Güncelleme Tarihi:
Resmi verilere göre 138 bini Türk vatandaşı olmak üzere 220 binden fazla Türkiye kökenli insan yaşamaktadır.
İşte bu yüzden bazı Alman politikacılar, her ne kadar doğru olmasa da Berlin’in İstanbul, Ankara ve İzmir’den sonra en büyük Türk kenti olduğunu söylerler, İşte bu yüzden Berlin’in Kreuzberg kesimi Küçük İstanbul olarak bilinir...
Ama son günlerde gerçekten Berlin’de tam bir Türkiye havası yaşandı. Berlinale olarak tanınan Uluslararası Berlin Film Festivali’nin Generation dalında Reha Erdem’in Jin filminin oynadığı salon tıklım tıklımdı. Çoğu kızlı erkekli Türkiye kökenli genç izleyici...
Yanımda iki genç oturuyordu...
Biri bana “Kürt müsünüz?” diye sordu Almanca. “Hayır” dedikten sonra “Niye?” diye sordum. “Bu bir Kürt filmi de ondan” yanıtını verdi.
Beyaz tenli genç, annesinin Alman, babasının Kürt olduğunu söyledi. Adı da Yusuf. Kürtçe bilip bilmediğini sordum. Öğrenmemiş, bilmiyormuş. Tabii Türkçe de bilmiyormuş.. Ama her ne kadar Kürtçe bilmese de, babasının memleketi Mardin’e gitmese de, Yusuf’un bir yerde Kürt kimliğini de koruduğu belliydi. İşte o yüzden de, PKK’dan kaçarak İzmir’deki anneannesinin yanına gitmek isteyen 17 yaşındaki Jin’in, Türk askeri ve PKK’lılar arasında kalan ve dağlardaki kaçışını ele alan hikayesini anlatan bu filmi izlemek için gelmişti. Yanında da Alman arkadaşı vardı...
Bir kaç gün sonra da Romantik Komedi 2’nin galası vardı Berlin’de. Kentin Wedding kesimindeki sinemanın önü tıklım tıklımdı. Dondurucu soğuklara aldırmadan kızlı-erkekli gençler sinemanın önünde sanatçıları bekliyorlardı. Beklediler de...
Sinem Kobal, Engin Altan Düzyatan, Gürgün Öz, Sedef Avcı ve Cemal Hünal’ı salona girdiklerinde çılgınca alkışladılar. Film bittikten sonra da birlikte fotoğraf çektirebilmek için de kuyrukta beklediler. Hem de sabırla. Sanatçılar bu ilgi karşısında belli ki Türkiye’yi aramadılar. Berlinli Türkler de onlara Türkiye’yi aratmadılar.
Aynı atmosfere geçen hafta Cuma akşamı da tanık olduk. Berlin’in ünlü Potsdamer Meydanı’ndaki dev sinemada Kelebeğin Rüyası’nın galası vardı. Film saat 20.30’da başlayacak olmasına rağmen Cinemaxx’in önü saatler öncesinden tam bir ana-bana günü gibiydi. Bilet bulamayan kızlı-erkekli gençler arasında karaborsa bilet bile arayanlar bile vardı.
Yapımcı Yılmaz Erdoğan ile sanatçılardan Kıvanç Tatlıtuğ, Belçim Bilgin ve Mert Fırat kırmızı halıdan geçerken çılgınca bağıran ve alkışlayan gençlerin sesi Cinemaxx’in yan sokaklarına taşıyordu. Bu yoğun ilgi film bittikten sonra da yaşandı...
Ben aynı sahnelere Berlinale’nin açılış akşamı da tanık oldum. Aralarında birçok Türk kökenli kızlı-erkekli gençlerin de bulunduğu insanlar Berlinale Palast’a gelen dünya starlarını alkışlıyorlardı. Onlardan imzalı bir fotoğraf alabilmek için adeta birbirleriyle yarışıyorlardı. Bu gençler adeta “Artık biz buralıyız” diyorlardı...
Jin’i, Romantik Komedi 2’yi ve Kelebeğin Rüyası’nı izlemeye gelenler ise adeta “Biz Türk kökenimize de sahip çıkıyoruz” diyordu. Yani bu gençler Almanya’da çifte vatandaşlığa sıcak bakmayan çevrelere ve aynı tutumu paylaşan politik sorumluluk taşıyanlara adeta bir yurttaşlık dersi veriyordu.