Güncelleme Tarihi:
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) tarafından Swiss Otel'de düzenlenen “Türk Yargı Sistemindeki Reformlar, Dünden Bugüne HSYK ve Avrupa Uygulaması ile Mukayese” konulu sempozyumun açılışında konuşan Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, Van'da meydana gelen depremde hayatını kaybedenlere ve Güneydoğu Anadolu'da şehit düşen güvenlik görevlilerine Allah'tan rahmet, Türk milletine de baş sağlığı diledi.
Kılıç, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının etkin, hızlı ve tarafsız bir yargı beklentisini karşılayamayan Türk yargı sisteminde son yıllarda yapılan anayasal ve yasal değişiklikler konusunda durum tespiti yapmak üzere organize edilen bilimsel toplantıda bulunmaktan duyduğu memnuniyeti dile getirdi.
Dünyada son yıllarda ortaya çıkan gelişmeler dikkatle incelendiğinde hukuk dünyasının ilgi alanına girecek şok olayların yaşandığını belirten Kılıç, şunları kaydetti:
“Yaşanan bu olayların hukuk laboratuvarının testinden geçirilerek ciddi bir analize tabi tutulması, dünya barışı için yaşamsal öneme sahiptir. Dünyamız, bugün taşımakta zorlandığı öfke ile karşı karşıyadır. Demokrasinin, hukuk devletinin ve de barışın doğrudan ilgili olduğu bu öfkenin gücünü ve bunun doğurduğu sonuçlarını her gün canlı olarak yaşamaktayız. Bu güç, evrensel hukukun kontrolü altına alınmadığı takdirde ülkelerin ve dünya barışının geleceği hakkında umut verici projeler ortaya koyamayız. Mısır, Tunus, Suriye, Yemen'de meydanlara dökülenlerle ABD'de Wallstreet'te bir araya gelenlerin doğurduğu öfke dünyanın önemli bir bölümünde karşılık bulmuş ve küreselleşen bir öfkeye dönüşmüştür. Bu gelişmenin incelenmeye, araştırılmaya acilen ihtiyacı vardır.”
Kılıç, dünyadan hızla yayılan bu olayların ana eksenini hak ihlallerinin oluşturduğunu vurgulayarak, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Çok farklı topluluk ve devletlerde yaşansa da ortak paydada toplayabileceğimiz nedenler öfkenin kaynağını ortaya koymaktadır. Baskıcı, dayatmacı, otoriter ve totaliter yönetim anlayışları, dünya kaynaklarının dağılımındaki eşitsizlikler, yöneticilerin yolsuzluk ve haksiz kazanç edinimleri tablonun ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Evrensel hukukun doğurduğu küresel vicdanda karşılık bulan bu olumsuzluklar hak ve özgürlük mücadelelerine ivme kazandırmıştır. Hiçbir ülke 'Bu benim iç işimdir' şeklinde bir savunma ile hak ihlallerini örtme ve saklama hakkına sahip değildir artık. Onur kıran, yok eden her davranış dünyanın ilgi alanındadır.”
İnsanların sahip oldukları ortak paydanın onurları olduğunu ifade eden Kılıç, “Zaten talep edilen hak ve özgürlüklerin temel amacı da onurlu bir hayatı tesis etmek değil midir? Din, dil, ırk farkı gözetilmeksizin hak ihlaline uğramış olan herkes bu öfkenin ortağıdır. Bu tablonun ortaya çıkmasına sebep olanlar da hak ve özgürlükleri birincil derecede korumakla görevli devlet yöneticileriyle ikinci derecede koruma görevi bulunan yargı mensuplarıdır” diye konuştu.
Yargıcın vicdanının özgürleştirilmesi
Kılıç, yargının toplumu arındıran unsur olduğunu dile getirerek, söyle devam etti:
“Bağımsızlığı ve tarafsızlığı sağlanmamış bir yargının arınma yerine kirliliği artıracağı kuşkusuzdur. Başına buyrukları hukuk içine çeken yargının tarafsızlığı, vicdanları sakinleştiren bir etkiye sahiptir. Hak ve özgürlükleri, yani insanlık onurunu koruma, güvenliğini sağlama görevi son tahlilde yargıya emanet edildiğine göre yargıcın tarafsızlığı bu emanetin sigortasıdır. Yüksek yargı organları ile kurulların kürsü hakim ve savcıları üzerinde oluşturduğu korku ve kaygılar giderilmedikçe bağımsızlıktan bahsedilemez. Tarafsızlığı da sağlayacak olan bağımsızlık, yargıcın zihnindeki beklentilerin, yüreğindeki kaygıların giderilmesi ile mümkündür. Kuşkusuz yargı bağımsızlığı, yargının her türlü eleştiriden ve sorgulamadan bağımsız olacağı anlamına gelmediği gibi onun kamusal sorumluluktan muaf tutan bir dokunulmazlık zırhı olarak da görülemez. Şayet bağımsızlık bu şekilde algılanırsa yargının oligarşik bir yapıya dönüşmesi ve elde edeceği güçle demokratik sistemin işleyişini sakatlaması gibi ciddi bir tehlike ortaya çıkacaktır. Bu nedenle yargının kamuya hesap vermesini sağlayacak demokratik yöntem ve usuller yargıyı kara kutu olmaktan çıkarak onu gün ışığına çekecektir. Unutmayalım, yargının tarafsızlığı yargıcın vicdanının özgürleştirilmesine bağlıdır.”
Yargı sisteminde yapılacak reformların tepkisel düşüncelere dayanmaması ve niteliği değişmiş yeni bir tarafsızlık ve bağımsızlık sorunu doğurmaması gerektiğinin altını çizen Kılıç, “Zira geçmişte yaşanan vesayetçi yargı anlayışının oluşan millet iradesiyle yaptığı kavga son yıllarda yapılan köklü değişikliklerin kaynağını oluşturmuştur. Yapılan reformların yeni vesayet odaklarının doğmasına neden olmaması gerektiğine inanmak istiyoruz” şeklinde konuştu.
İnsan onurunun hassasiyeti
Kılıç, yaşanan dünya gerçeklerine bakıldığına sosyal devlet adına insan onuru ile bağdaşmayan öğreti ve uygulamaları hayata geçirenlerin, mutlu edemedikleri yurttaşlarının isyanları ile dağıldıkları gibi, ahlaki ve insani hiçbir sınır tanımadan dünya kaynaklarına vahşice sahip olanların da aynı kaderi paylaşarak dağılacaklarından kuşku duyulmaması gerektiğini anlatarak, insan onuruna yapılan saldırı sonucunda oluşan öfkeden daha etkili bir silahın henüz icat edilmediğini kaydetti.
Feodal, militarist, dinsel, etnik veya sınıfsal üstünlüklere dayalı toplumlarda da özgürlük, eşitlik, kardeşlik ve insan onuru kavramları mevcut olduğunu belirten Kılıç, “Bu sistemlerde söz konusu kavramlar aynı inanca ya da ideolojik tercihe sahip olanlar arasında anlam ifade etmektedir. Bu anlayışlara karşı yürütülen mücadele, günümüz çoğulcu demokrasi düşüncesini yaratan mücadeledir ve bugün tüm yoğunluğu ile devam etmektedir. Özgürlükçü ve çoğulcu demokrasi ise ötekini, yani farklı olanları kendi varlığının ve varoluşunun teminatı olarak görür ve yaşatır. Böylece ötekini olması gereken bir dost olarak tanımlayan demokrasi, hoşgörü kültürü ile tarafları birlikte yaşamaya ikna eder” ifadelerini kullandı.
Kılıç, insan onuru bütün anayasal ilkelerin, kavramların ve değerlerin ötesinde yer alan tek üstün değer olduğunu ifade ederek, “Türk yargı sisteminde bugüne kadar yapılmış ve bundan sonra yapılacak tüm değişikliklere bu pencereden bakmak ve değerlendirmek zorundayız. Bu bağlamda 2010 yılında yapılan anayasa değişiklikleri ile yıllardır oluşan askeri ve yargısal vesayetin varlığına son verilmesini Türk demokrasisi adına önemli bir ilerleme olarak görüyorum. Eksikliklerin ve yetersizliklerin yeni dönemde tamamlanması gerçeğini göz ardı edemeyiz” diye konuştu.