Emekli olduktan sonra Türkiye’ye yerleşen Keskin, ülkemizin gerçek bir tarım ülkesi olabileceğine inanıyor ve arazide bizzat bunun için çabalıyor. Daha önce yaz tatilleri için gittiği Alanya’nın Yeşilöz Köyü’nde aldığı arazilerini bir ‘tropik deneme alanı’ haline getiren Keskin, bir yandan avokado ve zeytin gibi tropikal ve Akdeniz’e özgü ürünler üretiyor, diğer yandan da papayadan kahveye başka ülkelerden fidelerini getirttiği birçok ürünün bölgede yetişebilirliğini araştırıyor. Bu arada çevresindeki kendisi gibi düşünen idealist girişimcilerle bilgi-deneyim alışverişi başlatan ve tarımda ileri ülkelerin kurumlarıyla iş birliğini sürdüren Keskin’in hedefi bütün bu çalışmaları kurumsallaştırarak, tüm bölgeye hizmet verecek, uzmanlar yetiştirecek bir ‘Tropikal Akademi’ kurmak.
‘TÜRKİYE ÜLKE OLARAK CENNET’Almanya’daki başarılı iş ve akademik hayatından, sosyal faaliyetlerinden deneyimlerini, ilişkilerini bu akademiyle ilgili çalışmalarına aktaran Keskin, bu yolla hem bölgenin tohum ve fide konusunda dışa bağımlılığını ortadan kaldırmayı ve bilinçli tarımı geliştirmeyi, hem de bölgenin gençlerine tarımda uzmanlaşma eğitimi vermeyi amaçlıyor. Türkiye’ye döndükten sonra yaşamının büyük bölümünü Alanya’daki tropikal ürünler yetiştirdiği arazisinde geçiren, haftanın en az üç-dört gecesi arazinin ortasına yaptırdığı kulübesinde kalan Prof. Keskin, “Türkiye ülke olarak bir cennet. Doğasıyla, toprağıyla, güneşiyle, iklimiyle bir cennet. Ben çok ülke gezdim. Afrika’yı, Güney Amerika’yı, Asya’yı gördüm. Ama bizim ülkemizin doğası kadar, güneşi kadar, denizi kadar, verimliliği kadar ideal koşullara sahip hiçbir ülke görmedim. Burada her şey yetişiyor kardeşim. İnanılmaz bir ülke. Toprağa ne dikersen yetişiyor neredeyse. Çekirdek atıyorsun yere tesadüfen, üç gün sonra filizlenerek çıkıyor. Alıyorsun, dikiyorsun ve meyve ağacı oluyor. Böyle bir ülkeyiz. Ama bunu tam olarak değerlendiremiyoruz” diyor.
‘GIDA YÜZÜNDEN SAVAŞLAR OLACAKTIR’Türkiye’de atıl durumda olan arazilerin tarıma açılması ve bu alanda gelişmiş ülkelerin deneyimlerinden yararlananılması gerektiğini vurgulayan Keskin, “Ben çok eminim ki Türkiye dünyada birinci derece tarım ülkesi olacak, hatta diğer ülkeleri kendisine bağlayacak” diyor ve devam ediyor: “Manavgat’tan Anamur’a 200-250 km’lik uzunluğunda, 10 km derinliğindeki sahil şeridininin inanılmaz bir tropikal ve subtropikal iklimi var. Dünyadaki sadece 48 ülke bu iklime sahip. Özellikle bunu değerlendirmek gerekiyor.” Ukrayna’daki savaş nedeniyle tarımın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösterdiğini belirten Keskin, “Bence petrol, buna benzer kaynaklardan ziyade gıda sektörü en önemlisi. Gelecekte gıda yüzünden savaşlar olacaktır. Enerji belki temin edilebilir. Ama yeme içme konusu kolaylıkla çözülemeyecek sorunlar içeriyor” uyarısında bulunuyor. Keskin’e göre Türkiye’nin tarımın en önemli sorunlarından biri olarak dışa bağımlılığı gösteriyor: “Türkiye ilaçları, gübresi, fidesi, çekirdeği dahil, tarımla ilgili girdilerin yüzde 89-90’ını ithal ediliyor. Ve dolara bağlıyız, tabii aynı zamanda euroya bağlıyız. Çiçek bile ithal ediyoruz. Ya da yabancı ülkelerin burada üretiyoruz. Mesela İsrail bizim fide sektörümüzü eline almış durumda. Ondan sonra Hollandalılar, İspanyollar bizim fide sektörümüzde çok kuvvetliler. Bazı yerlerde birlikte hibrid fide yetiştiriliyor. Onun da çok zararları var. Organik değil ve dayanıklılığı yok. Yani adam sana fideyi satarken, ilacını da beraber satıyor.”
TARIMDA ÖNCÜLÜK Keskin, Türkiye’de öğrenimini gördüğü otelcilik konusunda uzmanlaşmak üzere geldiği Almanya’da üniversiteye giderek önce inşaat mühendisi, ardından yüzlerce kişinin çalıştığı, milyonlarca euro ciro yapan bir şirketin sahibi ve üniversite profesörü, sonra da yüz milyonlarca ciroları olan iş insanlarını çatısı altında buluşturan bir sivil toplum örgütünün başkanı oldu. Hem uzmanı olduğu sektöre, hem de Almanya’daki göçmenlerin sorunlarına çözüm arayan hükümetlere danışmanlık hizmeti veren, göçmenlerin eşit haklar mücadelesini sürdüren lider kişiler arasında yer aldı. Mühendislik, girişimcilik, sivil toplum çalışmaları ve akademisyenlikteki başarılarına temel olan eğitim ve öğretim sürecinde otel komiliği, aşçılık, garsonluk, barmenlik, bankacılık, tercümanlık, diskotek işletmeciliği, öğrenci yurdu yöneticiliği, fotokopicilikten taksi şöförlüğüne birçok iş yaparak ayaklarının üstünde durmayı başaran Keskin, artık hem Türkiye’den, hem de Almanya’dan resmen emekli.
70-80 ÇEŞİT ÜRÜN VARAma onunki sıra dışı bir emeklilik. 73 yıl önce Anadolu’nun bir başka yöresinde, Uşak’ın bir köyünde çiftçilikle uğraşan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Keskin, yaşamının bu yeni dönemini yine çiftçi olarak, ama bu kez başarılarla dolu yaşamının deneyimleriyle zenginleşmiş bir tarım öncüsü, yol göstericisi olarak sürdürmeye kararlı. Keskin’in Gazipaşa Havaalanı’na 15 dakika uzaklıktaki Yeşilöz köyünde, kurduğu modern sulama sistemi ve geleneksel organik gübreleme yoluyla daha da verimli hale getirdiği arazisi, bölgeye egemen olmuş devasa boyutlardaki seralarla yaygınlaşan tarımda kimyasallaşmaya da bir alternatif çıkış aynı zamanda. Çevredeki seralardaki kimyasal gübreleme ve ilaçlama faaliyetleri sonucu yaşam alanlarını yitiren kuşların, böceklerin, kaplumbağaların, kurbağaların, yılanların sığındığı bir doğa cenneti. Keskin, bu kimyasallaşma yüzünden ilk olarak başladığı muz üretiminden vazgeçmiş. Bir dönem 3 bin kök muz olan arazide artık özel tüketim için sadece 50 kök muz var. Ama buna karşılık başta avokado ve zeytin olmak üzere neredeyse 70-80 çeşit ürün veren binlerce bitki bulunuyor.
GÜBRE VE İLAÇTA ÖNCELİK DOĞAL ÜRÜNLERDEÖnce arazideki toğrağın analizini yaptıran Keskin, dışarıdan getirttiği toprakla ve geleneksel yöntemlerle, örneğin dağların tepelerinden toplanan keçi gübreleriyle ve solucan gübreleriyle zenginleştiriyor. “Keçi gübresi koyuyoruz. 1400-1600 metre yükseklikte otlayan keçiler doğal, temiz ortamda beslendikleri için dışkıları doğaldır. İçerisinde katkı maddesi yoktur. Keçi her otu yemez. Zaten o yükseklikte pis otlarda yoktur. Oradalardaki baharatlarla örneğin kekik otuyla beslenen keçilerin gübresi çok değerlidir. Bunu araziye her sene döküyoruz” diyor. Bu arada başta Almanya olmak üzere yurt dışında organik gübre üretiminde gelişmiş ülkelerden de gübre alıyor. Öte yandan toprağı zenginleştirmek için arayışlarını sürdürüyor. Örneğin toprağın rengini koyulaştırarak güneş enerjisinden daha fazla yararlanmayı ve toprak içindeki mikroorganizma faaliyetlerinin artmasını sağlayan organik maddeleri (örneğin leonardit) Almanya’dan ithal etmeye hazırlanıyor. Bu konudaki en gelişmiş firmanın da Almanya’daki başarılı Türk iş insanlarından ve ATİAD’ın yöneticilerinden Müfit Tarhan tarafından kurulmuş olduğunu da kıvançla dile getiriyor. Bitkilere dadanan zararlı mantarlarla, böceklerle ve hastalıklarla mücadelede de önceliği doğal ve geleneksel ilaçlar. “Kendi deneyimlerimizle, mesela kekik, lavanta, biberiye, ısırgan otu suyundan yaptığım ilaçları kullanıp, bazı hastalıklara, örümceklere, zararlı böceklere ve kök mantarına karşı koyabiliyoruz” diyor. Ancak zaman zaman kimsayal ilaçların kullanımının kaçınılmaz olduğunu, tarımdaki kimyasallaşma sonucu yaygınlaşan ve direnci artan bazı mantarlar ve böceklerle mücadelede kullanılan bulamaçlara bir miktar ‘zehir’ koymak zorunda kaldıklarını belirtiyor.
Keskin, ekim dikim faaliyetleri nedeniyle yüzey yapısı ve su yolları değişen arazisine sulama için büyük müdahelerde bulunmuş. Tarıma ayırabileceği
araziden feragat ederek, yağmur ve yeraltı sularınden en etkin biçimde yararlanmak üzere yaptırdığı suni dereden sadece o değil, komşu çiftçiler de yararlanabiliyor. Yeraltından çıkarılan suyun havalanmak üzere biriktirildiği havuz, kaplumbağa ve kurbağalara da yaşam alanı sağlıyor. Keskin’in öncelikli hedeflerinden biri de güneş enerjisinden yararlanmak. “Burada kuracağım güneş panelleriyle tüm yaşam alanında, yeraltı sularını pompalamada ve ürünlerin işlenmesinde gerekli olan enerjiyi üreteceğim” diyor.
Modern sulama sistemine çok önem veren Keskin, yerüstü ve yeraltı sularından en etkin biçimde yararlanabilmek için bir kısım araziden feragat ederek suni bir dere yolu açtırmış.YAZ TATİLİYLE BAŞLAYAN ALANYA SEVGİSİ
6-7 yıllık yoğun çiftçilik yaşamında hem gözlemleri, hem de araştırmalarıyla belki de çoğu ziraat mühendisinden daha yetkin bir uzman haline gelen Keskin, yılın 8-9 ayını geçirdiği arazilerinin bulunduğu Alanya’ya ilk kez 1980’li yılların sonunda, bölgedeki iş insanların daveti üzerine gelmiş. Onların davetiyle Alanya ile Gazipaşa arasındaki Yeşilöz köyünde kurulan siteden bir yazlık alarak buralı olmuş. Yaz tatillerinde ailece gide gele bu bölgeyi seven ve çevre edinen Keskin, ağırlıkla muz dikili bir arazi alarak emeklik sonrasındaki yeni yaşamına ilk adımlarını atmış. Çiftçiliğe Uşak’ın Eşme ilçesinin Dervişli köyündeki çocukluğundan yatkın olan Keskin’in yeni yaşamına adapte olması tabii ki zor olmamış. Ardından da emeklilik dönemini değerlendirmek başlattığı bu yeni uğraşısını sadece kendisi için değil, bölgenin gelişimine katkısı olacak bir projeye dönüştürmeye başlamış. Seracılık sayesinde yaygınlaşan muz üretiminde giderek yaygınlaşan kimyasal gübre ve ilaç kullanımının doğaya verdiği tahribat nedeniyle muzdan vazgeçen Keskin, başta avokado ve zeytin olmak üzere bölgenin iklimine uygun, tarıma ve ekonomiye katma değeri daha fazla olan ürünleri, geleneksel doğal gübreleme ve ilaçlamaya öncelik vererek ekmeye karar vermiş. Şimdi arazide 400’ü altı, 200’ü de iki yaşında 600 avokado ağacı, 300 civarında da her biri iki yaşında zeytin ağacı var. Keskin’in Çanakkale Asos’ta da her biri 350-400 yaşında 220 ağaçlık bir zeytinliği daha bulunuyor. Yıllık avokado üretimi 24-25 tonu, üstün kaliteli soğuk damıtılmış zeytinyağı üretimi bir tonu aşıyor. Bazıları deneme aşamasında olan diğer ürünlerin üretim miktarları ise az, ancak onlardan da satışa sunulanlar var. Ürünlerinin bir internet üzerinden, bir bölümü de büyük kentlerin pazarlarında satışa sunulmak üzere tüccarlar tarafından pazarlanan Keskin, Avrupa pazarlarına ulaşabilmek için kendisi gibi küçük çaptaki üreticilerin kooperatifler halinde örgütlenmesi gerektiğine işaret ediyor.
Recep Keskin, haftanın 4-5 günü ve gecesini arazinin ortasındaki çardakta geçiriyor.‘HER FİDEYİ BEBEK GİBİ YETİŞTİRİYORSUN’
Keskin, kendi arazindeki tropikal deneme alanında diktiği bitkilerin gelişimini takip ediyor, bunu bir çocuk yetiştirmeye benzetiyor: “Dikilen tohumların, fidelerin özelliklerini not edeceksin. Verdiğin gıdayı, gübreyi, değişen koşulları yazacaksın. Her bir fideyi bir bebek gibi yetiştiriyorsun yani. Taa ki toprağa adapte olup, dikimine kadar. Tabii diktikten sonra bir başka bakımı var.” Keskin, bu gözlemler sonucunda elde edilen bilgileri bölgede benzer çabalar gösteren girişimcilerle paylaşıyor. “Şu anda bölgede bu bitkiler üzerinde çalışan 5-6 arkadaşız. Bilgilerimiz, deneyimlerimizi, yetişen fidelerimizi birbirimizle paylaşıyoruz. Bunların bazıları çok pahalı. Örneğin ’fingerlein limon’un bir fidesi 500 dolar. Kimse getiremiyor, bazılarını bulamıyorsun da” diyen Keskin’in asıl hedefi bu çalışmaların kurumsallaşması. Keskin, Almanya’daki sivil toplum çalışmaları sırasında yakın iş birliğinde bulunduğu Cem Özdemir’in şimdi Almanya’da gıda ve tarım bakanlığını üstlenmiş olmasını, göçmenler açısından bir kazanım olarak görüyor. İki ülke arasındaki ilişkilerin yeniden düzelebileceği, başta eski Başbakan Angela Merkel ve şimdiki Başbakan Olaf Scholz olmak üzere, bir dönemler Almanya’da birlikte çalıştığı politikacıları, dostlarını buralara davet edip, ağırlayabileceği dönemlerin de geleceğini düşünüyor.
DİĞER HEDEF BAHARATLAR
Keskin’in üretip, yaygınlaştırmayı hedeflediği bir diğer ürün çeşidi de baharatlar. Türkiye’nin bu konudaki potansiyelinin ekonomik değerinin fazla bilinmediğine dikkat çekiyor: “Türkiye dünyada ikinci baharat ülkesi. Bunu kimse bilmiyor. Ülkemizde 3 bin 800’ün üzerinde baharat çeşidi var. En çok baharat çeşidi yetişen ülke olan Hindistan’da 7-8 bin çeşit baharat yetiyor ve dünyaya en büyük ihracatı da baharat. Türkiye potansiyeline rağmen bu konuda çok geride. Mesela kekiki ele alalım. Çok önemli bir üründür. Ülkemizde dağlarda yetişiyor ve hayvanlara yem oluyor. Bunun evcilleştirilmesi ve çeşitlerinin araştırılması gerekiyor. Diğer baharatlar için de bu geçerli.”
AĞIRLIK AVOKADODA
Keskin, avokodonun geleneksel olarak üretildiği ülkeleri ziyaret etmiş. Meksika’da, Güney Amerika ve Karibik ülkelerinde bizzat incelemelerde bulunmuş. Üreticilerle, uzmanlarla görüşmüş, konuyla ilgili yayınları incelemiş. 4-5 yıldır bir yandan avokado üretiyor, bir yandan da verimliliği ve çeşitliliği artırmak için çalışmalarını sürdürüyor: “Avokado mühtiş gelişme potansiyeli olan bir meyve. Yemekliğinin dışında da 100’ün üzerinde farklı konuda katma değer veren bir bitki. Mesela kozmetik endüstrisinde avokadodan 50-60 çeşit krem yapılıyor. Çeşitli yağlar üretiliyor. Sağlık sektöründe de çok kullanılan bir bitki. Onun için son zamanlarda avokadoda bir ivme var. Ama Türkiye’de hep böyledir. Önce girer, sonra pazarı bulamayız atarız çöpe. Şu anda bu yörelerde inanılmaz kadar çok avakodo dikildi. Avakodo Türkiye’nin her yerinde olmuyor. Sadece Manavgat’tan Anamur’a kadar 200 kilometre uzunluğunda, 10 kilometre derinlikte bir alanda yetişiyor. Bizim de girişimlerimiz var bu konuda. Dünyadaki avokado ülkelerini inceliyoruz. Okuyoruz, bakıyoruz ne yapıyorlar diye. Bu konuda eleman yetiştirmek istiyoruz. Bu ülkeye dayanıklı avokado fidelerinin anaçlarını bulalım diyoruz. Anaç nedir? Çekirdektir. Çekirdekten yetiştirilecek ve bu anaç aşılanacak ve bu ülkenin adapsiyonunu üzerine alacak. Bu konuda çok yanlışlıklar yapılmış, halen de yapılıyor. Adam gidiyor, çekirdeğini getirip dikiyor ama olmuyor. Önce o bitkinin burada yaşayıp, yaşayamayacağını, meyve verip, vermeyeceğini araştırmak gerekiyor. Biz son zamanlarda üniversitelerle de çalışmaya başladık. Soruyoruz, oradan uzman getiriyoruz. Onlar da pek bilmiyorlar ama. Bu işi yapan ülkeleri devreye koyduk. Geçenlerde bir çalıştay yaptık. İnternet üzerinden. Meksika’yı ele aldık. Oradaki üreticilerle kontak kurduk. İspanya, Kaliforna’yı, Kanada’yı filan. Onların nasıl yetiştirdiklerini inceledik. Karşılıklı bilgi alışverişinde bulunduk. Tabii hatalarımızı da gördük bu arada. Buna başladık, ama
geç başladık. Profesyonelce eleman yetiştirebilir miyiz? İleriye yönelik insanların eğitilmesi lazım. Burada bir
laboratuvar kurulması lazım. Devlet politikası olması lazım. Bu konuda tabii çalışılıyor. Ama tabii o kadar süratli gitmiyor. Burada henüz bir devlet politikası olmadığı için kriterler konulmamış. Avokado nedir? Hangi şartlarda üretilir? Nasıl üretilmesi gerekir? Devletin bu altyapıyı kurması lazım.”
YAŞAMIMI BİTKİLERİN RİTMİNE BIRAKIYORUM
Keskin, “Aslında emekli diye bir şey bilmiyorum ben. Fiziksel olarak ben emekli olmadım. Günün 10-12 saati ayaktayım. Yazın ortalama saat 07.00’de filan kalkarım. Çünkü uyuyamıyorsun. Bahçe küçük bir çardağım var. Oraya gelirim. Küçük bir mutfağım, bir yatak odam, tuvaletim, banyom ve büyük bir terasım var. Herkes akşamları beni orada ziyaret ederler. Gelirler, yeriz, içeriz, sohbet ederiz. Bazıları saz getirir, saz çalarız. Orası benim mekânım. Haftanın 4-5 günü orada kalırım. Sabahları kuş sesleri uyandırır beni orada. Sabah saat 04.00-05.00 gibi keklikler gelir oraya. Onun nedenini de anlatayım. Arkamız orman, geri kalan her taraf da sera. Hayvan tabii seralardaki ilaçlamalardan dolayı orada yiyecek bir şey, böcek filan bulamıyor. Bir de ilaç kokar. Hayvanlar bunu hissediyor. Dolayısıyla doğal ortamı bulduğu benim arazime gelir. Burada kaplumbağalar, kurbağalar vardır.
Keskin’in arazisinin bir bölümü tropik deneme alanı olarak kullanılıyor. 3-4 yılı bulan gözlemlerde tropikal ülkelerden getirilen ürünlerin araziye ve iklime uyumlu olup, olmadıkları araştırılıyor. BEN DE YILAN ÖLDÜRMEK YASAK
Kara yılan denilen, boyu 1-2 metreyi bulan yılanlar vardır. Boğazına tak, okşa. Onlar dahi evcilleşti. Öldürtmüyorum onları çünkü. Arazide serbest dolaşıyorlar. Bende yılan öldürmek yasak. Keklikler sürüsüyle gelip, giderler. Bunlar sabahları gelip, ötmeye başlayınca beni uyandırırlar. Yazın çok sıcaktan dolayı, eğer misafirim yoksa, erken yatmayı tercih ederim. Bir de öğlen uykusu yapıyorum. Sıcak çok olduğu için ona karar verdim. İşçilere de yaptırıyorum. Mesela saat 11.00 gibi sıcak bastı mı arazi içerisine girilmez.Girilmesi de mantıklı değildir zaten. Bitkileri yorar. Onun için işçiler öğleyin 11.00 gibi giderler, 3 gibi, 4 gibi akşam üzeri geri gelirler. Biraz fazla kalırlar. Sabah erken gelirler. O biz kendi kendimize ayarlarız. İspanya filan bunun önemini çok önceden keşfetmiş. Çok mantıklı.
TİPİK BİR EMEKLİLİK YOKBitkiler sabah saat 7.00-9.00’den sonra, güneş ısıttıkça yavaş yavaş strese girmeye başlarlar. Bitki 24 saat içerisinde şöyle çalışıyor: Akşam güneş battıktan sonra bitkiler nem almaya başlarlar. Ve nemi aldıkça günün stresini atmaya çalışır. Saat 24.00-1.00’e kadar o nemi alır. Yapraklar açar. İçerisine doldurur o nemi. Hele bir de sulama yapılmışsa kökten de alır. Tropikal bitkiler yüzde 80 nemden yani yapraktan ve topraktan beslenir. Sonra uykuya girer. Saat 5.00-6.00 gibi güneşin ışınları yavaş yavaş ufuğa çıkmaya başladığı zaman uyanmaya başlar. Aynı insanlar gibi. Ve saat 8.-9.00’a kadar çiçek açar, yaprak açar. En güzel yaşam anı odur. Ondan sonra da sıcak geldiği ve nem azaldığı müddetçe başlar büzüşmeye. Ve strese girer. Ve bu akşam üzere saat 19.00’a kadar sürer. Hayat böyle geçer. Ben de bu yaşam ritmine uymak durumda kalıyorum. O yüzden ben burada tipik bir emeklilik diye bir şey tanımıyorum.”
Keskin’in arazisinde 12 farklı çeşit avokado üretiliyor. Ağaçların bir bölümü altı, bir bölümü de iki yaşında.KESKİN’İN ÜRÜNLERİ
Avokado, papaya, ejder meyvesi, mango, passiflora (çarkıfelek), zeytin, muz, kaki, moringa, buhova çeşitleri, kahve, amarula, hurma, gül elması, yıldız meyvası, guava çilek, 15 çeşit limon (örneğin fingerlein, buda eli, yediveren, buruşuk limon, Meksika misket limon), portakal çeşitleri, mandalina, şadok (ağaç kavunu), kumkuat (kamkat) ve çeşitleri, ağaç domatesi, üzüm (Kanada üzümü, mor üzüm), armut, erik, tüysüz ayva, pikan cevizi, longan (ejderha gözü), liçi, kaktüs, defne, bonzai ve başta kekik olmak üzere çeşit çeşit baharatlar. Bunlardan avokado, kumkuat ve zeytin hariç, diğer ürünlerin sayısı az. Bir bölümü üçer, beşer ağaç ya da kök olarak tropikal deneme alanında yer alıyorlar. Gelişimleri birkaç yıl boyunca gözleniyor, arazide tutarlarsa, büyütmek üzere dikiliyor. Bir de sakız ağacı var. Bilindiği gibi dünyada sadece Yunanistan’a ait Sakız Adası’nda yetişen ve adanın dışına çıkarılmasına izin verilmiyor. Bununla ilgili gözlemler sürüyor. Tutması halinde sakız ağacı dikimine de geçilecek.
Asıl mesleği inşaat mühendisliği olan Keskin, kurulmasını hedeflediği ‘Tropikal Akedemi’nin tesislerinin plan ve projelerini de bizzat hazırlamış.HEDEFLEDİĞİ FAALİYETLER
Keskin’in kurmayı hedeflediği ‘Tropikal Akademi’nin çatısı altında sürdürülebileceğine işaret ettiği faaliyetlerden bir bölümü şöyle:
5-600 metrekarelik kapalı bir alan kurup, orada fide yetiştirme çalışmaları başlatmak, bölgedeki diğer fide üreticileriyle birlikte çalışmak,
Üzerinde çalışılan bitkilerin tarımı konusunda gelişmiş ülkelerden uzmanları getirtip, ders verdirmek,
Ortak girişime katılanların arazilerini bu ürünlerle ilgili olarak uygulama sahası olarak değerlendirmek,
Ürünlerin pazarlamasında kooperatifleşmek,
Ürünlerin kurutulması, paketlenmesi gibi katma değeri artırarak altyapının oluşması için hazırlık yapmak,
Bölgedeki üniversitelerin ziraat fakülteleriyle işbirliği kurmak, geliştirmek, araştırmaların finansmanına ve sonuçların uygulanmasına katkıda bulunmak,
Bölgedeki öğrenmeye hazır gençleri eğitmek, bunun Almanya’daki “Baumschule”leri (ziraat meslek okulları) örnek almak.
Bu konuda yurt dışında uzmanlaşmak isteyen akademisyenleri teşvik etmek burs vermek.
Tabii bu akademiye ev sahipliği yapacak tesisler de gerekiyor. İnşaat Mühendisi Recep Keskin’in bu tesisler için gerekli olan plan ve projeleri de çoktan hazır.
KİMDİR BU ‘BETON KRALI’
Prof. Keskin’in eşi ve çocukları Almanya’da yaşıyor. O da yılın birkaç ayını da Almanya’daki evinde geçiriyor. Uşak’ın Eşme ilçesine bağlı Dervişli köyünde dünyaya gelen Keskin’in doğum tarihi 1 Ocak 1949, ancak kesin tarih bilinmiyor. İlkokulu Dervişli’de, ortaokulu Eşme’de bitiren Keskin, daha sonra Ankara’da Otelcilik Meslek Okulu’nda yatılı öğrenim gördü. Öğrenciliği sırasındaki yaz tatillerinde Ankara ve İzmir’deki büyük otellerde staj yaptı. 1967 yılında okulu başarıyla bitiren diğer öğrenciler gibi eğitim için Almanya’ya gönderildi. Bu eğitim sürecinin ardından Almanya’da yüksek öğrenim yapmaya karar verdi, fark derslerini vererek üniversiteye girme hakkını kazandı. Konstanz ve Münster Üniversiteleri’nde öğrenim gördü, inşaat yüksek mühendisi oldu. Öğrenciliği döneminde büyük otellerde garson ve barmen olarak çalıştı. Bunun yanı sıra bir bankada Türk işçileri için danışmanlık, tercümanlıktan, fotokopiciliğe çok çeşitli işler yaparak, hayatını kazandı. Genel müdür olarak çalıştığı ve küçük ortak olarak girdiği 160 yıllık bir aile şirketini 2000 yılında devralarak, Almanya’da inşaat sektörünün önde gelen liderleri arasında yer aldı. Birçok büyük inşaat gerçekleştirdi, başarılarını yazan Alman medyası tarafından ‘Beton Kralı’ olarak isimlendirildi. Kurucuları ve yöneticileri arasında yer aldığı Avrupa Türk İşadamları Derneği’nin (ATİAD) altı yıl boyunca (2007-13) genel başkanlığını yaptı.
Keskin, ATİAD yöneticiliği sırasında başta dönemin Başbakanı Merkel olmak üzere çok sayıda politikacıyla birlikte çalıştı. Yakın iş birliğinde bulunduğu politikacılardan Frank-Walter Steinmeier şimdi Almanya’nın cumhurbaşkanı Olaf Scholz da başbakan.MERKEL’LE TÜRKİYE’Yİ ZİYARET ETTİDessau Uygulamalı Bilimler Üniversitesi’nin Mimarlık ve Mühendislik Fakültesi’ndeki 1995 yılından itibaren ‘betonarme, prefabrik, ahşap, cam, çelik karışımı yapılar’ konusunda ders vermeye başladı. 2000 yılından itibaren aynı fakülteye profesör olarak atandı. Almanya’daki göçmenlerin entegrasyonu konusunda hükümetlere danışmanlık hizmetleri verdi. Uzun yıllar inşaat sektöründe Almanya ve Avrupa çapında normları belirleyen komisyonlarda yer aldı. İnşaat sektörüyle ilgili mahkemelerde yargıç olarak görev üstlendi. Hem Almanya’nın hem de Türkiye’nin en yüksek devlet nişanlarını (Almanya’da 1995 yılında ‘Ruhr Bölgesi Şeref Vatandaşı’, 2013 yılında Cumhurbaşkanlığı ‘Liyakat Nişanı’, Türkiye’de 2000 yılında Cumhurbaşkanlığı ‘Devlet Üstün Hizmet Madalya’sı aldı. Öğrenciliği döneminden itibaren Almanya’daki Türk toplumunun eşit haklar mücadelesinde aktif olarak yer aldı. ATİAD yöneticisi olarak Türkiye-Almanya ilişkilerinin gelişimi için çalıştı. Başbakan Angela Merkel’e Türkiye ziyaretlerinde eşlik eden heyetlerde yer aldı. 2014 yılında Almanya’daki işlerini oğluna devrederek, emekliye ayrıldı.
Recep Keskin’in arazisindeki sıradışı çalışmalarını ‘aptallık’ olarak gören çiftçiler de var, önemli bulup, tebrik edenler de...Tarımda yetişmiş eleman sorunu büyük. Yeşilöz’ün yerlilerinden Mehmet Soylu, yedi yıldır Recep Keskin’in arazilerinde çalışıyor. Keskin, ürünlerin bozulup atılmasının önüne geçmek ve elde edilen katma değeri artırmak üzere, kurutma ve paketleme konusunu da önemsiyor. Bu konudaki yurtdışındaki gelişmelerden yararlanmak gerektiğini belirtiyor.