Müslümanlara dönük değil. Bu soru kataloğu ancak şüphe duyulan durumlarda devreye sokulacak. Başvuran kişilerin özgürlükçü, demokratik düzeni kabullendiklerinden şüphe duyulanlara sorulacak bu sorular. Bu soruların herkese sorulması gibi bir koşul yok. Ama gerek duyulması durumunda bunlar sorulabilmeli. Alman vatandaşlığına geçmek isteyenlerin Alman Anayasası’nı ve bu toplumun değerlerini kabul etmesini beklemekten daha doğal bir şey olamaz. Ben bunu anlayışla karşılıyorum. Tüm sorulara yanıt aranacak diye bir mecburiyet de yok. Bazı sorulardan feragat edilebilir.”
BİZ DAHA BONKÖRÜZFederal İçişleri Bakanlığı o dönemlerde evlilik yoluyla Almanya’ya gelecek eşlerde yaş sınırının 18’den 21’e yükseltilmesini de planlıyordu.
Bosbach bu planlarla ilgili olarak şöyle konuşmuştu: “Bu alanda detaylı bir yasa tasarısı hazırlandı. 260 sayfadan oluşan bir tasarı. Avrupa Birliği’nin (AB) göç ve uyumla ilgili 11 düzenlemesinin eşit hale getirilmesini içeren bir tasarı bu. Bu öneriler arasında eşlerde yaş sınırının 18’den 21’e yükseltilmesi de var. Biraz Almanca bilindiğinin kanıtlanması da var bunlar arasında. Ben bunu anlamlı bir düzenleme olarak görüyorum. Bu düzenleme evliliklere karşı değildir. Bu, evlenerek birlikte yaşamak amacıyla Almanya’ya gelecek eşleri içermektedir. Asıl amaç, zorla evlilikleri ve arabulucu yoluyla yapılan evlilikleri engellemektir. Bu düzenleme diğer ülkelerdeki yasalarla kıyaslandığında bizim daha bonkör davrandığımızı göstermektedir. Çünkü bizdeki uygulamada bekleme süresi yok.”
Tabii CDU’lu Bosbach’a, “Almanya’da 18 yaşında evlenmek mümkün olduğuna göre, eşler niçin 21’ine kadar bekletilip ayrı yaşamaya zorlanmalı?” diye de sormuştum.
“Evet, Almanya’da yasalar 18’inde evlenmeye izin veriyor. Zaten biz Medeni Kanun’da değişiklik düşünmüyoruz. Yabancılar Yasası insanların ne zaman evleneceğini düzenlememektedir. Bu yasalar sürekli olarak burada yaşamak isteyenlerin Almanya’ya ne zaman gelebileceklerini düzenlemektedir. Biz sevgiyi, aşkı ve evliliği düzenlemiyoruz. Hangi koşullara Almanya’ya gelinebileceğini düzenliyoruz” yanıtını vermişti.
Tam o günlerde Almanya’daki okullarda teneffüslerde bile Almanca’dan başka herhangi bir dil konuşulmaması tartışmaları yaşanıyordu. Bu tartışmaları nasıl bulduğunu da sormuştum Wolfgang Bosbach’a.Yanıtı şöyleydi:
“Ben bunun yasalarla düzenlenmesini istemiyorum. Böyle genel bir düzenlemeyi de doğru bulmuyorum. Bunun için böyle bir yasal düzenlemeye gerek yok. Almanya genelinde tüm okullarda böyle bir düzenlemeye gerek yok. Ama şayet okullarda öğrenciler, öğretmenler ve veliler böyle bir şey istiyorlarsa, bunu yapabilmeliler. Bunun Türkler ve Müslümanlarla ilgisi yok. Bu sorunu Berlin’deki Yahudi lisesinin yöneticisiyle konuştum. Bu okulda öğrencilerle bir sözleşme yapılıyor. Koridorda ve bahçede öğrencilerin çoğu Rusça konuştuğu için böyle bir uygulama başlatılmış. Çocukların Almanca öğrenmeleri için böyle bir sözleşme yapılması karara bağlanmış. Sınıftan çıktıktan sonra Rusça konuşulduğu için Almanca öğrenmeleri mümkün değil diye bu okulda böyle bir uygulama başlatılmış. Çocuklar da bu kurala uyuyorlar. Ben okulların kendilerinin buna karar vermesinden yanayım. Şayet ebeveynler buna rıza gösterirse bu mümkün olmalı. Ülke genelinde böyle bir uygulama mümkün olamaz. Şayet herhangi bir okul ‘Bizim sorunumuz yok’ derse, o kendi bilecekleri bir şey. Diğeri böyle bir kararı ortaklaşa alırsa, o da olduğu gibi kabul edilmeli.”