Güncelleme Tarihi:
Sayın Başbakan, Almanya’ya ilk ‘misafir işçiler’ 1855 yılında İtalya’dan geldi. Türk işgücü göçü ise bundan tam 50 yıl önce başladı. Türk işgücü göçü Almanya için ne ifade ediyor? Türklerle, Türk kökenli insanlarla kişisel olarak ne gibi tecrübeleriniz oldu?
Bu yıl, Türkiye ile yaptığımız İşgücü Anlaşması’nın 50’nci yıl dönümünü birlikte kutlayabilmemizden ötürü mutluluk duyuyorum. İlk gelen göçmenler Almanya Federal Cumhuriyeti’nin ekonomik alandaki başarılarına çok katkıda bulundular ve kendilerine teşekkür borçluyuz. Günümüzde Almanya’da çok sayıda Türk kökenli insan yaşıyor. Kendileri, ülkemizin ve kültürel çeşitliliğinin bir parçasıdırlar. Birçok Türk kökenli müteşebbis burada istihdam alanı açarak gençlere meslek eğitimi veriyor. Bu şekilde genç göçmenler için, acilen gereksinim duyduğumuz gibi, birer örnek de oluyorlar.
Benim için çok açık olan bir nokta var; Genç göçmenlerin uyum konusu, üstesinden gelmemiz gereken merkezi görevlerden biridir. Bunu ne kadar iyi başarabileceğimiz, sadece bu genç insanların yaşam öykülerini değil, aynı zamanda Almanya’nın geleceğe ne kadar hazırlıklı olduğunu da belirleyecektir. Yaptığım birçok görüşmeden Türk kökenlilerin geldikleri ülkeye olan bağlarını halen koruduklarını gördüm ki, bunun böyle olması da gerekir. Ama aralarından, giderek artan sayıda kişinin Almanya’da yaşadıklarını ve kendilerini Almanya’da evlerinde hissetiklerini söylediklerini biliyorum.
HERKESİN YARARINA BİR BİRLİKTE YAŞAM
İlk ‘misafir işçiler’ bundan 55 yıl önce geldiği halde, nedense son dönemlerde göçten ve uyumdan ağırlıklı olarak bahsedilmeye başlandı. Acaba bu uyumun yıllarca ciddiye alınmadığı anlamına mı geliyor?
Uzun bir süre için uyumun kendiliğinden gerçekleşeceğine pek fazla güvenildi. Bu beklenti yerine gelmedi. Bugün şunu biliyoruz; Uyum, her iki tarafın; hem göçmenlerin hem de onları alan toplumun katkıda bulunmaları gereken bir çabadır. Sürüncemede bırakırsanız, birçok sorunla uğraşmak zorunda kaldığınız gibi, göçmenleri de Almanya’da hayatın tam içinde yer alabilme fırsatından mahrum bırakmış olursunuz. Başbakanlık görevine gelmemle birlikte uyum politikası, çalışmalarımın bir ağırlık noktası oldu. Konuyu siyasi gündemin en üst sırasına aldık. ‘Ulusal Uyum Planı’, bu arada yönetimim altında gerçekleşen dört ‘Uyum Zirvesi’ ve ‘Alman İslam Konferansı’, atılan önemli adımlardır.
UYUM KURSLARINA 5 SENEDE 1 MİLYAR EURO HARCADIK
Uyum politikamızın prensibi, gelecekte de ‘teşvik ve talep’ olacaktır. Teşvik için büyük yatırımda bulunuyoruz. Sadece uyum kursları için, örneğin 2005’ten 2010’a kadar neredeyse 1 milyar Euro harcadık. Aynı zamanda göçmenlerin kendilerinin etkin bir şekilde bu toplumun bir parçası olmaya, dilini öğrenmeye çaba göstermelerini, toplumumuzun hukuk düzenini özümsemelerini talep ediyoruz. Barışcıl ve herkesin yararına bir birlikte yaşamı istiyorsak, bu ancak anayasamızda güvence altına alınmış olan değerler temelinde olacaktır. İnsan onuru, din özgürlüğü ve kadın erkek eşitliği.
Uyum için çaba göstermek zorunda olmak, başlangıçta bazıları için zor olmuştur. Fakat bugün, başlangıçta birer külfet olarak eleştirilen vatandaşlığa geçiş testlerinin ya da dil bilgisi belgelerinin çoktan kabul gördüğünü ve sayısız insana yeni fırsatlar açmış olduğunu görüyoruz.
AİLELERE ÖNEMLİ GÖREVLER DÜŞÜYOR
TÜM araştırmalar, her ne kadar son yıllarda olumlu gelişmeler gözlense de yabancı, özellikle de Türk kökenli çocuk ve gençlerin eğitim ve mesleki eğitim durumlarının iyi olmadığını ortaya koyuyor. Bu alanda olumlu sonuçlar alınması için neler yapmalı? Federal hükümet bu alanda ne yapıyor?
Genç göçmenlerin eğitim seviyesinin hiç şüphesiz iyileşmiş olmasına rağmen bu ilerlemelerle henüz yetinemeyiz. Her genç ve her aile şunu bilmelidir; Okul ve meslek diplomaları Almanya’da başarılı bir hayat sürdürebilmenin önemli birer şartıdır. Göçmen ailelerinin çocuklarının hedefe yönelik daha çok teşvike, nitelikli bir desteğe ve bireysel hayat durumlarına göre hazırlanmış imkanlara ihtiyacı vardır. Eğitim ve Genç Nesil Kalifiye Eleman Ulusal Antlaşması ile federal hükümet ve ekonomi tarafından bu alanda yeni imkanlar sunulmak istenmektedir.
Fakat devletin bu alanda yapabilecekleri maalesef sınırlıdır. Sorumluluk halen ilk önce anne-babalar ve ailelerindir. Onlar, okul ve eğitime önem vermelidirler, çocukların teşvik görmelerine onlarla başlanmalıdır. Mümkün olan en erken aşamada fevkalade bir Almanca öğrenmelerine dikkat edilmeli. Almancaları kötü olan çocuklar çoğu kez yıllarca okulda geri kalarak bu açığı gidermek için uğraşıp dururlar. Bu nedenle, çocukların tam gün eğitim veren ana okulları ile yuvalara gitmeleri ve Almanca’yı erken öğrenmeleri bu kadar önemlidir.
İŞSİZLİK BENİ ÇOK KAYGILANDIRIYOR
Yabancılar arasında işsizlik oranı çok yüksek. Berlinli Türkler arasında bu oran yüzde 40’ın üzerinde. Bu konuda nasıl bir çözüm bulunabilir? Bu durum sizin başınızı ağrıtmıyor mu?
Bu rakamlar beni çok kaygılandırıyor. Göçmen kuruluşları dahil hepimizin bu nedenle büyük kaygı duyması gerekir, çünkü bu tür rakamların ardında önemli bir sosyal sorun yatmaktadır. Var gücümüzle eğitim ve kalifikasyon fırsatlarını iyileştirmek için çalışmalıyız. Ancak bu şekilde genç göçmenlerin iyi bir iş bulma şansını yükseltebiliriz. Olumlu olan, artık giderek artan sayıda işletme ve kurumun göçmenlerin meslek eğitimi ve istihdamına daha güçlü bir şekilde önem vermesidir. Şimdiden Almanya genelinde binden fazla işveren Çeşitlilik Şartnamesi’ni imzalamış bulunmaktadır.
Yani, devletin ya da ekonominin yapabileceği birçok şey var. Ama tekrar etmek zorundayım, burada da temel şart, yeterli dil bilgisi ve öğrenme isteğidir.
HER TÜRLÜ AYRIMCILIĞA KARŞIYIZ
Dışlanmayı Engelleme Yasası’na rağmen yabancı isimli insanların bu ülkede konut ve iş piyasasında mesleki eğitim yeri ararken dışlanma yaşadıkları biliniyor. Buna karşı ne yapılabilir?
Federal hükümet her türlü ayrımcılığa karşıdır. Ayrımcılık yasalarla yasaklanmış olup, bu özellikle eğitim ve meslek alanları için de geçerlidir. Ayrımcılık yasağı, Genel Eşit Muamele Yasası ile halkın bilincine daha da güçlü bir şekilde yerleşmiş bulunmaktadır. Mağdurlar, artık gerçekten kanıtlanabilir bir ayrımcılık söz konusu olduğunda kendilerini hukuki açıdan daha iyi savunabilirler.
SAYGI ORTAMI OLUŞTURUP OLUMLU ÖRNEKLER DİKKATE ALINMALI
Nitekim günlük hayatı değiştirmek ve her somut durumda ayrımcılığı önlemek sadece yasalarla mümkün olmaz. Saygı ortamını oluşturmamız ve özellikle de olumlu örneklerin çok daha fazla dikkate alınmasını sağlamamız gerekir. Sonunda iyileşme ancak giderek artan sayıda insanın her kökenden ve her inançtan insanın iyi bir şekilde birlikte yaşayabileceği ve çalışabileceği deneyimini bizzat yapmaları ile gerçekleşecektir