Güncelleme Tarihi:
Bu yıl Sanatçı Onur Ödülü heykeltıraş Aloş’a (Ali Teoman Germaner), Eleştirmen Onur Ödülü Ayla Ödekan’a, Sanatsever Kurum Ödülü Baksı Müzesi’ne, Koleksiyoner Onur Ödülü İpek-Ahmet Merey’e verildi.
Sanat Fuarı’nda Aloş’un Zümrüd-ü Anka’larını görün. Bu iyi sanatçının eserlerinden küçük bir seçki bile dünyaya bakışınızı değiştirebilecek etkileyiciliğe sahip.
Şimdiye kadar Onur Ödülü kazanan sanatçıların, eleştirmenlerin, koleksiyonerlerin adları da duvara konulmuş, fuarın tarihçesini, kazanan adları buradan öğrenmek mümkün.
Sanat Fuarı kataloğunun başında Zeki Coşkun’un Görünmeyen İstanbul yazısından birkaç cümle okuyalım:
“Şehre her bakış imgeler yığınına kulaç atmaktır.
İstanbul söz konusu olduğundaysa, bu, heyecanlı, karmaşık, sürprizlerle dolu bir seyrüsefer demektir. Binyılların sonsuz değişimi içinde hep ikon şehir olarak kalan bir yer var karşımızda. Ya da, fetiş şehir!
Öyle ki, 18. yüzyılda İmparatorluk toprak kaybedip küçülürken Nedim’in dizeleri, İstanbul’un paha biçilmezliğini vurgulamaktadır; tek başına bütün Acem mülkü fedadır.
Batılı gezginler, sanatçılar ise bambaşka imgelerle yaklaşır Osmanlı başkentine. Doğu’nun kapıları orada açılmaktadır. Bir resim tarzından estetik üsluptan giderek düşünce biçimine, ideolojiye dönüşen Oryantalizm’in odağı, kaynağı, doğum yeridir İstanbul. Resimler, gravürler, tablolar bunu ortaya koyar. (...)
İstanbul 21. yüzyılda sonsuz imgeleriyle başkentliğini sürdürüyor, yeniliyor.
O devletlerin, resmi kurumların, politikanın ötesinde devingen, değişken dinamik kimliğidir onu Doğu/Batı ikileminin dışında tutan. Her daim kendine özgü kültürü, sanatıdır.
Artist 2010’da bir kez daha ve bunlarla, yeniden bakıyoruz Görünmez İstanbul’a.”
* * *
YALNIZ ustaların yapıtlarını, çalışmalarını görmeyeceksiniz bu fuarda. Üniversitenin güzel sanatlarında okuyan gençlerin çalışmaları da, size yarının ustalarını tanıtacak her zaman olduğu gibi...
Sait Maden’in “İstanbul’un 99 Yüzü” sergisini de görün.
Bu yıl ilk kez fuara, sahaflar da katıldı.
Çok yerinde olmuş.
Kitabın bulunduğu yerde, sahaflar da mutlaka bulunmalı, yer almalıdır.
Onların bölümüne girerken, başta Emin Nedret İşli’nin Turkuvaz’ını gördüm. Onun sergilerinde daima bir gramofon ve taş plaklar bulunur. Bu kez de Münir Nurettin Selçuk’un taş plağı çalıyordu.
Küçük bir vitrinde her gün yeni bir şeyler sergiliyor, kitap meraklılarına.
Bugün de oraya uğrarsanız, Nâzım Hikmet’in kitaplarının ilk baskılarını görebilirsiniz.
Önümüzdeki sene sahafların daha kalabalık bir katılımcıyla ve farklı etkinliklerle fuarı şenlendireceklerini düşünüyorum...
* * *
BEN de bugün akşam bir arkadaşımın dediği gibi “doğal ortamımdan” ayrılıyorum.