Güncelleme Tarihi:
Aynı gün aynı kentte haftalardır sığınmacılara karşı sokaklara dökülen, hatta polislere saldıran aşırı sağcı, ırkçı, yabancı düşmanı bir grup da gösteri yapmak için başvurdu.
Aşırı sağcılara karşı bir araya gelenlerin oluşturduğu başka bir grup da.
Bu gelişme üzerine bölge kaymakamlığı kentte cuma ile pazartesi günleri arasında tüm gösteri ve etkinlikleri yasakladı.
Gerekçe de yeterli sayıda polis olmaması...Yani güvenliğin sağlanamayacağı...
Almanya’da herkesin önceden izin bile almaksızın sükunet içinde ve silahsız olarak toplanma hakkı vardır.
Alman Anayasası’nın toplanma özgürlüğü başlıklı 8’inci maddesinde bu çok açık bir biçimde yer almaktadır.
Ama bölge kaymakamı, bu anayasal hakkı görmezden geldi.
İşin ilginç, daha doğrusu tedirgin edici yönü ise Dresden İdari Mahkemesi böyle bir yasağın yasalarla bağdaşmadığına karar verirken, bir üst mahkeme olan Bautzen Yüksek İdari Mahkemesi, kaymakamlığın kararını yerinde bulmuştur.
* * *
Çeşitli çevrelerden tepkiler gelmesi üzerine, sonradan sığınmacılara destek amacıyla düzenlenecek Hoşgeldiniz Şenliği yasaklama kararının dışında tutulmuştur. Kaymakamlığın yasaklama kararına en sert tepki Yeşiller’den gelmiştir.
Yeşiller Eşbaşkanı Cem Özdemir, “Almanya Federal Cumhuriyeti’nde aşırı sağcılara boyun eğilerek hukuksuzluk alanları yaratılmasını kabullenemeyiz” diyerek, daha yasaklama kararı kaldırılmadan Heidenau’nun yolunu tutmuştur.
Hem de, “Hukuk devletinin savunmasız olmadığını gösterelim” diyerek tüm demokratlara birlikte hareket etme çağrısında da bulunmuştur.
Bu yasaklama kararı beni Türkiye’deki gösterilerin yasaklanmasına götürdü.
Türkiye’de insanların tepkilerini barışçı yollardan dile getirebilmek için gösteri yapmalarının yasaklanmasını haklı olarak eleştiren Almanların çoğunun kendi ülkelerindeki benzer uygulamaya sessiz kalmaları beni şaşırttı.
İçimden de “Bu tam bir ikiyüzlülüktür” demek geçti. Tabii bu karar bana, “Berlin’de hakimler var” diyerek Alman adaletine, bağımsız yargı ve bağımsız yargıçlara olan güveni de hatırlattı.
* * *
Bilindiği gibi Berlin yakınlarındaki Potsdam yamaçlarında dönemin Prusya Kralı İkinci Frederik (Friedrich) bir saray yaptırmak ister.
Ancak bu görkemli sarayı yaptırmak istediği ormanlık alanın içinde bir yel değirmeni vardır.
Adamlarına değirmenciyi bulup kendisine arsanın ve değirmenin değerinden çok fazla para ödeyip satın almaları emrini verir.
Ama değirmenci “Hayır, satmam” diye tutturur.
Bunun üzerine değirmenciyi alıp Kral’a götürürler.
Büyük Frederik olarak bilinen Kral, para teklifini yineler.
Değirmenci yine “Olmaz, satmam” der. Bunun üzerine Kral Frederik, “Sen benim kim olduğumu bilmiyor musun? Ben Kral’ım” der.
Değirmenci, “Evet biliyorum. Siz Kral’sınız. Ama ben de bu değirmenin ve arsanın sahibiyim” yanıtını verir.
Kral, “O halde ben de orayı zorla alırım. Bakalım o zaman ne yapacaksın?” diye tehditte bulunur.
Değirmenci, “Alamazsınız! Berlin’de hakimler var” der.
Bunun üzerine Kral pes edip, bugünkü Sanssouci Sarayı’nı yel değirmenini yıktırmadan yakın bir alana yaptırır.
* * *
İşte adalete güven ve saygı budur.
İşte bağımsız yargıya güven ve saygı budur.
İşte bağımsız yargıçlara güven ve saygı budur.
Neyse ki, Karlsruhe’deki Federal Anayasa Mahkemesi, Bautzen Yüksek İdari Mahkemesi’nin kararını düzeltip, Heidenau bölge Kaymakamlığı’nın yasaklama kararını tümden iptal etti.
Böylece, “Berlin’de hakimler olduğu gibi Karsruhe’de de hakimler olduğunu” gösterdi.
Ancak kafalarda “Berlin’de, Karlsruhe’de hakimler var, ya Saksonya’da?” şeklinde haklı bir soru işareti de bıraktı.