O yüzden yaşam koşullarının iyileştirilmesi için sığınmacılar zaman zaman ayaklandılar.
Çadırları ateşe verdiler.
Polisle çıkan çatışmalarda şimdiye kadar hayatta kalabilmek için ülkelerini terk etmek zorunda kalan 7 sığınmacı can verdi.
Son yangından bu yana yaşam koşulları daha berbatlaştı.
İnsanlar yol kenarlarında, ağaçların altında, tarlalarda, hatta mezarlıkta yatıp kalkmaya başladı.
Aralarında yüzlercesi anasız-babasız olmak üzere 4 binden fazla 16 yaş altı çocuk ve genç var.
Yiyecek ekmek, içecek su, doğru dürüst giysi ve üstlerini kapatacak bir battaniye bile bulamayan insanlar, “Kurtarın bizi buradan” diyor.
Ama kimsenin aldırış ettiği yok.
İşte bu insanlık dramı çağdaş Avrupalıların gözleri önünde yaşanıyor.
Aralarında dünyanın önde gelen zengin ülkelerin de bulunduğu
Avrupa Birliği (AB), bu insanlık dramını seyretmekle yetiniyor.
*
Evet...
AB, bir medeniyetler projesidir.
AB, bir demokrasi projesidir.
AB, bir dayanışma projesidir.
AB, bir barış projesidir.
AB, bir adalet projesidir.
Böyle olduğu halde Avrupalılar, bu değerlerle hiç de bağdaşmayan bir tutum sergilemekte yıllardır.
2015 yılında Macaristan’ın, Avusturya’nın, Çek Cumhuriyeti’nin ve bazı başka AB ülkelerinin kapılarını sığınmacılara kapatması üzerine, Almanya Başbakanı ve Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi’nin (CDU) o dönemdeki Genel Başkanı Angela Merkel, tam bir insanlık örneği sergileyip Almanya’nın kapılarını sonuna kadar açmıştı.
Hem de “Almanya güçlü bir ülke. Biz birçok şey başardık. Başarırız, üstesinden geliriz” diyerek.
Dönemin Sosyal Demokrat Partili (SPD) Federal Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sigmar Gabriel de, “Barış, insanlık, dayanışma, adalet. Bunlar Avrupa değerlerdir. Şimdi bunu kanıtlamalıyız. Başarırız, bundan eminim” diyerek Merkel’e tam destek vermişti.
Daha sonraki aylarda Almanya çoğu Suriye, Afganistan ve Irak’tan olmak üzere 800 bine yakın sığınmacı kabul etti.
Tabii başta sağ popülist Almanya için Alternatif (AfD) olmak üzere aşırı sağcı kesimler bunu istismar ettiler.
Merkel hükümetini topa tuttular.
Ve 2017 yılında yapılan genel seçimlerde AfD, toplam oyların yüzde 12.6’sını alıp, ‘üçüncü büyük parti’ olarak Federal Meclis’e girdi.
Bazı eyaletlerde yapılan parlamento seçimlerinde CDU oy kaybına uğrayınca oklar Merkel’e çevrildi.
Kendi partisinden ve tabanından gelen tepkilere isyan eden Angela Merkel, CDU Genel Başkanlığı’nı 2018 yılında bıraktı.
*
Almanya’da SPD de, Yeşiller de, Sol Parti de, CDU’lu bazı politikacılar, hatta ‘kardeş parti’ Hıristiyan Sosyal Birlik Partili (CSU) bazı parlamenterler de, Midilli adasında yaşanan insanlık dramını görünce, “Almanya daha fazla sığınmacı almalı” diyor.
Ama AB ülkeleri hâlâ beklemede.
Moria Kampı’nda yaşayan annesiz-babasız, kimsesi olmayan refakatsiz 406 çocuğu bile paylaşmakta zorlanıyorlar.
Almanya ile Fransa 100-150 arasında kimsesiz çocuğu almayı planlıyor.
Finlandiya, Lüksemburg, Slovenya, Hollanda, Hırvatistan, Portekiz, Belçika ve AB üyesi olmayan İsviçre, “Kimsesiz sığınmacı çocukları almaya biz de varız” diyor.
Hatta Almanya’da birçok büyük kentin yöneticileri, kapılarını sığınmacılara açmaya hazır olduklarını söylüyor.
Ama hiçbir AB ülkesi de derme çatma gemi, tekne ve botlarda ölümü bile göze alarak deniz yoluyla İtalya’ya,
Yunanistan’a ulaşmayı başaran diğer sığınmacılara “Bize gelin” demiyor.
Hatta bazı AB ülkeleri, “Biz Müslüman sığınmacı istemiyoruz” diyor.
Midilli’de de, Lesbos’da da insan onuru ayaklar altında.
İşte bu vurdumduymazlık Avrupa’ya da Avrupalılara da yakışmıyor.
Hem de hiç yakışmıyor.