Ahmet KÜLAHÇI / Fotoğraf: Reuters
Oluşturulma Tarihi: Ocak 09, 2019 09:54
Bir yanda, dünyanın çeşitli kesimlerinde gelişmiş sanayi ülkelerinin üretip sattığı silahlarla sürdürülen savaşlar. Yaşamını yitiren yüzbinlerce insan. Açlık, sefalet çeken milyonlarca insan. Diğer yanda, savaş nedeniyle evlerini, barklarını, vatanlarını terk etmek zorunda kalan insanlar. Tek hayalleri ve umutları, hayatta kalabilmek. Ölümü bile göze alarak derme çatma tekneleri, gemileri doldurup günlerce azgın dalgalarla boğuşan ‘umut yolcuları’.
BİRLEŞMİŞ Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (UNHCR) verilerine göre 2015 yılında 3 bin 772, 2016’da 5 bin 143, 2017’de 3 bin 139 ve geçen yıl da 2 bin 262 ‘umut yolcusu’ Akdeniz’de boğularak can vermiş.
Hayatta kalabilmek için ölümü bile göze alan bu insanları kurtarmak için bazı ülkelere ait yardım kuruluşları devreye giriyor.
Örneğin Alman ‘Sea Watch 3’ ve ‘Profesör Albrecht Penck’ gemileri sürekli olarak Akdeniz’de dolaşıp, derme çatma tekne ve gemilerde ölüm kalım mücadelesi veren sığınmacıları kurtararak onları hayata bağlıyor.
Hiçbir karşılık beklemeden, tek amaçları insanları kurtarmak olan bu gemilerdeki personel, son birkaç haftadır tam bir hayal kırıklığı yaşamaktadır.
‘Sea Watch 3’ isimli gemide 32, ‘Profesör Albrecht Penck’ gemisinde de 17 sığınmacı günlerdir kendilerine
Avrupa’nın sahip çıkmasını beklemektedir.
İtalya’nın aşırı sağcı İçişleri Bakanı Matteo Salvini, ülkenin limanlarını bu gemilere tamamen kapattı.
Her iki gemi de Malta’ya yöneldi.
Malta hükümeti, ‘kimsenin gemileri terk etmemesi’ koşuluyla sahile yakın bir yerde demir atma izni verdi.
Televizyon ekranlarından yansıyan görüntülere bakıyorum.
Aralarında çocukların da bulunduğu kadınlı-erkekli bu zavallı insanların ‘umut yolculuğu’ tam bir kâbusa dönüşmüş.
Avrupa’nın, Avrupalıların kendilerine sahip çıkmalarını, kucak açmalarını bekliyorlar.
Malta, sahilinde demir atmış bu gemilerdeki insanları “Biz almayız” diyor.
Bazı AB ülkeleri “Paylaşalım” diyor.
Almanya’da bu insanlara kucak açacak yerel yönetimler var.
“Gelsinler kapımız açık” diyen yerel yönetimler.
Ama Almanya İçişleri Bakanı Horst Seehofer, sığınmacıların AB ülkeleri tarafından paylaşılması politikasında ısrar ediyor.
Macaristan, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Avusturya, Danimarka “Kapılarımız kapalı” diyor.
*
Evet, Avrupa deyince akla, özgürlük gelir.
Avrupa deyince akla, demokrasi gelir.
Avrupa deyince akla, hoşgörü gelir.
Avrupa deyince akla, refah gelir.
Avrupa deyince akla, dayanışma gelir.
Evet, işte 513 milyon nüfuslu 28 AB ülkesinin 49 sığınmacıyı denizde bekletip onlara kâbus yaşatan bir Avrupa.
*
UNHCR’ın verilerine göre savaş, siyasi baskı, politik takibat, açlık ve sefalet nedeniyle dünya genelinde 68 milyon 800 bin insan umudunu başka ülkelere bağlamış.
UNHCR’ın verilerine göre Türkiye 3 milyon 900 bin, Pakistan 1 milyon, 383 bin, Uganda 1 milyon 350 bin, Lübnan 998 bin, İran 979 bin, Bangladeş 932 bin, Sudan 902 bin sığınmacıya kapılarını açmıştır.
AB ülkeleri arasında Almanya 1 milyon 413 sığınmacı ile ilk sıradadır.
Fransa’da 401 bin, İtalya’da 354 bin, İsveç’te 327 bin, Avusturya’da 172 bin sığınmacı yaşamaktadır.
Bu veriler, en fazla sığınmacıya Türkiye’nin sahip çıktığını çok açık bir biçimde ortaya koymaktadır.
Ekonomik durumları çok da iyi olmayan bazı Asya ve Afrika ülkeleri de öyle.
Ama aynı veriler dünyanın en gelişmiş, en refah ülkeleri arasında yer alan AB ülkelerinin çoğunun ise sığınmacı sorununa karşı duyarsız kaldığını da gözler önüne sermektedir.
İşte bu olgu da Avrupa’ya yakışmamaktadır.
Hem de hiç yakışmamaktadır.