Güncelleme Tarihi:
Almanya’da yaşanan ırkçı cinayetlerin görüldüğü davada aksamalar devam ediyor.
Savunma avukatlarının mahkemeyi dilekçe bombardımanına tutarak yıldırma stratejisi uygulayacağı başından beri biliniyordu. Bu nedenle davanın ilk günlerinden uzaması kurban yakınları ve avukatları arasında huzursuzluk yarattı. Çünkü sanıkların verecekleri ifadeler sabırsızlıkla bekleniyor.
NSU terör örgütüne yardım ve yataklık etmekle suçlanan iki sanığın Carsten S. ve Holger G. nin konuşacağı belirtilirken, avukatları esas sanık Beate Zschäpe’nin sessiz kalacağını defalarca vurguladılar.
Davanın ikinci haftasında Zschäpe’nin avukatları önce duruşmanın daha büyük bir salonda yapılması, akreditasyon işleminin yeniden incelenmesi, duruşmaların video kaydının yapılması gibi taleplerde bulundular. Savunma avukatları ayrıca, oturma ve ses düzenine de itiraz ettiler.
Bavyere ve Thüringen eyaletleri iç istihbarat teşkilatlarının raporlarını incelemek için duruşmaya üç hafta ara verilmesini isteyen avukatlar daha sonra, federal ve eyalet savcıları Herbert Diemer ve Anette Greger’in de 129 kişilik zanlı listesini gizlediği ve taraflı davrandığı iddiası ile davadan çekilmesi için başvurdular.
Sanıklardan Alman aşırı sağcı parti NPD’nin eski üyesi Ralf Wohlleben’in avukatı da olaylarda Alman gizli servisinin dahli olduğu gerekçesiyle mahkemenin iptal edilmesini istedi ve müvekkili hakkında medyada terör destekçisi olarak nitelendirilmesine atıfta bulunarak mahkemenin sansasyon yaratmasını eleştidi. Mahkeme Başkanı Manfred Götzl, bir kaçı dışında bütün talepleri reddetti. Mahkemenin Haziran ayı itibarıyla artık içeriğe geçmesi bekleniyor.
FARKLI MAHKEME TALEBİ TEPKİ GÖRDÜ
Zschäpe ve dört sanık, seri cinayetlerin yanısıra iki bombalı eylem nedeniyle de yargılanıyor. Mahkeme Başkanı Götzl’ün müdahil sayısının çokluğunu gerekçe göstererek, 2004 yılında Köln’de düzenlenen ve en az 22 kişinin yaralanmasına neden olan bombalı eylem ile ilgili duruşmanın farklı bir mahkemede yapılması talebinde bulundu.
Bu talep ağır eleştirilere neden oldu. Köln’deki saldırıdan mağdur olanların avukatlarından Alexander Hoffmann, söz konusu eylemin NSU terör örgütünün göçmenlere karşı savaş açtıkları esas eylemlerinden biri olduğunu ve mağdurların yedi yıl boyunca zanlı muamelesi gördüğünü hatırlatarak, davanın ayrılmasının onlara “Sizin için adalet yok” demekle eşdeğer olduğunu söyledi.
Savcılıktan gelen tepkilerin üzerine Mahkeme Başkanı Götzl, davaların ayrılamamasına karar verdi. NSU Davası’na Almanya’da asrın davası olarak bakılmasının en önemli nedeni, Alman istihbarat ve güvenlik teşkilatlarının örgütün terör eylemlerini açıkça görmezden gelmesi.
NSU terör örgütünün seri cinayetleri üstlenmesinin ardından sayısız güvenlik ihlali su yüzüne çıktı. NSU üyesi Beate Zschäpe konuşmadığı sürece örgütün çapı, güvenlik ve istihbarat teşkilatları ile işbirliği yapıp yapmadığı açıklığa kavuşmayacak.
Federal Meclis güvenlik ihlallerinin incelenmesi amacıyla yedi milletvekilinden oluşan bir Araştırma Komisyonu kurdu. 16 aydır konu üzerine çalışan komisyon, 11.667 dosyayı inceledi, 100’e yakın tanığı dinledi ve 70 toplantı düzenledi.
Halka açık son oturumunu düzenleyen komisyon Alman güvenlik teşkilatlarının bu davada tamamen başarısız olduğu sonucuna vardı.
Komisyon Başkanı sosyal demokrat Sebastian Edathy, Alman istihbarat ve polis teşkilatını NSU soruşturması sırasında ön yargıların esiri olmak ve olayı çözmekte isteksiz davranmakla suçladı. Edathy, “Alman hukuk devleti bunu hak etmiyor” şeklinde konuştu.
Aşırı sağcı şiddetin ciddiye alınmadığını öne süren Edathy, federal ve eyalet güvenlik teşkilatlarının yeterince işbirliği yapmadığına da dikkat çekti. Komisyon birkaç istihbarat çalışanını dinledikten sonra rapor üzerinde çalışacak.
İSTİHBARAT VE AJANLAR İÇ İÇE
Federal Meclis NSU Araştırma Komisyonu’nun incelemelerinden şu ana kadar elde edilen bilgiler dikkat çekici ve şaşırtıcı: - NSU üyesi Uwe Mundlos, Uwe Böhnhardt ve Beate Zschäpe 26 Ocak 1998’da yeraltına inerken, nerede olabileceklerine dair sayısız delil bıraktı ancak bu delillerin en önemli olanları dikkate alınmadı.
Bu delillerden biri aralarında NSU davasında yargılanan iki kişinin de yer aldığı adres listesi. Listenin Thüringen Eyalet Suç Dairesi’nde bir yerlerde olduğu ve soruşturmayı yürüten istihbarat çalışanına verilmediği tespit edildi.
- NSU üyelerinin çevresinin istihbarat teşkilatına ajan olarak çalışan aşırı sağcılarla dolu olduğu, buna rağmen iz bırakmadan cinayet işleyip, soygun yaptığı ortaya çıktı. Komisyon şu ana kadar NSU üyelerini tanıyan dokuz ajan belirledi.
-Aşırı sağ içerisinde ajan olarak çalışanlar NSU ile ilgili bilgi saklasa ya da yalan istihbarat verse bile, Alman gizli servisinin elinde terör örgütü kurulduğuna ve bu örgütün silahlı eylem planladığına dair yeterli bilgi olduğu ortaya çıkarıldı. Gizli servisin bu bilgileri kendi ajanlarını korumak için polisten sakladığı tespit edildi.
-Cinayete kurban gidenlerin başından beri zanlı muamelesi gördüğü kesinleşti. Uyuşturucu ticareti, haraç, kumar, aile içi husumet gibi nedenler ön plana çıkarıldı. Kurban yakınlarının telefonları dinlendi, arabaları ve evleri arandı, sorguya çekildiler.
-Alman iç istihbarat teşkilatı Federal Anayasayı Koruma Dairesi’nin 2004 yılında yayınladığı “Alman aşırı sağcıların silahlı mücadele tehlikesi” başlıklı intern raporunda, doğru soruların sorulduğu ama yanlış yanıtlar verildiği tespit edildi. Raporda Mundlos, Böhnhardt ve Zschäpe’nin adları geçiyor ama „aşırı sağcı terör yapılanmasına yönelik bir işaret yok”, “herhangi bir yer altı örgütünün oluşmasını destekleyen önemli bir çevre yok.” gibi cümleler yer alıyor.
-Bavyera Eyaleti’nde bir polis memurunun 2006 yılında yaptığı analizde o zamana kadar işlenen sekiz cinayetin ardında aşırı sağcıların olduğunu öne sürdüğü, ancak bu iddianın zayıf bir iddia olarak değerlendirildiği belirlendi. Bu rapora inanmayan Baden Württemberg Eyaleti Suç Dairesi’nin bir yıl sonra düzenlediği rapor ise Alman emniyet teşkilatlarının ırkçı yapısına örnek olarak kayda geçti.
-2004 yılında Köln Keupstrasse’de meydana gelen bombalı eylem ile NSU seri cinayetleri arasında bilerek bağ kurulmadığı ve kurulsaydı teröristlerin vakitlice yakalanabileceği belirlendi.
-11 Eylül 2001 yılından sonra Almanya’da güvenlik teşkilatlarının önceliğinin değiştiği, aşırı sağcı şiddetin görmezden gelinerek, İslamcı terörün mercek altına alındığı kaydedildi.
-İtiraf beklendiği için NSU örgütünün eylemlerinin terör eylemi olarak tanınmasında çok geç kalındığı belirlendi.