Güncelleme Tarihi:
‘Kül Çarşamba’, karnavaldan sonraki ilk çarşamba olarak bilinir.
‘Kül Çarşamba’, Paskalya Yortusu’nun başlangıcı olarak bilinir.
‘Kül Çarşamba’, 40 gün süren perhiz (oruç) döneminin başlangıcıdır.
‘Kül Çarşamba’, özellikle Almanya’nın Bavyera Eyaletinde ‘Politik Kül Çarşamba’ olarak da bilinir.
Eyalette yıllardır iktidarda olan Hıristiyan Sosyal Birlik Partisi (CSU) her yıl ‘Kül Çarşamba’ günü dev bir etkinlik düzenler ve ‘taraftarlarıyla’ bir araya gelir.
Diğer partiler de son yıllarda benzer etkinlikler düzenlemeye başladı.
Bu, ta 1580’li yıllardan kalan bir gelenektir.
O zamanlar Aşağı Bavyeralı çiftçiler, ‘Kül Çarşamba’ günü Passau yakınlarındaki Vilhshofen beldesinde kurulan ‘Hayvan Pazarı’nda buluşur, sıkı sıkı pazarlıklık yapıp satışları tamaladıktan sonra birlikte bira içer, günlük politik gelişmeleri konuşurlarmış.
Yani bir yerde “Ne olacak bu memleketin hali?” muhabbeti.
* * *
CSU, bu geleneği 1950’li yıllardan itibaren yeniden canlandırmış.
Dönemin CSU Lideri ve Bavyera Eyalet Başbakanı Franz Josef Strauss’un ‘Kül Çarşamba’ etkinliklerinde aralıksız olarak 5 saat konuştuğu bile söylenir.
İşte önceki gün Passau’daki ‘Dreilaenderhalle’de (Üç ülke salonu) CSU’lular 4 bine yakın ‘taraftarıyla’ buluştu.
Kürsüye CSU Lideri ve Bavyera Eyalet Başbakanı Horst Seehofer çıktı.
Strauss gibi 5 saat konuşmadı, ama meydanı boş bulunca atıp tuttu.
“Biz politikada söz sahibi olduğumuz sürece, göç yasası kesinlikle çıkmayacak” dedi.
Daha önceki yıllarda Türklerin ve Arapların Almanya’ya göçüne karşı olduklarını çok açık bir biçimde söyleyen Seehofer, bu sefer isim vermedi, ama ‘farklı kültürden’ insanların gelmesinin sınırlandırılmasını istediklerini gizlemedi.
Yani dolaylı bir biçimde yine “Türkler ve Araplar gelmesin” demek istedi.
* * *
‘Kardeş parti’ olarak bilinen Hıristiyan Demokrat Birlik Partili (CDU) Federal İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere’in Almanya’ya göçle ilgili açıkladığı rakamlara bakıyorum.
Ülkeye önceki yıl bir milyon 226 bin göçmen gelmiş.
789 bin göçmen de Almanya’yı terk etmiş.
Gelenlerin yüzde 67’si Avrupa Birliği (AB) ülkelerinden.
En çok göçmen Polonya, Romanya, Bulgaristan, İtalya, İspanya, Portekiz ve Yunanistan’dan gelmiş.
Benim bildiğim Polonyalılar dünyanın en katı Katolikleri.
İtalyanlar, İspanyollar, Portekizliler de öyle.
Kendi kendime “Acaba Polonyalılar, Portekizliler, İspanyollar, İtalyanlar Müslüman oldu da benim mi haberim yok?” diye soruyorum.
Tabii “Horst Seehofer ve yandaşları bunu bilmiyorlar mı?” diye de.
Seehofer, aşırı İslamcı teröre karşı savaşı kararlı bir biçimde sürdüreceklerini söylüyor.
“Bu, kültürler savaşı değildir. Bu, medeniyetin barbarlığa karşı savaşıdır” diyor.
Ama Almanya’daki Müslümanların aşırı İslamcı teröristler tarafından girişilen katliamları ve eylemleri kınadıklarından ve kesinlikle tasvip etmediklerinden hiç bahsetmiyor.
Seehofer, “Biz dünyanın sosyal dairesi değiliz” diyerek sığınmacıları istemediklerini de gizlemiyor.
Salonda alkış kopuyor.
* * *
CSU’nun onursal başkanı olan eski Genel Başkan ve Bevyera’nın eski Eyalet Başbakanı Edmund Stoiber kürsüye çıkıyor.
O da atıp tutuyor.
“Almanya Federal Cumhuriyeti’nde şeriat işlemez. Burada Halife de yok. Hilafet isteyenler derhal ülkeden defedilmelidir” diyor.
* * *
Ciddi Alman kuruluşları tarafından yapılan kamuoyu yoklamalarına bakıyorum.
Almanya’daki demokratik sisteme tam destek verenlerin oranı yüzde 89.
Ülkedeki Müslümanlar arasında bu oran yüzde 87’ye ulaşıyor.
Demokratik sistemden memnun olan Almanların oranı yüzde 50’de kalırken, Müslümanlar arasında bu oran yüzde 62’ye ulaşıyor.
Demokratik sistemden hiç memnun olmayan Almanların oranı yüzde 10’u bulurken, bu oran Müslümanlar arasında yüzde 3’te kalıyor.
Ama Stoiber bunlardan hiç bahsetmiyor.
Görmezden geliyor.
Daha doğrusu görmek, duymak, bilmek istemiyor...