Güncelleme Tarihi:
ADALET Divanı adına Athanasios Rantos tarafından hazırlanan raporda, başörtüsü gibi çok belirgin dini sembollerin yasaklanabileceği belirtildi. Raporda, her türlü siyasi, dini veya dünya görüşünü temsil eden sembollerin yasaklanmasının ‘Bir dine veya dünya görüşüne yönelik ayrımcılık anlamına gelmeyeceği’ vurgulandı. Ancak çalışanın ilk bakışta belli olmayan bir sembol taşıması durumunda bunun tarafsızlık ilkesine ters düşmeyeceği kaydedildi.
EKONOMİK KAYIP YAŞIYORSA...
Hazırlanan raporda 2017’de yine bu yönde görüş belirten bilirkişi raporuna atıfta bulunuldu. 2017’de hazırlanan raporda, işverenlerin, eğer işyerinde tüm dünya görüşünü kapsayacak şekilde görünür bir sembole izin vermemesi durumunda başörtüsünü de yasaklayabileceği görüşü savunulmuştu. Yeni hazırlanan raporda ise işverenlerin ‘dikkat çekici ve büyük’ sembolleri yasaklayabilecekleri belirtilirken, küçük sembollerin ne olduğu ise tanımlanmadı. Ancak raporda buna milli mahkemelerin, her bir davada ayrı ayrı değerlendirme yapabileceği belirtildi. Athanasios Rantos’un hazırladığı raporda başörtüsünün küçük bir dini sembol olmadığı ve bu nedenle işverenin ‘ya hep ya hiç’ noktasında karar verebileceğini kaydetti. Raporun başörtüsünün yanı sıra Yahudilerin Kipa’sını da kapsadığı hatırlatıldı. Dini sembollerin yasaklanmasına gerekçe olan nedenler arasında bir işyerinin ekonomik kaybı da sayıldı. Buna göre Almanya’da bir işletme, iş yerindeki çalışanın taktığı başörtüsü nedeniyle ekonomik kayba uğrama tehlikesi yaşıyorsa, çalışanın başörtüsünü takmasını yasaklayabilir.
BAĞLAYICILIĞI YOK
Adalet Divanı bilirkişi raporu Almanya’da görülen bir davayla ilgili Alman mahkemesinin talebi üzerine hazırlandı. Nürnberg’deki Alman Federal Mahkemesi, işveren ile başörtülü çalışanı arasındaki bir davayla ilgili olarak 2019 yılında Avrupa Adalet Divanı’ndan görüş istemişti. Federal Mahkemede, başörtülü bir çalışanın iş yerinde başörtüsünü yasaklayan, temizlik ve hijyen malzemeleri satan Müller mağazasına karşı açtığı dava görülüyordu. Davacı, mağazanın dini özgürlükleri kısıtladığı yönünde itirazda bulunurken, işveren ise bunun şirketin karar alma özgürlüğü olduğunu kaydetmişti. Hazırlanan bilirkişi raporunun bağlayıcılığı bulunmasa da mahkemelerin karar verirken genelde Avrupa Adalet Divanı’nın görüşünü yansıtan raporu baz aldıkları biliniyor.