Güncelleme Tarihi:
ARKEOLOJİ dünyasında ‘Anadolu’nun Pompeisi’ olarak tanınan Priene’de çalışmalarını sürdüren kazı ekibi, ülkemizin tarihi zenginlikleriyle ilgilenen herkesi Aydın’ın Söke ilçesi yakınlarındaki antik kenti ziyarete davet ediyor. On yıldır Priene’deki kazıların bilimsel danışmanlığını ve kazı başkanlığını yürüten Prof. Dr. İbrahim Hakan Mert’e göre, UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne aday olan antik kentin hem yerli, hem de yabancı binlerce ziyaretçi çekecek büyük bir potansiyeli var. 2017’den bu yana ziyaretçi sayısının iki kat artış göstererek yılda 20 bini aştığını belirten Prof. Mert, bir kent devlet Yunanca’da ‘polis’ olarak kurulan Priene’nin hem şehir planlamacılığına örnek, hem de dini dinamikleri açısından önemli bir kent olduğuna işaret ediyor. Şu anki turist sayısını yetersiz bulan Prof. Mert, kazı ve restorasyon çalışmalarının ilerlemesiyle bu sayının çok daha fazla artacağını umuyor.
ÖNCELİKLİ HEDEF BİLİMSEL ÇALIŞMA
Priene’deki kazıların kendisinin öğretim üyesi olarak çalıştığı Bursa Uludağ Üniversitesi’yle Johann Wolfang Goethe Üniversitesi’nin (Frankfurt) iş birliği içinde sürdürüldüğünü belirten Prof. Mert, “Tabii ki öncelikli hedef buradaki bilimsel çalışma. Bu arada bazı eserlerin restorasyon çalışmaları da gerçekleştiriliyor. Burada ortaya çıkarılan eserlerin bilimsel olarak tasnif edilmesi ve değerlendirilmesine paralel olarak, turizmin hizmetine sunulmasını da önemli buluyoruz” diyor. Kazı çalışmaları sırasında elde ettikleri bulgularla ilgili araştırmaları derinleştirmek üzere geçtiğimiz haftalarda bir süreliğine Almanya’da bulunan Prof. Mert, bu sürede bazı konferanslar ve sunumlar da gerçekleştirdi, ancak zamanının büyük bölümünü Alman Arkeoloji Enstitüsü bünyesindeki Roma-Cermen Kütüphanesi’nde geçirdi. Arkeolojide Türkiye ve Almanya arasındaki uzun bir geçmişi olan iş birliğini çok önemli bulan Prof. Mert, “Onlar Türkiye’ye gelmek zorunda ve geliyorlar. Çünkü asıl malzeme bizim oralarda. Ama bizim de buraya gelmemiz gerekiyor. Çünkü çok zengin bir bilimsel birikim var burada. Kütüphanelerdeki, müzelerdeki eserleri yerinde görmemiz, buradaki meslektaşlarımızla doğrudan görüşmemiz önemli” değerlendirmesini yaptı.
SİSTEMATİK İLK KAZILAR ALMANLAR TARAFINDAN YAPILDI
İngiliz tüccarlar tarafından 1673 yılında keşfedilen Priene antik kentindeki ilk kazı çalışmaları 1868-69 yıllarında İngilizler tarafından yapılmış. Ancak büyük kapsamlı ve sistematik ilk kazılar ise Almanlar tarafından gerçekleştirilmiş. Tarihe ‘Bergama Zeus Sunağı’nın kaşifi’ olarak geçen Alman Arkeolog Carl Human’ın 1895 yılında başlattığı kazılar 1899’a kadar sürdü. Ancak Human bu çalışmaların daha ilk aylarında hastalanıp, yaşamını yitirdiği için kazılar 1896 yılından itibaren asistanları Theodor Wiegand ve Hans Schrader tarafından devam ettirildi. Şehir planlamasının uygulandığı en eski kentlerden biri olarak Priene’nin ‘Anadolu’nun Pompeisi’ olarak anılması o dönemlerde başladı. Frankfurt Üniversitesi’nden Prof. Wulf Raeck’in başkanlığında 1998 yılında yeniden başlatılan kazılar, 2014 yılından bu yana Prof. Mert’in yönetimine geçti ve halen devam ediyor. Prof. Mert’in verdiği bilgiye göre Frankfurt Üniversitesi öğretim üyelerinden Dr. Axel Filges liderliğindeki Alman arkeoloji ekibinin de kendileriyle birlikte ve paralel olarak çalışmalarda bulunuyor.
BİNALARIN BİRİNDE BÜYÜK İSKENDER OTURMUŞ
Bursa Üniversitesi’ndeki öğretim üyeliğinin yanı sıra her yıl ekibiyle kazıların başında yer alan Prof. Mert, düzenli caddeleri ve ortaya çıkarılan binalarıyla şehirciliğin, kent planlamasının uygulandığı en eski yerleşim birimleri arasında yer alan Priene’deki çalışmaların burayı hem şehir planlamacılığının tarihi gelişimi, hem de günümüz şehirciliği açısından önemli örnek haline getirdiğini belirtiyor. Bu çalışmalar sırasında ortaya çıkarılan binalardan birinin de Büyük İskender’in uzun süre kaldığı ev olduğu anlaşılmıştı.
ZEUS TAPINAĞI’NIN ORTAYA ÇIKMASI MÜMKÜN
Kentin planlanmasında, ortaya çıkarılan binaların dönemin önde gelen mimarlarının imzasını taşıdığını vurgulayan Prof. Mert, Priene’nin aynı zamanda dini dinamikleri açısından da çok önemli olduğuna, burada hem çok tanrılı dinlere, hem Hıristiyanlık ve hem de Yahudiliğe ait tarihi eserlerin, tapınakların bir arada bulunduğuna işaret ediyor. Dini turizm açısından önemli bir merkez olma potansiyeli taşıyan bu eserlere yönelik restorasyon çalışmalarının devam ettiğini belirten Prof. Mert, son zamanlarda yürüttükleri çalışmalarla Priene’de var olduğu bilinen ve ancak şimdiye kadar bulunamamış olan Zeus Tapınağı’nı ortaya çıkarmayı umduklarını, şimdilik kesin bir şey söyleyemediklerini ancak buluntuların bu olasılığı güçlendirdiğini belirtiyor. Mert ve ekibi bir yandan çalışmalarını sürdürürken, bir yandan da Priene’nin ‘Unesco Dünya Mirası Listesi’ne alınması yolundaki başvurunun bu kent ve Türkiye lehine sonuçlanmasını bekliyorlar. FRANKFURT
BÜYÜK İSKENDER’İN GÖZDESİ
* Priene Antik Harabeleri, aslında antik dönemlerdeki ikinci Priene kentidir. Arkaik ve klasik dönemlerdeki ilk kentin Büyük Menderes Nehri’nin getirdiği alüvyonlarla kaplandığı için terk edildiği ve şehrin şimdiki yerinde yeniden kurulduğu tahmin ediliyor.
* M.Ö. 350 yıllarında, Miletli ünlü Mimar Hippodamos tarafından, kendi adıyla anılan kent planına göre inşaa edilen Pierene, Hellenistik dönemin en güzel kentlerinden biri olarak kabul ediliyor.
* Nüfusu 5 bin olarak tahmin edilen Priene, o dönemlerde deniz kenarındaki bir liman kentiydi. Kentin bulunduğu havza antik dönemlerde büyük bir körfezdi, yani Ege Denizi buralara kadar uzanıyordu. Bu körfez kıyısında çok sayıda önemli liman kentleri vardı, Büyük Menderes’in alüvyonlarının körfezi doldurmasıyla bu özelliklerini yitirdiler.
* Priene hakkında antik kaynaklarda ilk bilgilere M.Ö. 7’nci yüzyıl ortalarında rastlanıyor. Kent, sırasıyla Büyük İskender, Bergama Krallığı ve Roma egemenliğine girmiş, Bizans İmparatorluğu döneminde de Hıristiyanlık için önemli bir piskoposluk merkezi olmuştu.
* Günümüz şehirciliğinin öncüsü olarak kabul edilen ve bir kent devleti olan Priene’de antik dönem demokrasisi sözkonusuydu. Kentin beş bin kişilik tiyatrosunun halk meclisinin toplantıları için kullanıldığı da tahmin ediliyor. Tarım ve ticareten geçinen Priene, ‘Şiddet yoluyla değil, ikna ederek kazan!’ tavsiyesiyle bilinen ünlü filozof Bias’ın memleketiydi. Prieneli Bias, Yunan tarihindeki yedi bilgeden (diğerleri: Miletli Thales, Lidoslu Cleobulos, Atinalı Solon, Spartalı Chilon, Korintli Periander, Midillili Pittacus) biri olarak kabul edilir.
* Priene’deki kazılarla ortaya çıkarılan Athena Tapınağı, döneminin en tanınmış mimarlarından Pytheos’un eserlerinden biri. Tanıpak Antik Çağ’da da ünlüydü. Pytheos, dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul edilen Bodrum’daki Halikarnas Kral Mozelisi’nin de mimarıydı.
* Büyük İskender’in de çok sevdiği bir kent olan Priene’de ortaya çıkarılmış olan yapılardan birinin onun uzun süre kaldığı bir ev olduğu kabul ediliyor. Tiyatro ve Athena Tapınağı’nın yanı sıra pazar yeri (agora), temsilciler meclisi (Buleterion) binası, diğer kutsal alanlar, Wiegand Moloz Yığını, bizans döneminden kilise, sinagog ve diğer binaların kalıntıları tarih ve arkeoloji meraklıları için görülmeye değer eserlerdir.
KAZILAR DESTEK BEKLİYOR
Priene’deki kazı çalışmaları Prof. Mert’in öğretim üyesi olarak görev yaptığı Bursa Üniversitesi ile Almanya’dan Frankfurt Üniversitesi’nin işbirliğiyle sürdürdürülüyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Aydın Valiliği, Büyükşehir Belediyesi, Söke Ticaret Odası’yla yurtdışından da Heinz Götze Vakfı (Frankfurt) ve Regula Pestolozzi Vakfı’ndan (Zürih) destek alan kazı ve restorasyon çalışmaları, benzer birçok projede olduğu gibi yurt içi ve dışından yeni destekler bekliyor.
TARİHTEN İLGİNÇ İPUÇLARI
Deutsche Bank, Bağdat Demiryolları ve Priene Antik Kenti arasındaki akrabalık bağları...
Priene kazılarının geçmişi Türk-Alman ilişkilerinin tarihinden ilginç bir ‘tesadüf’ de içeriyor.
‘Bergama Zeus Sunağı’nın kaşifi’ Alman Arkeolog Carl Human, İngilizlerden sonra 1895 yılında buradaki sistematik kazıları başlattı. Ancak kısa zaman sonra hastalandığı için kazı yönetimini asistanları Theodor Wiegand ve Hans Schrader’a bırakmak zorunda kaldı.
1899 yılına kadar kazıları sürdüren Wiegand ve Schrader’in bundan sonra da Osmanlı İmparatorluğu ya da komşu Yunanistan’da önemli arkeolojik çalışmalar yürüttükleri biliniyor.
‘BACANAK ARKEOLOGLAR’
Birbiriyle ‘bacanak’ olan bu iki bilim insanının kayınpederleri, yani eşlerinin babası da o dönemlerde Osmanlı İmparatorluğu’nda çok önemli bir alt yapı projesinin, Bağdat Demiryolları’nın en önemli ortaklarından Deutsche Bank’ın Başkanı Georg von Siemens idi. Konya’yı Bağdat’a bağlaması öngörülen, İstanbul-Konya arasındaki ‘Osmanlı Anadolu Demiryolu’ hattıyla birleşerek, toplam 3205 km’lik bir güzergâhı içeren bu proje o dönem dünyanın en büyük alt yapı projelerinden biriydi. Bu hattın bir bölümü 1903 yılında hizmete açıldı ve ancak tamamlanması uzun yıllar sürdü. İstanbul’dan Bağdat’a ilk tren seferi 1940’ta başlamış ve Türkiye-Suriye-Irak arasındaki bu seferler 2003 yılında, Irak’ın işgaline kadar devam etti. ‘Bacanak arkeolog’lar Priene’de kazıları sürdürken kayın pederleri Georg von Siemens de Deutsche Bank sermayesiyle kurulan ‘Anadolu Osmanlı Demiryolu Şirketi’ aracılığıyla Bağdat Demiryolu’nun inşaası ve işletilmesini üstlenmeye hazırlanıyordu.
PRİENE’YE NASIL GİDİLİR?
Priene Antik Kenti (Ören Yeri), Aydın’ı Söke ilçesine bağlı Güllübahçe beldesi sınırları içindeki Samsun Dağları (ya da Samson) eteklerinde yer alıyor. İzmir’e 115, Aydın’a 67, Söke’ye 15 km. mesafedeki harabelerin Kuşadası’na uzaklığı ise 40 km ve buradan otomobille 30-45 dakikalık bir yolculukla ulaşmak mümkün. Bu yolculuk için Kuşadası’ndan Söke’ye, oradan da Güllübahçe’ye düzenli minibüs seferlerinden ya da Aydın ilk merkezinden kalkan Didim otobüslerinden de yararlanılabilir.
İBRAHİM HAKAN MERT KİMDİR?
Antalya’da 1966 doğan İbrahim Hakan Mert, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’ndeki lisans ve lisansüstü öğrenimlerinin ardından doktorasını Köln Üniversitesi’nde 1998 yılında tamamladı. ‘Antik Dönem Mimarisi’ ve ‘Grek-Roma Mimari Bezemeleri’ alanlarında uzman olan Mert, öğrencilik döneminden itibaren Stratonikeia (Yatağan), Knidos (Datça) ve Myndos (Bodrum) kazılarına katıldı. Önce Konya Selçuk Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak çalıştı, 2008 yılından bu yana Bursa Uludağ Üniversitesi’nde profesör olarak görevini sürdürüyor.