Ana dil zenginlik olarak görülmeli

Güncelleme Tarihi:

Ana dil zenginlik olarak görülmeli
Oluşturulma Tarihi: Ekim 31, 2011 12:12

Die Gaste tarafından düzenlenen ‘Göçmen Toplulukların Eğitim ve Ana Dil Anlayışlarıile Deneyimleri’ sempozyumunda İtalyan, İspanyol, Yunan ve Türk göçmenlerin anadili öğrenimi konusunda yaklaşımları ve izledikleri yollar mercek altına alındı.

Haberin Devamı

ALMANYA’nın Essen-Duisburg Üniversitesi’nin Glas Pavillon’unda ‘Göçmen Toplulukların Eğitim ve Ana Dil Anlayışları ile Deneyimleri’ sempozyumu gerçekleştirildi. Sempozyuma konuşmacı olarak katılan Hürriyet Gazetesi Köln Bürosu Şefi Tuncay Yıldırım, Türk basınının Almanya’ya geliş öyküsünü ve Almanya’daki Türklerin topluma katkılarını anlattı.

1960’lı yıllarda uçakla Almanya’ya Türkiye’den gazete getirildiğini belirten Yıldırım, “Almanya’da Türkçe gazete gereksinimi ilk fark eden Akşam gazetesi oldu. 1965 yılında Hürriyet uçakla Almanya’ya yollanmaya başlandı. 1969 yılında ise burada basılmaya başlandı. Bu nedenle göçe günümüze kadar tanıklık etme şansı yakalayan tek Türk gazetesi Hürriyet olmuştur” dedi.

Avrupa’da Türkçe bilgi önemli

Türkçe gazete gereksiniminin Almanca yetersizliğinden ve sıla özleminden olduğunu kaydeden Tuncay Yıldırım, şunları söyledi: “Almanca noksanlığı ve Türkiye’den haber alma isteği insanları kendi ana dillerinde gazete okumaya yönlendirdi. Bunun yanında Türk işçilerine Almanya ile ilgili gelişmeler de aktarılmaya başlandı. Türk sivil toplum kuruluşları ana dilde yayın yapan gazetelerin gereksinimini artırdı. 1990 ve 2000’li yıllarda Almanya’daki Türk kökenli göçmenler Almanca ile başta yaşadıkları sıkıntıları önemli ölçüde aştılar ve Almanca yayınları takip etmeye başladılar. Göçün 50 yılında Türkçe bilgi almak Avrupa’da hâlâ çok gerekli. Ana dilde yayın yapabilmemiz için ana dilin öğretilmesi şart. Çok kültürlü toplumda ana dil bir zenginlik olarak görülmelidir. Türkçe gazetelerin Avrupa pazarından silinmesi sadece önemli bir zenginliğin yitirilmesi anlamına gelmeyecektir. Bu durum Avrupa’daki Türklerin köklerinden uzaklaştığının sinyali de olacaktır. Ancak nesillerle birlikte yaşanan dil değişimi, ana dil kavramını da yeniden tanımlamaya zorlayacak gibi. Ya göçmenler ilerde egemen oldukları dilde kendi hassasiyetlerini dikkate alan gazeteler yapacaklar ya da mevcut gazeteler kendilerini bu formata hazırlayacaklar.”

Kimlik empoze edilemez

İki dillilik türleri konusunda sempozyumda söz alan Ankara Üniversitesi’nden Prof. Dr. Gülsün Leyla Uzun, son yıllarda gelişen MR teknolojisi ile iki dillilerin beyinlerinde gözlemler yaptıklarını söyledi. Uzun, iki dilliliğin bileşik iki dillilik, sıralı iki dillilik ve alt sıralı iki dillilik şeklinde üç türde sıralandığını ifade etti. Uzun, şunları söyledi:

“Çünkü sıralı iki dilli çocukların iki dili de çok üst düzeyde kullanabildikleri bilimsel verilerle kanıtlandı. İki dilli yetişecek çocukların iki dili ve iki kültürü de kendi dili ve kültürü olduğunu hissetmesi gerekli. Bu hissiyat başarılamazsa, bu çocuklar yaşadıkları ülkelere sorun olacaktır. İnsanlara kimlik verilmez, insanlar kimliklerini kendileri yaratırlar, kimlik empoze edilmez.” Hollanda Türk toplumunun ana dil mücadelesini anlatan Tilburg Üniversitesi’nden Doç. Dr. Kutlay Yağmur da eğer ana dil veya iki dilli eğitime karşı iseniz gerekçe bulmanın çok kolay olduğunu söyledi.

Doç. Dr. Kutlay Yağmur, şöyle konuştu: “Hollanda, 2004 yılında Türkçe derslerini kaldırırken ana dil derslerinin uyuma engel olduğunu, ana dil derslerinin ikinci dil edinimini desteklediğine dair bilimsel veri olmadığını ve ana dil derslerinin zaten niteliksiz yapıldığını öne sürdü. Bunun üzerine Hollanda Türk toplumu akademisyenleri olarak ‘Türkçe için el ele’ isimli bir çalıştay oluşturduk. Bunun sonucunda toplumu örgütleyerek 2 Şubat 2005 yılında Türkçe derslerini başlattık. Toplam 3 bin 500 öğrenci Türkçe dersi aldı. Fakat Hollanda devlet kurumlarının engellemesi sonucunda dört yıl sonra Türkçe derslerini kaldırmak zorunda kaldık.”

Önce Türkçe öğretilmeli

Almanya Türk Öğretmen Dernekleri Federasyonu (ATÖF) Başkanı Yücel Tuna ise Almanya’da ana dil eğitimine yön veren siyaseti ve siyasetçileri eleştirdi. Ana dil derslerine Almanya’nın ayırdığı bütçenin Türk makamlarının da katılması ile sıfıra indiğini ifade eden Tuna, şunları söyledi:

“Türkçe derslerinin yavaş yavaş ölmesini son dönemde Türkiye’den gelen öğretmenlerin belli bir dini cemaatin düşüncelerini yaymaları ile ilişkilendiriyorum. Bu öğretmenlere paralı askerler diyorum. Ana dille ilişkinin en ileri düzeyde tutulup çocuğun sosyalleşme sürecinde belirleyici unsur olmasını savunan dil bilimcileri, çocuğun ikinci dili öğrenmesi için önce ana dilini öğrenmesi gerektiğini belirtiyorlar. Çocuğun iyi Almanca öğrenerek toplumla bütünleşmesi isteniyorsa, önce yeterli ve düzgün ana dil öğretilmesinin önemi ortaya çıkıyor. Tutarlı bir bütünle dil kuramları ve soyut kavramları öğrenen çocuk, bu bilgi birikimini ikinci bir dilin öğrenilmesine kolayca aktarıyor. Bazı psikologlar yabancı ülkede yaşanmasına rağmen çocuğun sosyalleşme sürecinde ana dil ve ana kültürün birlikte benimsenmesi ile temel ve tutarlı bir ilişkinin oluşacağını ancak bu oluştuktan sonra ikinci bir dilin öğrenilmesinde olduğu gibi yabancı bir kültüre sağlıklı bir biçimde uyum sağlanabileceğini ileri sürüyorlar.”

Rüyalarınızı bile Almanca göreceksiniz

Alman kamu yönetiminin tüm göçmenlere Almanca öğrenmenin uyum için birinci koşul olarak dayattığını ifade eden Die Gaste Genel Yayın Yönetmeni Zeynel Korkmaz ise şöyle konuştu:

“Yanıtlanması gereken, göçmenlerin Almanca’yı nasıl öğrenebilecekleri sorusudur. Almanya’da doğmuş ve büyümüş göçmen çocuklarının Almanca öğrenmeleri sorunu üzerinde duruyoruz. Alman kamu yönetiminin bu soruya verdiği cevap, ‘Rüyalarınızı bile Almanca göreceksiniz’ şeklinde. Bu ifade ana dil eğitimini tümüyle dışlayan bir konseptir. Bizim tezimiz ise ana dilini iyi bilen birisinin ikinci dili daha kolay ve tam olarak öğrenebildiğidir. Bu tezlerin akademik araştırmalarla yeterince kanıtlandığı da ortadadır. Göçmen çocuklar, iki dilli bir toplumsal ilişki içinde yaşamaktadırlar. Üç yaşına kadar ana dili ile büyüyen göçmen çocuk, üç yaşından itibaren ana okulları aracılığı ile Almanca ve Alman toplumu ile ilişki kurmaya başlıyorlar. Bu çocuklar, üç yaşına kadar kendi aile ortamında ve ana dili ile öğrendiği bilgileri Almanca’ya aktaramamaktadırlar. Böylece ana okulları ile bir çatışma ortamı ortaya çıkmaktadır. Kaçınılmaz olarak göçmen çocuklar Alman bakıcıların ve Alman çocuklarının davranışlarını taklit etmeye zorlanmaktadırlar. Almanca sözcükler özel isim olarak ezberlenmektedir. Sözcükler arasında bağlantılar kurulamadığı gibi geçişler de sağlanamamaktadır.”

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!