Güncelleme Tarihi:
“Bana biraz zaman ver Ayşecim” diyor muzip muzip, “Ruhumu hazırlamam lazım, Ajda olmak kolay değil, zaman alıyor!”
Kendisiyle o kadar tatlı dalga geçiyor ki...
Dumur oluyorum!
Oysa, ben kaprisli bir ‘Süperstar’ bekliyorum.
Her yere yetişmekten imanı gevremiş...
Yorgun, bezgin... Onu bunu yapın edin diye talimat yağdıran... İdare etmesi kolay olmayan... Ne yapacağı belli olmayan... Hayır, hayır, bu kadın ‘dalgacı bir kedi’ gibi ve full enerji! Ve nasıl güzel!
Ajda Pekkan hepimiz için ‘kült’ bir isim.
Hep hakkında konuştuğumuz, “Biliyor musun, şöyleymiş, böyleymiş!” dediğimiz bir isim.
İşte efsane karşımda!
Gözlerimi ondan alamıyorum.
Öyle biri Ajda, bakakalıyorsun.
Uzuuun uzuuun inceliyorsun.
Her milimini..
Birilerinin, “Yeter artık ama bakma... Ayıp!” diye seni dürtüyor olması lazım.
Aksi gibi beni dürten yok.
O fotoğraflar boru değilmiş.
Dar, dapdar, ince, taş.
Gerçekten taş!
İnanamıyorum vücuduna.
Özellikle de bacaklarına.
Hatta, “Bunlar gerçek mi?” diye dokunuyorum.
Teni diri, dipdiri, sımsıkı...
Allah sizi inandırsın, yeryüzündeki hiçbir operasyon, yetmez bu diriliği açıklamaya.
Deli gibi spor yapıyor olması lazım, nitekim yapıyormuş, doğru da besleniyormuş, daha doğrusu her şeyden yiyormuş ama kuş kadar, tabii ki tıbbın nimetlerinden de faydalanmış.
Ama o değil ki mesele...
Estetik dediğin de bir yere kadar.
İnsan, ruhuna da estetik yaptıracak değil ya?
Hangi estetik ameliyat, size bu enerjiyi verebilir?
Ajda’nın bitmez tükenmez bir ‘hayat enerjisi’ var. Görüyorum işte.
Hali, tavrı, konuşması, kahkahası...
Hiçbir zaman hiçbir şeyden geri kalmayan, her daim ‘in’ olmayı beceren, ‘yaşsız’ bir kadın olmasını bence bu enerjiye borçlu.
İçinden gelmese, canı istemese, bu kadar çok konsere imza atar mı insan?
Manyak mı?
O atıyor.
“Maşallah” diyorum, başka da bir şey diyemiyorum.
Hepimiz, o gün orada, Ajda dahil, Ajda Pekkan için çalışıyoruz.
Çünkü Ajda Pekkan, İpekyol’un yeni markası Twist için kıyafetler tasarladı.
Ben çok takmadım önce.
Fakat jean üzerine Ajda’nın tasarladığı tişörtleri görünce, bayıldım.
İnce bir atlet ve salaş tişörtler, üstünde de fotoğrafları var. Bu tişört dediğiniz şey basit gibi görünüyor ama
bedeninize cuk oturanını bulmak kolay değil. Hele incecik değilseniz, dar tişört iyi durmuyor, yanlar fışkırıyor.
Ama Ajda, kadın bedenini herkesten daha iyi bildiği için, öyle tişörtler tasarlamış ki, benim mesela hayatımı kurtardı, iki beyaz, bir gri kaptım, günlerdir giyiyorum. Tişörtlere ek olarak, şahane payetli ceketler var.
Yine jean ve tişört üzerine giyilecek ama acayip şık duracak ceketler...
Sonra eşofmanlar.
O, yıllar içinde hem rahat hem de şık olmayı öğrenmiş, şimdi de bize öğretecek.
Deri bilekliklere de bayıldım.
Kısacası az, öz ama iyi numaralar çekmiş.
Şu anda içeride saçı yapılıyor.
Biz Zeynel’le odada bekliyoruz.
Zeynel Abidin, dokuz kere filan çekmiş Ajda’yı, çok seviyor, iyi tanıyor onu, “Utangaçtır” diyor, “Fotoğraf
çekilirken ortalıkta kimseyi istemez. Ama inanırsa projeye, sonuna kadar devam eder.” Gerçekten de Ajda gelince,
herkes odadan çıkıyor. Biz bize kalıyoruz.
“Hadi bakalım pantolonları çıkarıyoruz!” diyorum. “Nasıl yani?” diyor.
‘In bed with Ajda/Ajda ile yatakta’ hayalim var.
“Sizin tişörtler üzerimizde yatakta sohbet ediyoruz, kahve içiyoruz...”
Önce bir tereddüt ediyor ama beni seviyor.
Zeynel’e güveniyor, beni de kırmak istemiyor. Ve çekmeye başlıyoruz.
Sonuçlar huzurunuzda.
Ben fotoğrafları çok sevdim, duru ve yalın.
Umarım siz de seversiniz. Ve sizleri tavlamak için kaç takla attığımızı fark edip, takdir edersiniz. Edin lütfen. Ben de size, yan yana çekilmiş bir Ajda fotosu dayayabilirdim.
Zor olanı, zıpır olanı, ilginç olanı, sizi tavlayacak olanı bulmak için burada kafa patlatıyoruz!
Bu tasarım aşkı ne zaman ortaya çıktı?
Yıllardır içimde yaratıcı bir ruh gezinip durur. Yorumculuk dışında kişiliğimi, tarzımı yansıtabileceğim bir şeyler tasarlama hayalim vardı. Yalçın Ayaydın da, çok iyi dostum, çok güvenirim ona, uzun yıllardır tanışıyoruz. Bir sohbet esnasında, “Ya neden böyle bir şey yapmıyoruz?” dedi. Birden çok heyecanlandım. Doğru zaman doğru partner. Kolları sıvadık...
Kendisine yakışanı en iyi insanın kendisi mi bilir?
Kesinlikle ukalalık gibi algılama, yüz anatomimi de en iyi ben bilirim. Yüz makyajımı da ben yaparım. Bunca yıl içinde, vücuduma neyin yakışıp, neyin yakışmadığını öğrendim.
Ooooo hem Ajda, hem Ajda Pekkan var!
Aynen.
Bu ürünlerde ne ön planda? Güzellik, dikkat çekme, rahatlık, seksapel...
Hepsi Ayşecim, bu saydıklarından biri eksik kalsa o Ajda Pekkan olmaz ki!
Beyaz atletlere ve tişörtlere bayıldım, bütün defolarımı kapattı.
Çok ince kadınlar vardır, daracık tişörtler giyebilirler, hiçbir yerlerinden hiçbir şey fışkırmaz. Ben hiçbir zaman o kadar ince olamadım. Her zaman bir yerlerimden kilo alırım. O yüzden vücuda tam oturan tişört sevmem, aşağı doğru hafif açılınca, çok daha rahat ediyorum. Cool bir havası da oluyor.
Siz de ona hizmet ediyorsunuz...
Tabii tabii. Kenara çekilip “Buyurun Ajda Pekkan’ı istediğiniz gibi kullanın” demiyorum, ben de Ajda Pekkan’a hizmet ediyorum.
Nereden kaynaklanıyor sizdeki bu enerji?
Bilsem... Herhalde yukarıdan geliyor.
Sizin hayatınızda bir erkeğin olması zor mu?
Evet, bayağı bir trafiğim var gördüğün gibi. Müthiş anlayışlı biri olması lazım. Benim kadar işine konsantre biri olması lazım.
Nasıl bu kadar fıstık olabiliyorsunuz?
Diyet dendiği zaman tüylerim diken diken oluyor. Yemeyeceğim varsa da yiyorum. Ama hayatımda hiç diyet yapmadım mı? Hep yaptım. Benim kendimi şartlamam lazım. Bazen başarıyorum, bazen olmuyor.
Belli ki başarıyorsunuz. Kimin böyle vücudu var! Çok az mı yemek yersiniz?
Dikkatli olmaya çalışıyorum. Sabahları peynirimle, çok az reçelimle, bir tane zeytinimle, minik ançuezimle, bir dilim ekmeğimle... Kuş gibi kahvaltı yapıyorum. Sorma bir de gurmeyim, minik de olsa ne yiyorsam güzel olacak. Sonra öğleye doğru bir küçük meyve. Bildiğin şeyler işte, bol su içmeye çalışıyorum, evdekilere bana su içmeyi hatırlatmadıkları için kızıyorum...
Arada gittiğiniz doktor...
Artık yok. Hepsi dostum, hepsi arkadaşım, gerek Ender Saraç, gerek Osman Müftüoğlu. Onlardan o kadar çok şey öğrendim ki, bilinçlendim.
Peki bu tasarım macerasında ne kadar iddialısınız?
Hiç değilim. Öyle bir derdim yok. Müthiş keyif alıyorum. Budur! Hayatımın bu döneminde de keyif aldığım şeyleri yapmak istiyorum.
Sizin tişörtleri giyecekler, “Sonsuza kadar varım. Ben eskimem. Gencim. Her daim yaşsızım” mesajı mı verecekler dünyaya?
Yok Ayşecim ya, öyle değil. Öyle diyenleri görüyoruz, hepsi rahatsız. Canımız istedi yaptık. Gerçeği bu. “Aman bu alana da gireyim” gibi bir iddia değil. Heyecan duyduğum bir şeyi yapmanın mutluluğu... Daha takı, aksesuvar ve ayakkabıya da gireceğiz.
Siz hiç büyük bir hata yapmadınız.
Kariyerimde mi? Aman Allah korusun! O yüzden sürekli savunmadayım. Ödüm kopuyor yanlış anlaşılmaktan.
Size akıl verenler var mı?
Ben neden hep ayakta kaldım biliyor musun, iç sesimi dinlediğim için! Başkalarının bana verdiği akılla bir şeyler yapsaydım, herhalde başarılı olamazdım. İç sesimle geldim buraya kadar. Yanıldığım şeyler olmadı mı? Küçük hatalar? Oldu. Kendim düştüm, kendim ağladım, tekrar kalktım.
Kız kardeşiniz...
Semiramis’le çok iyi anlaşırız ama bir o kadar da anlaşamadığımız şey vardır. Bazen sürtüşürüz, her konuda aynı düşünmemiz gerekmiyor ama sonra öpüşür, koklaşırız. Ben ona çiçek yollarım. Severim öyle jestler.
Aranızda daha deli olanınız kim?
Tabii ki ben. O daha olgundur. Ama o da Terazidir. Onun da uçları vardır.
Türk kadınları sizce nasıl giyiniyor?
Dikkatli. Kimseye akıl veriyor gibi olmak istemem. Herkes nasıl istiyorsa öyle giyinsin. Ben de hayatımın belli dönemlerinde belli kalıplar içinde kaldım, sonra rahatladım, hepimiz rahatlamalıyız.
Markalardan tercihiniz? Chanel kadını mısınız mesela?
Yok ya. Tabii ki hepsi güzel ama ben öyle acayip paralar harcamam kıyafete. Gerçekten delirdiğim bir şey olursa, böyle bir hakkım olduğuna inanarak o parçayı alırım. Ama onu yıllarca bir şeyle kombine ederek kullanırım. Modası geçecek şeyler almaktan hoşlanmam.
İyi de. siz Ajda Pekkan’sınız!
Valla, hayatta çok emek harcayarak para kazandığında, o paranın kıymetini çok daha iyi biliyorsun. Nefes alırken bile masraf oluyor. Kalabalığım ben...
KENDİNE GÜVENLİ ERKEK BENDEN KORKMAZ
Ordu gibi mi?
Evet.
Hadi sayalım, kimler var evde?
Bir karı koca var. Ethel’im var, yani asistanım. Sonra iki şoforüm var. Bir küçük çiftliğim var, orada 15 kedim ve köpeğim var, onlara bakan karı koca ve çocukları var. Bir de terzim var. Şimdi ayrıca bir atölyem var, orada çalışan elamanlar var. Var, var, vaaaar...
Hangisi baştan çıkarır, ayakkabı mı, çanta mı?
Fetişim ayakkabı. Bütün kadınlar gibi. Eskiden çanta umurumda değildi, şimdi aramızda yeni bir aşk başladı. Ama illa bilmem ne markası olması gerekmiyor. Kalbim hızlı atsın yeter.
Aaaa ne fena. Size hep müthiş hediyeler alınmıştır diye düşünüyordum. Olmadı mı yani?
Attilâ İlhan’ı çok seviyorum. Ne demiş? “Ne kadınlar sevdim zaten yoktular...”
Ne adamlar sevdim zaten yoktular mı...
E yani... Hayat yolculuğu içinde sadece sanatçılık, şarkıcılık yok. Tabii ki birilerinin flörtü, sevgilisi olacaksın, gelişemezsin ki yoksa ama demek ki çok şanslı değildim bu konuda.
Bir erkek, korkmaz mı Ajda Pekkan’la birlikte olmaya?
Niye korksun? Kendine güveni varsa korkmaz.
Ama siz bir şirket gibisiniz…
Öyle oldu. Kader... Oysa ben yola tek başıma çıktım, bütün bunlara ulaşacağım aklımdan bile geçmiyordu.
Demek istiyorum ki, sizinle ilgilenen erkeğin bütün o orduyu aşması gerekiyor.
Hiç alakası yok. Ben kendimi onlardan soyutlamasını bilirim. Hiçbir şeyi birbirine karıştırmam.
Sevgililik yaşamak için en güzel zamanınız aslında...
İnşallah öyledir. Kendime güvenim geldi, komplekslerim azaldı, iyi hissediyorum kendimi. Ajda Pekkan olmam kimseyi korkutmasın.
İyi de şöyle bir zorluk yok mu?
Ajda Pekkan’ın hep bizden ileride olması gerekiyor. Onun hiç yaş almaması gerekiyor. Hep modern, hep ileri, hep biz ondan feyz alacağız. Sırrı nedir bu işin...
Söyleyeyim mi? İşini çok severek yapmak ve sonsuza kadar çalışmak. Bu kadar basit. Hep devam edeceksin.
Hiç yorulmuyor musunuz?
Yoruluyorum, deli misin hem de nasıl yoruluyorum. Ama aklını, güzel ve temiz kullanabilirsen, yine de devam etme gücünü buluyorsun. Ben artık aptalca şeylerle vakit kaybetmek istemiyorum. Çok, kadın gibi düşünmeyeceksin ama kadın olacaksın!
Vayyy... Ne güzel laf!
Evet, kadın olacaksın ama hesapçı, kitapçı kadınlardan değil. Bir bu. Bir de kadın olacaksın ama gerçekçi de olacaksın. Sadece duygusallıkla da bir yere varılmıyor.
Başka?
Bir de kendini bırakmayacaksın!
Sizi yakalamışken sorayım bari, “30’larda şunu öğrendim, 40’larda şunu, 50’lerde şunu…” diyebileceğiniz bir şeyler var mı?
Hep içindeki sesi dinle, sadece bunu söyleyebilirim. Ve her dönem hata yapacağını bil. Faturasını ödüyorsun nasıl olsa. Öyle öyle Ajda oldum ben. İçimde yaşadığım o şiddetli fırtınalardan haberdar mıydı insanlar? Hayır. Ama yaşıyorsun işte, oraya buraya çarpa çarpa olgunlaşıyorsun.
İnsan yaş aldıkça daha mı güvenli oluyor? 10 yıl sonra ben de daha güvenli bir kadın olacak mıyım mesela?
Bilmiyorum. Ben artık biraz da günümü yaşıyorum. Hayatının bu döneminde, ertesi gün benim için sürpriz. 10 yıl sonrası gibi planlarım yok. “Aaaa acaba yarın bana nasıl bir yenilik getirecek?” diye bakıyorum. Her gün benim için çok kıymetli. Bugün kadar her şeyin hesabını, planını yaptım da ne oldu. Değişen bir şey olmuyor Ayşecim, hayat ne getiriyorsa onu yaşıyorsun. Biraz Sufi olman lazım, biraz tasavvufa inanman lazım. Verici ve sevgi dolu olman lazım.
Bir sürü verici ve sevgi dolu kadın var ama sizin gibi görünmüyorlar! Sizin gibi görünmek için ne yapmak lazım?
Ruhunla barışık olacaksın. Ben gerçi genetikten de yırtıyorum, annem güzel bir kadındı. Ama doğru beslenmek yetmiyor, eşek gibi de spor yapmak gerekiyor. Bedenini çalıştıracaksın. Tıbbın nimetlerinden faydalanmak da yetmez, jimnastik yapacaksın, pilates yapacaksın.
Sizin pilates hocanız mı var?
- Tabii, tabii, kendi kendime yapamam, bir keresinde boynumu kırıyordum. Hoca olması da yetmiyor, bir de doğru hoca olacak. Ayrıca evde kardiyo yapıyorum. Yağ yakıyorum, akşam üzerleri yürüyüşe çıkıyorum. Çok ciddiye alıyorum bu işi, bugün yapamadım, yarın yapamadım yok.
Maydanozları da kaynatıp içiyormuşsunuz, doğru mu?
- Bırak canım, onlar palavra. Sen jimnastiğe yüklen. Spor yapmadığın tek bir gün olmasın. O zaman görürüm vücudun diri olur mu olmaz mı?
Hayatın şifrelerini çözmüşsünüz, belki de erkeğe ne gerek var ki diye düşünüyorsunuzdur...
Olur mu canım? Kim istemez romans yaşamayı? Kendi kendime nasıl yaşayayım? Benim için erkek, hükümdar. Ben hükmeden erkek severim, saygı duyacağım, hayran olacağım. Neyine hayranlık duyarsın? Beynine tabii, şahsiyetine, insanlığına, sevecenliğine.
Siz hiç kendinizi unutacak kadar âşık oldunuz mu?
Olmaz mıyım? Oldum. Hem de salaklar gibi âşık oldum. Olunca da beter oluyorum. Aşk acısı da çektim.
Peki şu anda aşk arıyor musunuz?
Aranınca bulunduğu görülmüş mü? Aramıyorum. Ama gelirse de hayır demem. Dönem dönem bazı küskünlüklerim oldu, yaşadığım şeylerden dolayı kırıldım, bir daha olmaz olsun dedim, içime kapandım, daha korunaklı oldum. Ama bütün bunların ötesine geçecek bir aşk olabilir. Neden olmasın? Hiç kapalı değilim. Keşke olsa da, bütün dünyaya “Çok âşığım” diye ilan etsem, bu saatten sonra ne hoş olur.
Bütün albüm yıkılıyor...
Benim de hatalarım oldu erkeklerle ilişkilerimde. Hep babamı aradım, her zaman. Onu çok seviyordum. Öldüğünde ajandama, “Babacığım, Pekkan soyadını hiçbir erkeğe vermeyeceğim” diye yazdım. Annemi de seviyordum, ama baba delisiydim. En çok o beni sevdi çünkü…
Hayatıma giren erkekler benimle Ajda Pekkan’ı birbirine karıştırdılar. Tamam ortada bir Ajda Pekkan var ama bir de ben varım. Ben çoktan çözmüşüm de karşı taraf çözemiyor bir türlü. Hep Ajda Pekkan’a tosluyorlar!