Güncelleme Tarihi:
Âşık geleneği sadece öykülerle sınırlı değil. Âşıklar aynı zamanda demokrasi, hoşgörü, insani değerlere sahip çıkmanın en ateşli savunucuları. Toplumu, yöneticileri iğneleyici, mizahi ve edebi bir dille yeren âşıklar, toplumun vazgeçilmez birer sözcüleri.
1700’lü yıllarda Bolu yöresinde yaşamış Âşık Dertli’nin “Abdest alsan aldın demez, namaz kılsan kıldın demez, kadı gibi haram yemez, şeytan bunun neresinde” dizeleri o zaman sazı, müziği dini gerekçelerle dışlayan tutucu anlayışa karşı eleştirel bir taşlamadır.
Nesimi’nin 600 yıl önce söylediği, “Sofular haram demişler, bu aşkın badesine, ben doldurur ben içerim, günah benim kime ne? Nesimi’ye sormuşlar, yarin ile hoş musun, hoş olayım olmayayım, o yar benim kime ne” dizeleri kişi özgürlüğünün tavizsiz bir savunmasıdır.
Aşık Veysel’in toprak için yazdığı, “Karnın yardım kazmayınan belinen, yine beni karşıladı gülünen” diyen Kara Toprak türküsü ve “İki kapılı bir handa, gidiyorum gündüz gece” dizeleri her şeyin geçici olduğunu çok sade bir dille anlatan derin bir evrensel felsefedir.
*
İşte bu köklü geleneğin temsilcilerinden üç âşık Berlin’de dinleyicilerine âşık geleneğinin nasıl bir büyük değer olduğunu yaşattılar. Bu değere sahip çıkılması konusunda uyardılar.
Üç âşık, önceden hiç hazırlanmadan, doğaçlama, sözle, şiirle, manayla ve edebi çerçevede birbirlerini mat etmeye çalıştılar.
Âşık Nuri Çırağı, “Tembel tembel yatıyorsun sen kişi, elin oğlu yıldızlara yol yapar. Biri atom yapar biri çul yapar. Yılan zehir yapar, arı bal yapar” sözleriyle toplumu ileri gitmeye teşvik ederken, Âşık Alirıza Ezgi, “Kardeş kardeşe sırtın dönemez, taş korkusu var, bu dünya böyle” dizeleriyle, Âşık Maksut Feryadi, “Kimi çoğa, kimi aza çalışır. Kimi yorgun kim teze çalışır. Hepsi de beş metre beze çalışır. Bu insanda bir gariplik var” dörtlüsüyle toplumdaki insanın insana güvensizliğini ve adaletsizliği yerdiler.
Bu canlı kültür öylesine yitip gitmemeli.