Ahmet KÜLAHÇI / Fotoğraf: Arşiv
Oluşturulma Tarihi: Eylül 02, 2020 10:03
Türkiye ile Yunanistan arasında Doğu Akdeniz’de yaşanmakta olan gerginlik son dönemlerde tam bir krize dönüştü. Yalnız iki komşu ülke arasında değil, Avrupa Birliği’nde (AB) de.
Almanya Başbakanı
Angela Merkel, Türkiye ile Yunanistan arasında yaşanan bu gerginliğin giderilmesi için yoğun çaba gösteriyor.
15 yıllık iktidarı döneminde ikinci kez AB Dönem Başkanılığı’nı üstlenen Almanya Başbakanı, bu krizin aşılmasına çok önem veriyor.
Merkel, bu gerilimin ve gerginliğin ancak siyasi çözümle giderilebileceğini ve bunun da tarafların ancak masaya oturup doğrudan müzakere etmeleri halinde mümkün olacağı görüşünde.
Başbakan Merkel, yaz tatili sonrası Berlin’de düzenlediği ilk basın toplantısında, “Tüm AB ülkeleri, haklı olduğu konularda Atina’yı ciddiye alma ve desteklemekle yükümlü” yönünde bir açıklama yaptı.
Merkel’in bu açıklaması Almanya’da bazı gazeteciler tarafından yanlış algılandı.
Belki de yanlış algılanmak istendi.
Türk medyasında da Merkel’in bu söylemi Yunanistan’ın yanında yer aldığı şeklinde yorumlandı.
Oysaki Merkel, “Haklı olduğu konularda” sözcüklerini özellikle vurgulamıştı.
Türkiye ile ilişkilerin ne denli önemli olduğunu da.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere Türk tarafı sistematik olarak “Tüm ülkelerle oturup Doğu Akdeniz’de herkesin kabul edebileceği, hakça paylaşım konusunda işbirliğine ve anlaşmaya varız” demektedir.
Böyle olduğu halde, Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti ile Türkiye arasında Doğu Akdeniz’de yaşanan gerginliğin diplomatik yollardan giderilememesi halinde, AB’nin Türkiye’ye yaptırım uygulayacağı, hatta yaptırım çeşitleri üzerinde çalışmalar yapıldığı bile açıklandı.
AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki tartışmalı sularda hidrokarbon kaynakları aramasını engellemek amacıyla bireylere, varlıklara veya gemilere karşı yaptırım kararı alabileceklerini söyledi.
Lozan Anlaşması’na göre Yunanistan’ın Ege’deki karasuları 3 mildir.
Yunanistan 1930’lu yıllarda kendisinden bunu 6 mile çıkarmıştır.
İyi komşuluk ilişkilerini bozmamak için Türkiye buna itiraz etmedi.
Bunu AB ülkeleri de bilmektedir.
Ama Yunanistan kısa bir süre önce İtalya ile bir sözleşme imzalayıp Akdeniz’deki karasularını 12 mile çıkarmıştır.
Yunanistan karasularını Ege’de de 12 mile çıkarma ve Türkiye’nin hareket alanını daraltma sinyalleri vermektedir.
Hatta AB’nin arkasına sığınıp Türkiye’yi tehdit bile etmektedir.
Bunun uluslararası sözleşmelerle bağdaşmadığını diğer AB ülkeleri de bal gibi bilmektedir.
Ege’de Yunanistan’la birlikte Fransız askerlerin ortak manevra yapmasına tam destek veren Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron da.
Macron, Ankara’nın sözlerden ziyade eylemleri dikkate aldığını ve ülkesinin Türkiye’ye karşı “Kırmızı çizgi politikası” izlediğini söylüyor.
Oysaki aynı Macron, daha kısa bir süre öncesine kadar, “Türkiye-AB ilişkilerinde ikiyüzlülükten çıkmalıyız. AB, Türkiye’ye her zaman iyi davranmadı” diyordu.
Ve Macron da bu sözleriyle AB’nin Türkiye’ye dürüst davranmadığını itiraf ediyordu.
AB’nin Genişlemeden Sorumlu eski Komiseri Alman politikacı Günter Verheugen de öyle.
Alman televizyonunda katıldığımız bir açık oturumda Verheugen’e “Kıbrıs sorunu çözülmeden Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin AB’ye alınması bir hata değil miydi?” diye sormuştum.
Hiç tereddüt etmeden “Evet, hataydı. Hem de çok büyük bir hata” demişti.
Bir başka televizyon programında da Verheugen, AB üyeliği konusunda “Türkiye’ye dürüst davranmadık” itirafında bulunmuştu.
Evet, Türkiye’de her şey güllük gülistanlık değildir.
Ama demokrasi, hukuk devleti ve basın özgürlüğü gibi alanlarında Türkiye’den daha iyi olmayan birçok ülke AB üyesi olmuştur.
Türkiye ise 57 yıldır AB kapılarında bekletilmektedir.
İşte bu yüzden “A bit of honesty, un peu l’honnetete, ein bischen Ehrlichkeit” diyoruz.
Yani “Birazcık dürüstlük” diyoruz.
Acaba çok şey mi istiyoruz?