Güncelleme Tarihi:
Şimdi Hochtaunus bölgesinde yaşayan Türk veliler, sınırlı da olsa düzenli bir biçimde yıllardır yürütülen Türkçe ve Türk kültürü dersleri için yeni bir öğretmen atanması için temaslarını sürdürürken, Akpınar çifti Türkiye'de başlayan, Almanya'da sona eren aktif öğretmenlik döneminin yorgunluğunu atmaya hazırlanıyorlar. Ardından onları bir kısmı Türkiye'de, bir kısmı Almanya'da geçecek, bir bölümü sosyal faaliyetlere harcanacak bir yaşam bekliyor.
“Anadil dersleri, kurs niteliği aldı”
Hessen eyaletindeki en kıdemli Türkçe öğretmenleri arasında yer alan Turan ve Yüksel Akpınar'ın, aktif öğretmenliği geride bırakırken, bizzat uygulayıcı olarak yer aldıkları Türkçe ve Türk kültürü ders sisteminin durumuyla ilgili değerlendirmeleri olumsuz. Hessen'in başlangıçta anadil derslerinin uygulanması açısından tüm Almanya'ya örnek bir eyalet olduğunu vurgulayan Akpınarlar, yıllara yayılan bir dizi değişiklikler derslere ilginin ve katılımın azaldığını, sonuçta “bir kurs” niteliği aldığına işaret ediyorlar.
Aynı bölgede, biri 30, diğeri 25 yıl öğretmenlik yapan Akpınar çiftinin ortak değerlendirmesi özetle şöyle:
“Anadil derslerini değerlendirirken meseleyi Alman eğitim sistemi içerisinde ele almak gerekir. 1995'lere kadar Hessen eyaleti anadil derslerinin uygulanışı açısından örnek bir eyaletti. Çünkü derslere devam zorunluluğu vardı. Verilen anadil ders notları karneye yazılıp, diğer dersler gibi işlem görüyordu. Alman hükümeti bu dersleri, buradaki değisik ülkelerden gelen insanların günün birinde ülkelerine dönebileceklerini hesap ederek, uygulamaya geçmişlerdi. Değişen ülke koşulları gösterdi ki buradaki yabancılar kalıcı.... Bunun üzerine yeni bir anadil egitimi stratejisini uygulamaya aldılar. Bunu birden bire değil de, yıllara yayarak uyguladılar. Önce derse katılım zorunluluğu kaldırıldı. Yabancı veliler buna sessiz kaldılar. Sonra ders notlarının değerlendirilmesi geçersiz hale geldi. Veliler buna da duyarsız kaldılar. Giderek bu durum Almanya'nın geneline yansıdı. Geldiğimiz nokta ise ortada....
Bu derslere katılım ise yukarıdaki koşullara parelel olarak burada doğan yabancı öğrencilerin derslere ilgisini azaltarak, ders niteliği yerine kurs niteliğine büründü...“
“Türkçe müfredat programına alınmalı!”
Yüksel ve Turan Akpınar, anadil dersini açısından çözüm yolunun bu derslerin müfredat programına alınmasından geçtiğini savunuyorlar. Bunun için hem velilelere, hem de Türkiye'ye de görev düştüğünü belirten Akpınarlar'ın görüşleri şöyle:
"Bu derslerin etkinliğini sağlamak için başta da söylediğimiz gibi, konu Alman eğitim sistemi içerisinde görülüp, müfredat yani ders plan-programı içerisine alınmalıdır. Sağlıklı bir çözüme ancak böyle ulaşılabilinir. Anadil dersi öğretmenleri, bu konuları gerek veli toplantılarinda gerek bireysel görüşmelerde dile getiriyorlar. Ama yetersiz kalınıyor. Mesele velilerin olaya sahip çıkması. Türkiye'deki yetkili kurum ve kuruluşların da meseleyi iki ülke düzeyinde değerlendirmeleri gerekir.“
Yüksel ve Turan Akpınar, son olarak anadilde eğitimin Almanca öğrenmeye engel olmadığını da vurgulamaya özen gösteriyorlar:
“Anadilde eğitim, Almanca öğrenmeye engel olmayıp, bilakis çocukların çok dilli yetişmelerine yardımcı olmaktadır. Bunu uzun yılların deneyimleriyle gördük ve yaşadık. Anadilini, kütürünü kaybetmeyen çocuklarda kişilik gelişimi daha sağlıklı. Kendilerine güvenleri olumlu gelişiyor. Özellikle yabancı öğrencilerde Almanca dil yetersizliği, zaman zaman onları normal sınıflardan izole etmeye varan durumlara yol açıyor. Ancak son zamalarda Almanya'nın değisik eyaletlerinde su anki eğitim sisteminin değisiklige uğradığını görüyoruz. Sosyal yapıyla birlikte eğitim sistemleri de mutlaka günün koşullara uymalı, değişime uğrayıp, ülke koşullarına uygun hale getirilmelidir.”
Turan Öğretmen, “Türkiye'de ve Almanya'daki öğretmenliği karşılaştırır mısınız?” :
“Almanya'da Türkçe kültür dersleri öğretmeni olmak denince, pek çok meslekdaşımız gibi ben ve eşim buruk bir gülümseme ile "tabii ki kolay değil" deme gereğini duyuyoruz. Türkiye koşullarında tek sınıfınız, belli sayıda öğrenciniz varken, burada çok okullu, çok sınıflı bir sistemin içerisine giriyorsunuz. Nerdeyse her gün bir başka bölge ve değişik öğrencilerle karşı karşıya geliyorsunuz. Sınıf ve seviye grupları çok farklı ortamlarda ders yapıyorsunuz. Ama yaptığınız iş Türkiye koşullarına göre daha anlamlı. Şöyle ki: Anayurdundan, kendi kültüründen koşullar gereği uzak olan öğrencilerle birliktesiniz.Yapacağınız her çalışma, onları hem kültürüne, hem dillerine bir adım da olsa yaklaştırma çabasıdır.”