Güncelleme Tarihi:
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, IMF ile görüşmelerin olumlu olduğunu belirterek, IMF heyetinin Türkiye'ye davet edileceğini bildirdi.
Bugün IMF Başkanı Dominique Strauss Kahn ile görüşen Başbakan Erdoğan, bu görüşmenin sorulması üzerine, olumlu geçtiğini belirterek, “Bu ay davet edeceğiz. Ciddi manada bir mesafe aldık. Görüşmeler yapılacak. Görüşmenin neticesine göre takvim belirleriz. Olumlu diyebiliriz” diye konuştu.
'BENİM PEYGAMBERİME SAYGI DUYSUNLAR'
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Ben, Hz. Musa Aleyhisselama kendi peygamberim gibi iman ediyorum, saygı duyuyorum ve onu peygamber olarak görüyorum. Aynı şekilde Hz. İsa Aleyhisselama kendi peygamberim gibi iman ediyor ve onu bir peygamber olarak biliyor ona aynı şekilde saygı duruyorum. Ama aynı anlayışı ben Musevi'den, Hristiyan'dan da beklerim. Onlar da benim peygamberime aynı şekilde saygı duymak durumdadır” dedi.
Farklı dinlere ve kültürlere mensup kişiler arasındaki diyalog eksikliğinin, ön yargılar ve husumetin en az güvenlik sorunları kadar dünyayı tehdit ettiğine dikkati çeken Başbakan Erdoğan, tarihte birçok üzücü olayın bu tehlikeli potansiyelin günü geldiğinde en zararlı silahtan daha yıkıcı olabileceğinin örnekleri ile dolu olduğunu söyledi.
New York'ta 2001'de, 2003'de İstanbul'da, 2004'te Madrid'te, 2005'te Londra'da, 2008'de Mumbai'de bu yıkımlara şahit olunduğunu ifade eden Başbakan Erdoğan, “Bu husumetin tahripkar rüzgarı, dünyanın birçok bölgesinde esmeye devam ediyor” dedi. Erdoğan, şöyle devam etti:
“Bu rüzgar, dünyada sözde bir medeniyetler çatışması bulunduğuna dair senaryoları da ne yazık ki güçlendiriyor. Son yıllarda sıkça rastladığımız bu yöndeki spekülasyonlar özellikle bu hatalı ve temelsiz varsayımı savunanlar, terörizmi, adını barıştan alan İslamiyet ile özdeşleştirecek kadar ileri götürebiliyorlar. Bu durum, İslamifobi'yi küreselleştirmeye çalışanlara malzeme sağlıyor.
Türkiye, kaynağı ve kökeni ne olursa olsun, terörün her türlüsüne karşıdır. Hiçbir dini inanç terörü haklı göstermeye alet edilemez. Bu konudaki görüşümüz ne kadar kesinse dini inanç ve kültür temelinde insanlar arasında kategorik farklılıklar gözetilmesine ve böylelikle husumet tohumlarının ekilmesine de aynı derecede karşıyız. Nitekim, çoğunluğu Müslüman olan bir nüfusa sahip çağdaş, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti, medeniyetler çatışmasını savunanlara en güzel yanıtı veriyor. Bu konuda öncü olmak sadece çağdaş sorumluluğumuzun, anlayışımızın değil hoşgörüyle yoğrulmuş geleneklerimizin de gereğidir.”
Yunus Emre'nin, “Yaradılanı severim, yaradandan ötürü” sözüyle, Mevlana'nın “Her ne olursan ol yine gel” sözlerini anımsatan ve bunun bütün insanlığa kucak açan bir felsefe ortaya koyduğuna işaret eden Başbakan Erdoğan, “Bizlere 1492 yılında inançları ve yaşamları arasında tercihte bulunmaya zorlanan Yahudi toplumuna kucak açtıran da bu insan sevgisidir” dedi.
MEDENİYETLER İTTİFAKI GİRİŞİMİ
İspanya Başbakanı Jose Luis Rodriguez Zapatero ile Medeniyetler İttifakı Girişimi'ni başlattıklarını anımsatan ve bu süreci anlatan Erdoğan, şunları söyledi:
“Medeniyetler İttifakı'yla son yıllarda Müslüman ülkeler ve Batılı toplumlar arasında görülen karşılıklı şüphe korku ve kutuplaşma ortamının çeşitli aşırı unsurlarca istismar edilmesinin önünü geçmeyi hedefledik. Uluslararası istikrarı tehdit edebilecek dereceye yaklaşan bu durumun daha da kötüleşmesini ancak kapsamlı bir koalisyonun önleyebileceği anlayışından hareket ettik. Eğer biz barış ve kardeşliği savunuyorsak, küresel barışı savunuyorsak böyle bir ittifakı oluşturmamız lazım. Kültürler arasında karşılıklı saygı yoluyla bu eğilime karşı koymayı amaçladık...
İspanya ile ortak girişimimizi sürdürüyoruz. 15-16 Ocak 2008'de Medeniyetler İttifakı Birinci Yılı Kutlama Günü düzenledik. Şimdi ikincisini 6-7 Nisan tarihlerinde İstanbul'da gerçekleştireceğiz. Ön yargılardan arınmak için Batı toplumlarının İslam alemini daha yakından tanımalarını nasıl bekliyorsak, İslam aleminin de Batı'yı daha yakından tanımasını istiyoruz. Bir yandan nüfusunun tamamına yakını Müslüman olan diğer yandan Batı değerlerini özümsemiş ve devletini bu değerler üzerine kurmuş bir ülke olarak Türkiye, bu özgün konumunu en iyi şekilde kullanmaya kararlıdır. Bu doğrultuda İslam dünyası ile ilişkilerinde önemli bir işlev gören İKÖ'deki öncü kurumumuzdan etkin şekilde yararlanmaya devam ediyoruz. İKÖ, daha demokratik ve şeffaf bir kurumsal hüviyet kazanmış durumda. Bu gibi evrensel, ideal değerlerin İslam dünyasında da daha geniş zemin bulmasına katkı sağlamaya devam edeceğiz.”
Başbakan Erdoğan, Batı toplumlarının da aynı işbirliğini ve diyaloğa açık yaklaşımı artan şekilde benimsemelerini ümit ettiklerini dile getirerek sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu noktada, bir hususun üzerine vurguda bulunmak istiyorum; ifade özgürlüğü ve serbest yayın hakkı gibi demokratik bazı özgürlüklerin arkasına sığınılması suretiyle İslam dünyasının hassas olduğu konuları art niyetle hoyratça ve rencide edici şekilde işlemenin kabul edilemeyeceği bilinmelidir. Hakkın kötüye kullanımı anlamına gelen bu yaklaşım, çağdaş hukuk anlayışı tarafından da himaye görmez. Demokratik özgürlükler ile başkalarının kültür ve inançlarına saygı sınırları çok daha hassas bir şekilde gözetilmelidir. İslam alemini içeren bu sorumlulukta herkesin azami duyarlılığı göstermesini diliyorum. Altını çizerek şunu söylüyorum; yaşadığımız bir süreç oldu. Ben Hz. Musa Aleyhisselama kendi peygamberim gibi iman ediyorum, saygı duyuyorum ve onu peygamber olarak görüyorum. Aynı şekilde Hz. İsa Aleyhisselama kendi peygamberim gibi iman ediyor ve onu bir peygamber olarak biliyor ona aynı şekide saygı duruyorum. Ama aynı anlayışı ben Musevi'den Hristiyan'dan da beklerim. Onlar da benim peygamberime aynı şekilde saygı duymak durumdadır. İnanıyorum ki dünya o arzuladığı barışı yakalayacaktır. Yani din temelinde, inanç temelinde insanlar birbirine saldıramayacaktır. Bundan nasibini alan bir insanın kalkıp da bir başka insanı öldürmesi bana göre mümkün değildir, ama bundan nasibini alamamış olan kalkıp da insan öldürebiliyor.”
TÜRKİYE'NİN AB'YE KATILIM SÜRECİ
Konuşmasında, Türkiye'nin AB'ye katılım sürecine de değinen Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin bu süreci kararlılıkla devam ettirdiğini belirtti.
Türkiye'nin önüne zaman zaman engeller çıkarıldığını, sürecin yavaşlatıldığını ancak Türkiye'nin reformları yaparak belirlediği takvim çerçevesinde yoluna devam etiğini anlatan Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:
“Türkiye, halkı çoğunlukla Müslüman bir ülke olarak AB içinde yerini almak için yoğun gayret gösteriyor. Türkiye'nin bu çabası Avrupa içindeki halklar kadar İslam ülkelerinin vatandaşları tarafından da yakından izleniyor. Zira, 'Batı ile Doğu'nun, İslam ile diğer dinlerin uzlaşamayacağı' tezi, medeniyetler çatışması tezi Türkiye'nin üyelik sürecinde geçerliliğini yitiriyor. Bunun hayati derecede önemli olduğunu her fırsatta vurguluyoruz. Küreselleşme çağında toplumlar arasında görünmez duvarlar örmek artık imkansız hale gelmiştir. Batı ile Doğu sağlıklı bir diyalog zeminine kavuşmak zorundadır. Bu zemini, bu fırsatı Türkiye'nin içinde bulunduğu bir gayretle en iyi şekilde sağlayabileceğini AB üyeliğinin de bu zemini güçlendireceğine inanıyorum. Türkiye'nin üyeliğinin bu perspektifle de değerlendirilmesi gerekir.”
“ILIMLI İSLAM”
Başbakan Erdoğan, son zamanlarda özellikle gündeme sokulmak istenen “Ilımlı İslam” kavramını da değinmek istediğini belirterek, bunun üzerinde durmak istediğini söyledi.
Erdoğan, şöyle devam etti:
“O da şu; özellikle Türkiye üzerinde ılımlı İslam'ın temsilcisi gibi yakıştırma yapıyorlar. Böyle bir şeyi kabul etmemiz mümkün değil. Türkiye, asla böyle bir düşünceyi veya böyle bir anlayışı temsil eden bir ülke değildir. Kaldı ki Müslüman'ın ılımlısı ılımsızı olmaz, Müslüman Müslüman'dır. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum.
Şunu ifade edeyim; aşırılıklar her zaman tehlikelidir. Onu da söyleyeyim. En hayırlı olan orta yolu kabullenmek ve orta yoldan gidebilmektir. Biz, aşırılıklar hangi dinde olursa olsun, hangi inançta olursa olsun, düşünce grubunda olursa olsun benim tavsiyem şudur; sakın aşırılıklara sapmayın. Orta yolu bulun. Ne varsa orta yolda var. Sevgi, barış, kardeşlik burada. Uçlara kayanlar hep batmıştır. Aşırılıklara kaymamayı tavsiye ediyorum.”
FİNANSAL KRİZ
Başbakan Erdoğan,G-20 Zirvesi için İngiltere bulunduğunu anımsatarak toplantıda finansal krizin ele alındığını hatırlattı.
Bu tür toplantıların insanlığın krizden kurtulmasına vesile olmasını dileyen Erdoğan, daha sonra katılımcıların sorularını yanıtladı.
İslami finans kuruluşlarının faaliyetlerinin küresel krizin çözümünde bir rolünün olup olmayacağı sorusunu yanıtlarken dünyada faaliyet gösteren bu tür kuruluşların Türkiye'de de bulunduğunu belirten Erdoğan, “Bu gittikçe rağbet gören bir bankacılık, İngiltere'de, ABD'de, bu sistem üzerinde bu bankacılık gittikçe gelişiyor” dedi.
Bu finans kuruluşlarının şirket yapısının da olduğunu ifade eden Erdoğan, başarı ya da başarısızlığın yönetim kadrosuyla olacağına dikkati çekti.
Eğer yönetimler gerçekten başarılıysa, netice alınabileceğini vurgulayan Erdoğan, “Bunlar sonuçta birer şirkettir. Başarılılar sonuç alıyor, başarısızlar batıyor” diye konuştu.
Erdoğan, Hükümet'in AB'ye girme yönünde belirlediği bir tarihin olup olmadığı sorusunu şöyle yanıtladı:
“Bir defa bugüne kadar AB'ye girmek isteyen ülkelerin hiç birisi belirledikleri tarihlerde AB'ye girememiştir, çok ilginçtir. İngiltere 11 yıl AB'ye girmek için mücadele etmiştir, hep direkten dönmüştür. İngiltere 11 yıl beklediğine göre herhalde bizim biraz daha beklememiz lazım. Bunun için bir takvim belirlemek zor. Sağolsun dışardakiler bu takvimi belirliyorlar. Bazıları '2015-2016' diyor. Fakat biz dersimizi çalışıyoruz, şu andaki bütün fasıllar üzerinde yoğun bir şekilde çalışılıyor. Fakat benim üzüldüğüm bir şey var; adeta bu müzakere sürecini bir rutine bağladılar. Her dönemde iki fasıl açılıyor. Geçenlerde Sayın Barosso'ya söyledim. 'Bu bazen üç bazen bir olamaz mıdır?' Yani niçin hep iki. O da gülmeye başladı. 'Bunun üzerinde de durmak gerekir' dedim. Dönem Başkanı Çek Cumhuriyeti, onlara da söyledim. İsveç'e de söyledim. Bunu bir değerlendirmek lazım. Öyle ya dersimizi çalışıyoruz, bir kere de üç olsun. Çünkü 'bu rutin gidiş değişsin' dedik. Hem hak veriyorlar, ama ikiden de fazla yapmıyorlar. Tabii iki de olsa biz yolumuza aynı kararlılıkla devam edeceğiz. Kaldı ki süreci çalıştırıyoruz. Yani kurumları buna göre ülkemizde çalıştırıyoruz. Çalışmalarımız kararlılıkla devam ediyor, bundan sonra da her alanda, siyasi, askeri, ekonomik, ticari alanlarda devam edecek.”
Erdoğan, bir katılımcının İngiltere'de yaşayan İslam topluluk önderlerinden olduğunu belirttiği Davut Abdullah'ın son dönemde ortaya koyduğu fikirleri sorması üzerine, kendisini tanımadığını belirterek, “Cehaletime verin tanımıyorum” diye konuştu.
DAVOS
Erdoğan, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarının ardından Davos'ta İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'le yaşananların hatırlatılması üzerine de şu değerlendirmeyi yaptı:
“Davos'ta sadece insani bir görevi yaptım. Çünkü bize yakışan oydu. Benzer bir olay Gürcistan'da oldu, orada da aynı görevimizi yaptık. Fakat burada gerçekten barbarca çocuklar, kadınlar, yaşlılar, savunmasız insanlara karşı yapılan böyle bir olayın, şüphesiz ki bunun karşısında sessiz kalmak bize yakışır bir olay değildi. Tabii alışılmış bir süreç vardı. Tüm bu olaylar karşısında sessiz kalan liderler... Bunun sessiz kalınarak geçiştirilmesi mümkün değildi. Orada sadece bazı istismarlara fırsat verecek ifadeler değildi onlar. Sadece bir görev bilinciyle yapılmış olandır ve burada herhangi bir örgütün avukatlığını da yapmadık. Sadece Gazze'de öldürülen insanlar benim gözümün önündeydi. Plajda öldürülen yavrular gözümün önündeydi. Onların ölümünü görüp de buna karşı duyarsız kalmayı insani olarak tanımlamak mümkün değildi ve şu anda bizim liderlerden beklediğimiz, bakın hala kapılar açılmamıştır. Gıda gibi insani yardımlara müsaade ediyorlar. Hala orada insanlar çadırların içinde kalıyorlar. Orta Doğu Dörtlüsü Guvernörler Kurulu toplantısı yapıldı. Biz diyoruz ki kapılar açılsın, alt yapının tamirine yönelik yardımlar olsun istiyoruz, ama bakın hala cevap yok. Hala sistem çalışmıyor. Bu işin kararını alanlar, şu anda bu işin takipçisi durumunda da değiller. Hatırlattığınızda da oldu olacak deniliyor.”
Türkiye'nin Kızılay tarafından çeşitli yardımları gönderdiğini anımsatan Erdoğan, kapılar açıldığı andan itibaren de alt yapıya dönük çalışmalar için Türkiye'nin destek vereceğini söyledi. Bu konuda bazı adımlar atacak başka ülkelerin de olduğunu ifade eden Erdoğan, “Beni bir tanımım var; Gazze, Filistin, burası bir açık hapishanedir. Kapıların tamamı kapalı. Daha ilerisini söylememe gerek var mı? Arif olan zaten anlar” dedi.
İsrail-Filistin ihtilafıyla ilgili bir başka soruyu yanıtlarken de Erdoğan, Orta Doğu Dörtlüsü'nün sözcüsü konumundaki Tony Blair'in kendisine “Hamas mevcut iktidar ile beraber masaya çağrılmadıkça bu sorunu çözmek zor” dediğini kaydetti. Başbakan Erdoğan, bu sorunu önümüzdeki hafta Türkiye'ye gelecek olan ABD Başkanı Barack Obama'yla da ele almaya planladığını söyledi.
Başbakan Erdoğan, bir başka soruyu yanıtlarken de devletin yurt dışına eğitim amacıyla öğrenci gönderme şartlarıyla ilgili bilgiler verdi.
TERÖR
Erdoğan, “PKK terörünün Avrupa'dan destek bulduğunu biliyoruz. Bu konuda Türkiye ne yapacak?” sorusuna şu karşılığı verdi:
“Tabii beklediğiniz cevabı biliyorum, fakat bu noktada AB üyesi ülkelerle çoğu zaman çatışıyoruz diyebiliriz. Zira PKK'yı terör örgütü olarak tanıyor bütün ülkeler. PKK'yı terör örgütü olarak tanıyorsan yaptırımlarını niçin ortaya koymuyorsun? Mesela terör örgütünün liderlerinin nerede olduklarını biliyorlar, yakalıyorlar, güvenlik anlaşmalarımız var, 'teslim edin' diyoruz, teslim etmedikleri gibi bir de bakıyoruz ki Erbil'den dağa gönderilmiş. Tabii bu bizim problemimiz, derdimiz. Biz sürekli olarak bu baskımızı kendilerine anlatarak yineliyoruz. G-20 Zirvesi'nde de bazı liderlere, sıkıntılarımız oldu, onları anlattım. Kendilerine bu konuyla ilgili düşüncelerimizi ısrarla vurguladım. Yalnız şu görünüyor son zamanlarda; terör örgütü mensuplarına karşı bir alan daralması var. Bunu hissediyoruz. Teröristlere mali kaynak temini de aslında terörle mücadelede yasaktır, ama buna karşı sessiz kaldıklarını görüyoruz ve biz uyarılarımızı yaptık, yapıyoruz. Yazışmalar da oluyor. Tabii benim kısa zaman önce AB liderlerine bir mektubum oldu. Bu mektupta hassasiyetlerini istedik.”
Başbakan Erdoğan, tarımla ilgili bir soruyu yanıtlarken de Türkiye'nin GAP gibi projeleri hayata geçirmek için yoğun faaliyet gösterdiğini ifade etti.
Erdoğan'ın konferansını eşi Emine Erdoğan, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren, Devlet Bakanı Mehmet Şimşek, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün oğlu Ahmet Gül ile çok sayıda katılımcı izledi.
Konuşmanın ardından pek çok katılımcı Başbakan Erdoğan ile hatıra fotoğraf çektirdi.