Ahmet KÜLAHÇI
Oluşturulma Tarihi: Nisan 20, 2016 09:28
AfD gibi sağ popülist bir partinin meydanlara çıkıp, çok açık bir biçimde İslam ve Müslüman düşmanlığı yapması, barış içinde birlikte yaşamı tehlikeye sokacaktır.
Alman Anayasası’nın 4’üncü maddesinde “İnanç ve vicdan özgürlüğü ile din ve dünya görüşü özgürlüğüne dokunulamaz” denilmektedir.
Hem de çok açık bir biçimde. Ancak Almanya’da bazı çevrelerin Anayasa’nın bu maddesine saygı duymadığı görülmektedir. Özellikle son yıllarda bu eğilimin arttığı da.
Geçen ay yapılan eyalet parlamentosu seçimlerinde Rheinland-Pfalz’da yüzde 12.6, aden-Württemberg’de yüzde 15.1 ve Saksonya Anhalt’ta yüzde 24.2 oranında oy alan sağ popülist Almanya İçin Alternatif (AfD), İslam ve Müslüman düşmanlığı yaparak oy oranını artırmayı hedeflemektedir.
Yani Müslümanların sırtından oy almayı.
Pegida kısa adıyla tanınan Batı’nın İslamlaşmasına karşı yurtsever Avrupalılar saflarında yer alan AfD, şimdide çok açık bir biçimde İslam ve Müslümanları hedef aldı.
Kısa bir süre önce sığınmacıların Almanya’ya girmelerinin gerekirse silahla engellenmesini savunan AfD Genel Başkanı Frauke Petry ile Genel Başkan Yardımcısı Beatrix von Storch, şimdi de kafayı İslam ve Müslümanlara taktı.
Aynı zamanda Avrupa Parlamentosu milletvekili olan von Storch, “İslam’ın kendisi anayasayla bağdaşmayan siyasi bir ideolojidir” diyerek partinin taslak programında yer alan minare ve
ezan okunması, burka ve kamu kurumlarında başörtü yasağını savundu.
Aslında Alman Anayasası ile bağdaşmayan İslam değil, AfD’nin din özgürlü- ğünü yok sayan bu tutumudur.
AfD Genel Başkan Yardımcısı ve Brandenburg Eyalet Teşkilatı Başkanı olan Alexander Gauland da, “İslam Katolik veya Protestan Hıristiyanlık gibi bir din değil, aksine entelektüel anlamda hep devletle bağlantılı oldu. Bu nedenle Almanya’nın İslamlaşması bir tehlike arz etmektedir” diyerek zaten bazı çevrelerde var olan önyargıları körüklemeyi tercih etti.
Almanya’da resmi verilere göre 4.3 milyona yakın Müslüman yaşamaktadır. Müslümanların yarıdan fazlası Türk kökenlidir.
Başbakan Angela Merkel’in genel başkanlığını yaptığı Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi’ne (CDU) yakınlığı ile tanınan Konrad Adenauer Vakfı adına 2001 yılında Türkler ve Türk kökenlilerle yapılan bir kamuoyu yoklamasına bakıyorum.
Ankete katılanların yüzde 90’ı demokratik sistemin en adil toplumsal sistem olduğu görüşünü savunuyor.
Bu sistemin kurallarına ve ülkede geçerli yasalara saygılı bir biçimde yaşıyorlar da. Aynı dönemlerde eski Doğu Almanya sınırları içinde yapılan başka bir anket sonuçlarına bakıyorum.
Demokratik sistemi tasvip etmeyenlerin oranı yüzde 20’leri buluyor.
Başka bir deyişle; Türkler ve Türk kökenliler bu sisteme daha fazla sahip çıkıyor. Bertelsmann Vakfı adına yapılan ve geçen yıl açıklanan başka bir kamuoyu yoklamasına bakıyorum.
Orada da Almanya’daki Müslümanların yüzde 90’a yakının Alman Anayasası’na ve ülkede geçerli yasalara saygılı bir biçimde yaşadıkları ve yaşamak istedikleri ortaya çıkıyor. Ancak aynı anketteki bazı sonuçlar beni tedirgin ediyor.
Almanların yüzde 57’si İslam’ı çok tehlikeli buluyor. Almanların yüzde 61’i İslam Anayasa ile bağdaşmıyor görüşünde birleşiyor.
Almanların yüzde 40’ı “Kendi ülkemde Müslümanlar yüzümden kendimi yabancı hissediyorum” diye düşünüyor. Hatta Almanların yüzde 24’ü “Müslümanların Almanya’ya gelmeleri yasaklanmalı” diyor.
İşte bu yaklaşım beni tedirgin ediyor. AfD gibi sağ popülist bir partinin şimdi meydanlara çıkıp çok açık bir biçimde İslam ve Müslüman düşmanlığı yapması, böyle düşünenlerin oranını daha da artıracaktır. Böyle bir gelişme de, barış içinde birlikte yaşamı tehlikeye sokacaktır. İşte o yüzden Almanya’da sağduyulu çevreler, geç kalınmadan ayağa kalkmalı ve sağ popülistler ile aşırı sağcılara meydanları boş bırakmamalıdır.