Bağımsız olmak

Güncelleme Tarihi:

Bağımsız olmak
Oluşturulma Tarihi: Şubat 12, 2008 13:58

Bağımsız olmak

Haberin Devamı

YILLAR önce bir büyüğüm "Ülkelerin tarihinde 100 senelik dilimlerde, benzer olaylar oluşur. Ülkenin zararına olan olaylar, daha sonra tekrar oluşturulmak üzere belli yerlerde arşive koyulur" dediğinde, kendisine pek inanamamıştım, fakat yıllar geçtikçe doğru bir yorum yapmış olduğunu anlıyorum. Türkiye'nin bugünlerini anlamak ve gelecekte karşı karşıya kalacağı durumları öngörebilmek için, tarihi iyi yorumlamak gerekiyor.
1830'da olanlar 1930'da da meydana geldi. 1870/1970, 1900/2000, 1905/2005 yılları arasındaki benzerlikleri de tespit etmek kolay. 1908'de olan olumsuzlukların 2008 yılında da cereyan etmesini istemiyorsak, kendimizi çok iyi yetiştirmeli ve "Tarih tekerrürden ibarettir. İbret alınsaydı, tarih tekerrür etmezdi" gerçeğini tersine çevirmeye çabalamalıyız.
Türkiye'de gündem devamlı değişiyor ve gündemi oluşturan konular, toplumu kısa zaman dilimlerinde meşgul ediyor. Sonra unutuluyor. Tarihin tozlu raflarına yerleşiyor. Hızla değişen gündemde bazı konular, çok önemli olmasına rağmen, gözlerden kaçıyor. İthalat açığı gelişmiş ülkelerde medyada en önemli konu olarak izlenen bu konu, Türkiye'de gazetelerin ekonomi sayfalarının bir köşesinde yer alıyor. Rakamlara boğulmadan, konuyu kısaca özetliyeyim. 2007 senesinde, Türkiye'nin ihracat rakamı 107 milyar dolar. Aynı dönemde ithal edilen mallara ödenen paranın miktarı ise 170 milyar dolar. Yani, İthalat/İhracat rakamlarındaki makasın arasındaki açıklık 63 milyar dolar. Dış ticaret konusundaki bu açık, gelişmekte olan ülkeler için - bir yere kadar - normal karşılanabilir. Ama rakamlar incelendiğinde çok daha vahim bir durumu tespit ediyoruz. İthal edilen "ara mallara" ödenen rakam ise 123.6 milyar dolar. Yani, ihraç ettiğimiz ürünleri üretmek için satın alınan/ithal edilen ara mallara ödenen paranın toplamı, dışarıya satılan/ihraç edilen mallardan dolayı ülkemize giren paradan daha fazla. Bu rakamlar, başka bir ülkede yayınlansa, toplumun tüm ekonomistleri, siyasetçileri acilen tedbirler almaya çalışır, konu hakkında paneller, araştırmalar yapılır, çözümler üretilir. Bizde ise, anlı şanlı ekonomistlerimiz, iktidar muhalefet kavgasında taraf olmakta ve konuyu ilmi metotlarla değil siyasi gayelerle tartışmaktadırlar.
Diğer konumuz; üniversiteler, ülkelerin geleceğinin teminatı ve her kademedeki yönetici kadroların yetiştirildiği kurumlardır. Ülkeler, eğitime ayırdıkları bütçelerinin büyük kısmını üniversitelere ayırır. Üniversitelerde yetişen gençler, gerek üniversitelerde ve gerekse de devlet kademelerinde görev alır, ülkelerinin kalkınmasına katkı sağlarlar. Ülkeler bazen, kendi ihtiyacı olan akademiker ve üniversite diplomalı elemanlarını, diğer ülkelerden temin ederler. Hatta, gelişmekte olan ülkelerde kurdukları üniversitelerde, o ülkelerin bütçelerinden yapılan masraflarla, kendi ihtiyaçları olan elemanları o ülkelerde yetiştirirler, o ülkelere yetiştirtirler. Ülkemizde bu konuda bilinen en belirgin örnek ODTÜ (Orta Dogu Teknik Üniversitesi) isimli kuruluştur. Amerikan hükümeti tarafından kurulmuş olan bu üniversitemizde, eğitim dili İngilizcedir ve mezunları arasından binlerce ODTÜ'lü Amerika'ya "Beyin göçü" çerçevesinde gitmiş, oraya yerleşmiş ve Amerikan sisteminin hizmetine girmiştir. (Bu konuda, değerli bilim insanı Prof. Oktay Sinanoğlu'nun detaylı açıklamaları bulunmaktadır)
Konuya bu şekilde kısaca değindikten sonra, bugünkü gazetelerde yer alan "Türkiye'de kurulması planlanan Alman Üniversitesi "meselesine" değinelim. NRW Bilim Bakanlığı, Münster Üniversitesi, Alman Kültür Vakfı, Bazı Alman sanayiciler ve Türkiye Araştırmalar Merkezi işbirliği ile, Türkiye'de İzmir'de "Alman Üniversitesi" kurulması planlanmaktadır. (Burada ismi geçen Türk kuruluşu da aslında bir Alman kurumudur)
Ne yapacak bu üniversite? Almanca ve Türkçe eğitim yapacak. Alman da, Türk de okuyacak. Okuyacak Alman oranının fazla olmayacağını söylemek de kehanet değil. Alman üniversitesinin kuruluş faaliyetlerine Türk tarafından da 6 kişi/kurum katılacak olmasının, "sözde denge" unsuru olmaktan ileri gidemiyeceğini söylemek, kehanet değil elbette. Fakat şimdiden görülen ya da görülmesi gereken şey, bu üniversitenin mezunlarının, Alman eğitim sisteminin eksiğini gidermek olacağıdır. Yeşil kart uygulaması ile dış ülkelerden yetişmiş eleman ihtiyacını karşılama projesinde başarısız olmuş olan Alman eğitim sistemi, bu yolla eksiğini gidermeye çalışacaktır. Küresel/Global sistemde üstlenmeye istediği aktörlük rolünü başarmaya çalışan Almanya, kendi sisteminin menfaatine uygun hareket etmektedir elbette. Peki, Türkiye ne yapmaktadır? Türkiye demografik olarak, 2050 yılına kadar dinamik ve sayıca büyük oranda genç nüfusa sahip olacaktır. Türkiye, lüks tüketim maddelerine harcadığı paranın, hantal devlet çarkının erittiği/öğüttüğü maddi imkanlarının bir kısmını, Almanya da kuracağı bir Türk üniversitesi ile değerlendiremez mi? Yıllardır bu konuda teklifler ve çalışmalar yapılmakta olduğu halde, niye halen sonuçlandırılmamıştır? Almanya'da kurulacak bir Türk üniversitesi, Türkiye'nin ihtiyacı olan akademik, teknik, yetişmiş elemanların ortaya çıkmasına hız kazandırmaz mı? Sorular sorular...
Ülkelerin bağımsızlığı, ekonomik ve kültürel bağımsızlıkla orantılıdır. Ekonomik olarak güçlü olmayan ve eğitim kalitesi düşük, kültüründen uzaklaşmış ülkeler, bağımsızlıktan bahsedemezler.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!