Ahmet KÜLAHÇI / Fotoğraf: AFP
Oluşturulma Tarihi: Mart 16, 2020 10:20
Bundan yaklaşık 5 yıl önceydi. Kendi ülkelerindeki kanlı iç savaştan kaçan milyonlarca insan, her şeyi göze alarak hayatta kalabilmek için yollara düştü. Milyonlarca Suriyeli, Iraklı, Pakistanlı ve Afgan, Türkiye’ye sığınırken, yüz binlercesi de Avrupa’ya ulaşmak için Yunanistan ve Bulgaristan üzerinden yola koyuldu. Derme çatma tekneler ve botlarla Akdeniz’in azgın sularına açılanlar arasında yaşamını kaybedenler de oldu. Ama Avrupa buna genelde seyirci kaldı.
AVRUPA Birliği (
AB) ülkelerinin çoğu, bu çaresiz sığınmacılara kapılarını açmak yerine, “Kapılarımızı daha sağlam nasıl kapatabiliriz?” diye kafa yormaya başladı.
Berlin Duvarı’nın çökmesiyle özgürlüğe kavuşan ve zamanla AB üyesi olan bir dönemlerin ‘Demir Perde’ ülkeleri Polonya, Macaristan ve Romanya başta olmak üzere, başka ülkeler de “Biz sığınmacı istemiyoruz” dedi.
“Barış”, “insanlık”, “dayanışma”, “adalet” gibi Batılı değerleri savunan Avusturya da kapılarını sığınmacılara kapadı.
Başka bazı köklü AB ülkeleri de.
Macaristan Başbakanı Viktor Orban, sığınmacıları ülkeyeye sokmamak için Sırbistan ve Hırvatistan sınırlarını dikenli tellerle çevirdi.
Yani Doğu Blok ülkeleriyle Batı’yı ayıran iki Almanya arasındaki duvarların yıkılmasından tam 16 yıl sonra taştan, betondan değil, ama dikenli tellerden ‘Utanç Duvarı’ ördü Macaristan.
*
İşte o günlerde Avrupa’nın prestijini Almanya Başbakanı Angela Merkel kurtardı.
Merkel, 2015 yılı ağustos ayında Almanya’nın güçlü bir ülke olduğunu ve çok şey başardığını hatırlatarak “Wir schaffen das” (Başarırız-Bunun üstesinden geliriz) diyerek sığınmacılara Almanya’nın kapılarını açtı.
2015 yılında Almanya’ya çoğu Suriye’den 800 binden fazla sığınmacı geldi.
Tabii sağ popülist Almanya için Alternatif (AfD) başta olmak üzere, ‘PEGIDA’ kısa adıyla tanınan “Batı’nın İslamlaşmasına karşı vatanperver Avrupalılar” sokaklara dökülüp Merkel’i adeta topa tuttular.
Nitekim 2016 yılında Baden Württemberg, Saksonya Anhalt, Mecklenburg Vorpommern ve Aşağı Saksonya’da yapılan eyalet seçimlerinde Başbakan Merkel’in genel başkanlığını yaptığı Hıristiyan Demokrat Birlik Parti (CDU) büyük ölçüde oy kaybına uğradı.
Oy kaybı daha sonraki yıllarda yapılan eyalet seçimleri ile Avrupa Parlamentosu ve 2017 yılındaki genel seçimlerde de devam etti.
Yani Başbakan Merkel, Avrupa’nın prestijini kurtardı ama liderliğini yaptığı CDU’nun oy kaybını önleyemedi.
Bu yüzden de 2018 yılında
CDU Genel Başkanlığı’nı bıraktı.
*
İşte İdlib’de Esad rejiminin sürdürdüğü kanlı iç savaştan kaçan bir milyondan fazla Suriyeli’nin Türkiye’ye doğru yola çıkması üzerine Türkiye ülkedeki sığınmacıların Avrupa’ya geçmesi için Yunanistan ve Bulgaristan’a olan sınır kapılarını açtı.
Tabii AB ülkeleri hemen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı, ‘daha fazla para sızdırmak!’ için şantaj yapmakla suçladılar.
Ve AB ülkesi olan Yunanistan sınırında yaşanan ‘insanlık dramına’ seyirci kalmayı yeğlediler.
Hatta Yunanistan’ın Türkiye sınırını dikenli tellerle çevirip yeni duvar örmesine destek bile verdiler.
“AB’nin dış sınırlarını koruyalım. Sığınmacılar bize gelmesinler de nereye giderlerse gitsinler” dercesine ortak bir tutum sergilediler.
Yunanistan sınırında yaşanan bu ‘insanlık dramını’ gören Almanya’daki bazı belediye başkanları “Biz sığınmacı almaya hazırız” diye insancıl bir yaklaşım sergilediler.
Yeşiller de Almanya’nın Yunanistan sınırında ölüm kalım mücadelesi veren 5 bin çocuğun Almanya’ya getirilmesini istedi.
Ama 2015 yılının yansımalarından korkan CDU da, ‘kardeş parti’ Hıristiyan Sosyal Birlik Parti (CSU) de hükümet ortağı Sosyal Demokrat Parti (SPD) de, Hür Demokrat Parti (FDP) de buna karşı çıktı.
Yeşiller’e sadece Sol Parti destek verdi.
Sağ popülist AfD ise “Sığınmacıya hayır” tutumunda ısrar etti.
Kiliseler ise Almanya’nın kapılarının sığınmacılara açılmasını istediler.
Hem Katolik Kilisesi hem de Protestan Kilisesi, “Bu insanlık dramına da, bu utanç verici ayıba da son verilsin” açıklamasında bulundu.
Hatta bazı din insanları, Avrupa’yı Avrupa yapan temel değerlerin ayaklar altına alındığına dikkati çekerek “Utanıyoruz” dediler.
Evet, yalnız din insanlarının utanması yetmiyor.
Sağduyulu Avrupalılar da utanıp politik sorumluluk taşıyanları ‘yola getirmeliler’ ki, yaşanan bu ‘insanlık ayıbı’ bir son bulsun.