Ahmet KÜLAHÇI / Fotoğraf: dpa
Oluşturulma Tarihi: Şubat 12, 2020 09:51
“Politika acımasızdır” denir hep. Gerçekten de öyle. İşte bunun en son örneğine bugünlerde tanık olduk. Almanya’da büyük koalisyon hükümetinin en güçlü kanadı Hıristiyan Demokrat Birlik Parti’nin (CDU) Genel Başkanı Annegret Kramp-Karrenbauer, sürpriz bir biçimde, muhafazakâr kanadın başbakan adayı olmayacağını ilan etti. Hatta CDU ile ‘kardeş parti’ Hıristiyan Sosyal Birlik Parti’nin (CSU) ortak başbakan adayı saptandıktan sonra CDU Genel Başkanlığı görevini bırakacağını da.
‘AKK’ kısa adıyla tanınan Annegret Kramp- Karrenbauer, henüz 18 yaşındayken CDU’ya üye oldu. 2000 yılında dönemin Saarland Eyalet Başbakanı
Peter Müller kabinesinde Eyalet İçişleri Bakanı olarak görev aldı. Bu, Almanya Federal Cumhuriyeti’inde bir ilkti. İlk kadın İçişleri Bakanı. 2011 yılında da Saarland Eyalet Başbakanı oldu. Bu da bir ilkti. Saarland’ın ilk kadın Eyalet Başbakanı. Başarılı ve sevilen bir politikacıydı.
Dönemin CDU Genel Başkanı olan Başbakan Angela Merkel’in arzusu üzerine
Annegret Kramp-Karrenbauer, Eyalet Başbakanlığı koltuğunu bırakıp 28 Şubat 2018’de CDU Genel Sekreteri oldu.
Bu gelişme, “Başbakanlık yolunda ilk adım” olarak yorumlandı.
Hatta Merkel’in 2021 yılında yapılacak genel seçimlerde yeniden başbakan adayı olmayıp, koltuğunu Kramp-Karrenbauer’e bırakacağını düşündüğü görüşü ağırlık bile kazandı.
Nitekim öyle de oldu.
CSU’nun Bavyera’daki, CDU’nun Hessen’deki Eyalet Parlamentosu seçimlerinde büyük ölçüde oy kaybına uğraması üzerine Başbakan Merkel, 29 Ekim 2018’de, 2000 yılından beri sürdürdüğü CDU liderliğini bırakacağını ilan etti.
Aynı gün 2021 yılındaki genel seçimlerde başbakan adayı olmayacağını da.
Beklenmedik bu gelişme Annegret Kramp-Karenbauer’in başbakan olma yolunu sonuna kadar açtı.
Ve aralık ayında yapılan kurultayda CDU Genel Başkanı seçildi.
Ancak 2019 yılında Bremen’de yapılan Eyalet Parlamentosu seçiminde CDU oy oranını yüzde 4 artırdığı halde, Brandenburg’da yüzde 7.4, Saksonya’da yüzde 7.3, Thüringen’de de yüzde 11.8 oranında oy kaybına uğradı.
Avrupa Parlamentosu seçimlerinde de yüzde 6.4 oranında oy kaybetti.
Tabii bu düşüşün faturası Kramp-Karrenbauer’e kesildi.
*
Ancak bardağı taşıran son damla geçen hafta Thüringen Eyalet Başbakanı seçiminde CDU’nun, istemeyerek de olsa sağ popülist AfD ile birlikte hareket edip Hür Demokrat Parti’nin (FDP) adayı Thomas Kemmerich’i desteklemesi oldu.
CDU kurultayında, “Hem Sol Parti hem de AfD ile doğrudan veya dolaylı işbirliği kesinlikle yapılmayacaktır” kararı alındığı halde, CDU Thüringen Teşkilatı’nın bu tutumu partide ciddi sıkıntı yarattı.
Annegret Kramp-Karrenbauer, Thüringen’deki CDU’luları ‘yola getirmek’ için yoğun çaba gösterdi.
“Erken seçime gidilsin” dedi.
Ancak CDU Thüringen Teşkilatı bildiğini okumakta direnince, Kramp-Karrenbauer, “Partiye sözünü geçiremiyor” suçlamalarına hedef oldu.
Parti içindeki bazı kanatlardan da eleştiriler ve suçlamalar yoğunlaşınca, CDU’da ciddi bir ‘liderlik krizi’ yaşanmaya başladı.
Bu krizi, son dönemlerde yapılan kamuoyu yoklamalarında CDU’lu seçmenlerin Annegret Kramp-Karrenbauer’in muhafazakâr kanadın başbakan adayı olmasına destek vermediğinin saptanması da tetikledi.
Ve AKK, başbakan adayı olmayacağını ilan etti.
Ve böylece Kramp-Karrenbauer’in başbakan olma hayalleri yok olup gitti.
Ancak CDU’da kriz bitmedi.
Gözler şimdi CDU’lu olası başbakan adayları Friedrich Merz, Kuzey Ren Vestfalya (KRV-NRW) Eyalet Başbakanı Armin Laschet ve Federal Sağlık Bakanı Jens Spahn ile aynı zamanda Bavyera Eyalet Başbakanı olan CSU Genel Başkanı Markus Söder’e çevrildi.
Tabii CDU liderliğini kimin üstleneceği de Almanya’nın gündemine tam yerleşti.
Aynı zamanda “Almanya’nın onyıllardır en büyük halk partisi konumundaki CDU’nun geleceği de adeta can çekişen Sosyal Demokrat Parti (SPD) gibi mi olacak?” sorusu da...