Güncelleme Tarihi:
MASAYI TERK ETTİ
Seçimlerden önce aşırı sağcı FPÖ ile kesinlikle iş birliği yapmayacaklarını ilan ettiği için Nehammer, SPÖ ile ekim ayının ortalarında ön görüşmelerde bulundu.
Bir süre ÖVP ile SPÖ’nün ‘büyük koalisyon hükümeti’ oluşturması pazarlığı yapıldı.
Ancak 183 sandalyeli Ulusal Meclis’te 92 milletvekili ile mutlak çoğunluğu zar zor aşan bir hükümetin işinin hiç de kolay olamayacağından hareket ettikleri için geçen yıl kasım ayında NEOS’u da görüşmelere davet ettiler.
Yani Almanya’da olduğu gibi Avusturya’da da ‘üçlü koalisyon’ oluşturmak için ülkenin tarihinde ilk adım atıldı.
Haftalardır süregelmekte olan pazarlıklarda özellikle bütçe konusunda ciddi sıkıntılar yaşandı.
Liberal ‘NEOS’ ülkenin borcunun zaten yüksek olduğu gerekçesiyle giderlerde kısıntıda ısrar etti.
SPÖ ise bazı alanlarda vergi artışı yapılarak yeni yatırımların desteklenmesinden ödün vermedi.
Bir uzlaşmaya varılamayınca NEOS, yeni yılın üçüncü gününde koalisyon görüşmelerini terk etti.
NEOS Genel Başkanı Beate Meinl-Reisinger, “Bunlarla ortaklık edilmez” diyerek çekip gitti.
Bunun üzerine ÖVP ile SPÖ ‘ikili koalisyon’ oluşturmak için bir gün sonra yeniden masaya oturdu.
Ancak yine bir uzlaşma sağlanamadı ve aynı zamanda ÖVP Genel Başkanı olan Başbakan Karl Nehammer, aynı akşam koalisyon görüşmelerine son verildiğini ilan etti.
Aynı zamanda hem başbakanlıktan hem de ÖVP liderliğinden istifa edeceğini de.
ALMANYA’DA DA TANIK OLDUK
Evet...
Avusturya’da liberallerin görüşmeleri terk ermesiyle, ‘üçlü koalisyon hükümeti’ oluşturma hayalleri suya düştü.
Biz buna daha önceki yıllarda Almanya’da da tanık olduk.
Almanya’da 24 Eylül 2017’de yapılan genel seçimlerden sonra CDU lideri olan Şansölye Angela Merkel, CDU/CSU, liberaller olarak bilinen Hür Demokrat Parti (FDP) ve Yeşiller ile ‘Jamaika Koalisyonu’ (siyah-sarı-yeşil) oluşturmak için harekete geçti.
Seçimlerden yaklaşık 4 hafta sonra pazarlıklar başladı.
Özellikle Yeşiller ve FDP arasında ciddi görüş ayrılıkları yaşandı.
Başbakan Angela Merkel, ‘müstakbel ortaklarını’ ikna etmeye çalışsa da olmadı.
Ve FDP lideri Christian Lindner, 19 Kasım’da “Yanlış yönetmektense, yönetmemek daha iyidir” diyerek koalisyon görüşmelerini terk etti.
Tabii bunun üzerine ‘Jamaika Koalisyonu’ yattı.
Ve 2013 yılından beri iktidarda olan CDU/CSU ile SPD 7 Şubat 2018’de ‘koalisyon sözleşmesi’ imzalayıp ‘büyük koalisyona’ devam etti.
GEÇMİŞTEN ÖRNEKLER
Ama Almanya’da biz liberallerin (FDP) sadece koalisyon görüşmelerini değil, koalisyon hükümetlerini bile terk edip gittiklerini de okuduk ve gördük de.
CDU’lu Şansölye Ludwig Erhard kabinesindeki FDP’li 4 bakan, CDU/CSU ve FDP’den oluşan koalisyon hükumetini 27 Ekim 1966’da terk etti.
CDU/CSU kısa bir süre sonra azınlık hükümeti, daha sonra da SPD ile ortaklık ederek iktidarda kalmayı sürdürdü.
1969 yılında da SPD, FDP ile ortaklık ederek iktidarı ele geçirdi.
17 Eylül 1982’de bütçe konusunda yaşanan görüş ayrılığı nedeniyle FDP’li bakanlar SPD ile 1969 yılında oluşturdukları koalisyon hükümetini terk ederken, sosyal demokrat Başbakan Helmut Schmidt’i de koltuğundan ettiler.
1 Ekim 1982 tarihinde yapıcı güvensizlik oylamasıyla CDU lideri Helmut Kohl, Helmut Schmidt’in yerine geçti.
6 Kasım 2024 tarihinde de SPD ve Yeşiller’le 2021’de oluşturdukları koalisyonu terk etmeyi kafaya koyan liberaller ‘borç freninde’ ısrarı sürdürünce ortaklık bitti.
Şansölye Scholz, ‘borç freni’ diye tutturan ve aynı zamanda FDP lideri olan Federal Maliye Bakanı Christian Lindner’i kapının önüne koydu.
Lindner istifa edip gidince aynı akşam FDP’li bakanlar da istifa etti ve ‘üçlü koalisyon’ çöktü.
Ve daha sonra seçim yolunu açmak için güvenoyu isteyen Scholz, oylamayı kaybedince Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier, Federal Meclis’i feshetti.
Ve 23 Şubat’ta erken genel seçimlerin yapılacağını da ilan etti.
Ve daha şimdiden tüm gözler 23 Şubat akşamına çevrildi.