Güncelleme Tarihi:
13 yaşındayken 2005 yıllında Almanya’da yaşayan anne-babasının yanına geldiğini söyleyen Merve, “Hiç Almanca bilmiyordum. Liseye yazıldım. Almanca öğrenmem için bir ara ayrı bir sınıfa koydular. Kısa sürede Almanca öğrenince liseye başladım. Öğretmenim liseyi bitiremeyeceğimi, eğitimimi bırakıp bir mesleğe yönelmemi önerdi. Almancamı yetersiz buluyordu. Gidip kuaför olmamı tavsiye etti. Ben de ‘Kuzenlerimin saçlarıyla oynamak hoşuma gidiyor ama ben Almanca öğretmeni olmak istiyorum’ dedim. Azmettim. Liseyi 1.7 not ortalamasıyla bitirdim. Diplomamı bana verdikleri gün aynı öğretmen sahneye çıkıp beni sarılarak tebrik etti. Ben de başarmanın gururunu yaşamıştım” diyordu.
Liseyi bitirdikten sonra Merve Ağagündüz, Duisburg-Essen Üniversitesi’nde Almanca ve İspanyolca yüksek öğrenimi yapmış.
Başarıyla bitirmiş.
Hem de öngörülenden bir yıl daha önce.
Şimdi de Almanca ve İspanyolca dersleri veriyormuş.
Evet, işte Merve Ağagündüz’ün öyküsü.
***
Aslında bu Almanya’da çok alışık bir olgu.
On binlerce Türk, Türk kökenli ve göçmen kökenlinin yaşadığı bir olgu.
Daha doğrusu onların yaşadığı, onlara yaşatılan bir travma.
Aynı yaklaşımı biz de yaşadık.
Oğlumuz Berk Ömer, Almanya’nın eski başkenti Bonn’da dünyaya geldi.
Dahiliye uzmanı olan eşim o zamanlar Türkiye’de çalıştığı için oğlumuz da uzun bir süre Türkiye’de yaşadı.
İlkokula başlamadan önce Berlin’e geldi annesiyle birlikte.
Bir süre yuvaya gitti.
Sonra da Vorschule olarak bilinen okul öncesi eğitim için hazırlık sınıfına başladı.
Hazırlık Sınıfı öğretmeni belli ki, kafayı takmıştı.
Yaşı da biraz küçük olduğu için “Çocuğunuzu ilkokula bu yıl göndermeyin, kesinlikle başaramaz” diyordu sürekli.
Biz eğitmeni dinlemedik.
Berk Ömer, teste katıldı ve başarıp ilkokula başladı.
Sınıfının en iyilerindedi.
İlkokulu bitirdi.
Liseyi de.
Şimdilerde Berlin Humboldt Üniversitesi Hukuk Fakültesi son sınıfında.
Evet, tamamen önyargı.
Tamamen dışlama.
Tamamen ayrımcılık.
Ama yalnız ilk ve orta öğrenim kurumlarında mı?
Değil.
Ne yazık ki değil.
***
Nisan ayı sonlarına doğru haftalık Die Zeit Gazetesi’nde Devlet Sınavı’da ayrımcılık-Adil olmayan Hukuk Bilimleri başlığı altında bir söyleşi yayınlandı.
Kuzey Ren Vestfalya (NRW-KRV) Eyaleti’ndeki Hukuk Fakültelerinde 15 bin öğrencinin katıldığı Devlet Sınavları’nın didik didik incelendiği bir araştırma sonuçlarıyla ilgili bir söyleşi.
Wiesbaden’deki EBS Üniversitesi Ekonomi ve Hukuk Fakültesi Dekanı Emanuel V. Towfigh ile yapılan bir söyleşi.
İran kökenli Hukuk Profesörü Towfigh, çocuk yuvasından yüksek öğrenim kurumlarını bitirme sınavlarına kadar, kızların ve göçmen kökenlilerin ayrımcılığa uğradığını söylüyor.
Hukuk Fakültesi’ni bitirme yazılı sınavlarında isim yazılmadığı, yani anonim olduğu için ayrımcılık yapılamadığına dikkat çeken Prof. Towfigh, “Ancak sözlü sınavları yapan komisyon, yazılı sınav sonuçlarını biliyor. Sözlü sınavlarda, Alman kökenli erkek öğrencilere daha bonkör davranılıyor. Yani daha yüksek notlar veriliyor. Kız öğrenciler ile göçmen kökenli öğrencilere ise daha düşük puanlar veriliyor” diyor.
Ve bu durumun 2006-2016 yılları arasında hiç değişmediğini de söylüyor.
Evet, “Adalet abidesi” olarak bilinen Hukuk Fakültelerinde bile adaletsizlik.
Dışlama, ayrımcılık ve önyargı.
İşte bu, “Benim Almanyam’a” hiç yakışmıyor.