Güncelleme Tarihi:
Olamaz demeyin. Çünkü bu sahne, Berlinlilere hiç yabancı değil. Elimize bir torba çekirdek alıp gittiğimiz, çocukluğumuzda kalan Açık Hava Sineması’nın benzerini oluşturan iki genç, oynattıkları filmlerin tanıtımını aynen böyle yapıyorlardı. Üstten geçen elektrik kablosundaki lambalarla aydınlatılan, salaş sandalyelerin yerleştirildiği ve kapıda da çekirdek satılan bir mekan oluşturulmuştu. Sinemanın adını da “çekirdek” koymuşlardı. Bu “dahiyane” fikrin sahibi olan Kaan ve arkadaşları bununla yetinmediler. Aynı mahallede bir kasap dükkanı olan yeri alıp “salaş” bir bar haline getirdiler. “Luzia” adını taşıyan bu barın müdavimleri, Berlin’in sanatçı ve entellektel kesiminden oluşuyor.
Yine yetinmediler. Türklerin “Viyana” kapısına kadar gelmesinden esinlenerek adını koydukları “Viyana Önü” barı da onların eseri. Bugün bu iki mekan, Berlin’in en “in” yeri. Altı yıl önce Berlin’e okumak için gelen Kaan, bu kısa sürede girişimci ruhuyla bir kaç mekan sahibi oldu. Okumak için geldiği Berlin’de “iş adamı” oldu.
XXX
Berlin’in “Türk Mahallesi” olarak bilinen Kreuzberg’deki “Ballhaus”a girdiğimde Kaan gibi nicelerini tanıdım. Bu mekanda her yıl bir kaç kez yapılan ve Almanların Türkleri dışlamak için kullandığı “Kanak” ifadesinden yola çıkarak ismi konulan “Kanakwood” gecesinde, bibirinden girişimci yeni Türk neslini tanıdım. Ve onlarla dayanışma içinde olan Almanları da...
Kimi siyasetçi, kimi bürokrat, kimi sanatçı, kimi de öğrenci yüzlerce Türk vardı. Ballhaus’un işletmecisi Shermin Langhoff, mekanda ilginç tiyatro oyunları sahneye koyuyor. Hatta Berlin’in en sevilen siyasetçisi olduğunu gördüğüm Özcan Mutlu’nun hayatı da bu eserler arasında yer alıyor.
XXX
Berlin, bir kaç günde keşfedilecek yer değil. Orayı tanımak için yıllarca yaşamak gerekir. Benim şansım ise, gazeteci arkadaşlarım Aydın Ulun, Murat Tosun ve Arzu Ceylan’ın olmasıydı. Onların yıllarca elde ettigi tecrübeleri, kısa zaman içinde bu kenti keşfetmemi sağladı.
Bir Berlin seyahatim daha, güzel anılarla sonlandı. Çok özlediğim simitleri de orada yedim, çok sevdiğim müzikleri de orada dinledim. Eğer yolunuz bir gün bu kente düşerse sabah, Türkçe olarak “Kreuzberg Merkezi” yazan binanın hemen altında ki Yaman’ın işlettiği “Simitchci”de kahvaltıyla güne başlayın. Günü bitirmek içinse seçeneğiniz o kadar çok ki... Hangi birini tavsiye etsem acaba?...