Ahmet KÜLAHÇI / Fotoğraf: Arşiv
Oluşturulma Tarihi: Ekim 31, 2020 13:44
İkinci Dünya Savaşı’nda yerle bir olan ve Alman Anayasası’nın kabulüyle 23 Mayıs 1949 tarihinde resmen kurulan Almanya Federal Cumhuriyeti, kısa sürede toparlanmaya başlayınca, işçi açığını kapatmak için ilk ‘İş Gücü Anlaşması’nı 1955 yılında İtalya ile yaptı. 1960 yılında da İspanya ve Yunanistan’la.
TÜRKİYE ile
Almanya Arasında ‘
İş Gücü Anlaşması’ ise 30 Ekim 1961’de yapıldı.
Her ne kadar çoğu yerde bu sözleşmenin o dönemde Almanya’nın başkenti olan Bonn’un Bad Godesberg kesimindeki Türk Büyükelçiliği’nde imzalandığına yer verilse de bu ‘Türkiye-Almanya İş Gücü Anlaşması’ diplomatik nota değişimi yoluyla törensiz hayata geçirilmiştir.
Türkiye’nin Bonn Büyükelçiliği, iki tarafın uzmanları tarafından hazırlanan ve 12 maddeden olan sözleşmeyi Türkiye’ye aktarmış ve Türk hükümetinin verdiği olumlu yanıtı da 30 Ekim 1961’de diplomatik nota yoluyla Alman tarafına iletmiştir.
Ve milyonlarca insanın kaderini değiştiren bu sözleşme, aynı gün 1 Eylül 1961 tarihi itibarıyla geri dönük olarak uygulamaya konuldu.
Almanya zaten 15 Temmuz 1961’de, İstanbul’un Tophane kesiminde ‘Alman İrtibat Bürosu’nu açmıştı bile.
Anadolu’nun çeşitli kesiminden insanlar, Almanya’ya gidebilmek için kısa bir süre sonra bu büronun önünde uzun kuyruklar oluşturdular.
Dişten tırnağa kadar doktor kontrolünden geçen Türkler, Almanya’nın yolunu tuttu.
Haydarpaşa Tren İstasyonu’nda trene binip 3 gün süren uzun bir yolculuktan sonra hiç bilmedikleri, kimseyi tanımadıkları Almanya’ya ulaştılar.
Münih Tren İstasyonu’nda kendilerini bekleyen Almanlar tarafından sözleşmeleri olan fabrikaların, maden ocaklarının, inşaat firmalarının bulunduğu kentlere gönderildiler.
*
Evet...
İşte Türkiye’den Almanya’ya ‘Gastarbeiter’ (misafir işçi) göçü bundan tam 59 yıl önce başladı.
1973 yılında yaşanan ‘petrol krizi’ nedeniyle Almanya, Türkiye’den yeni işçi gelmesini durdurdu.
Ama o zamana kadar Türkiye’den kurumlar aracılığıyla getirilen işçi sayısı 867 bini buldu.
Başlangıçta birkaç yıl çalışıp ve para biriktirip Türkiye’ye geri dönme düşüncesiyle Almanya’ya gelen Türkler, ‘kalıcı’ oldular.
Eşlerini ve çocuklarını Almanya’ya getirip ‘buralı’ oldular.
Dönemin Hıristiyan Demokrat Birlik Partili (CDU) Almanya Başbakanı Helmut Kohl, Türklerin sayısını azaltmayı kafasına koydu.
Bunun için de 1983-1985 yılları arasında ‘Geri dönüş primi’ uygulamasını hayata geçirdi.
Gönüllü geri dönen işçilere 10 bin 500 Mark, çocuk başına da bin 500 Mark prim ödendi.
Bu uygulama çerçevesinde 375 bine yakın Türk, Türkiye’ye geri döndü.
Ancak daha sonraki yıllarda Almanya’ya Türk göçü devam etti.
Resmi verilere göre Almanya’da şu anda 1 milyon 472 bini Türk vatandaşı olmak üzere 3 milyona yakın Türkiye kökenli insan yaşamaktadır.
Almanya’da önce ‘Gastarbeiter’ (misafir işçi), zamanla ‘Auslaender’ (yabancı), şimdilerde ‘Menschen mir Migrationshintergrund’ (göçmen kökenli insanlar) olarak nitelenen, Türkiye’de hâlâ ‘Alamancı’, ‘gurbetçi’ denilen bu insanların çoğu bu ülkede dünyaya gelmiştir.
Yani 59 yılda geri dönenlerle birlikte 12 milyona yakın Türk insanı ‘buralı’, ‘Alamanyalı’, ‘Almancı’ ve ‘gurbetçi’ olmuştur.
Her ne kadar Almanların önemli bir bölümü hâlâ ‘yabancı’ gözüyle baksa da, bu insanlar çoktan ‘buralı’ olmuştur.
*
İlk gelen Türkler ‘Heim’ olarak bilinen ‘işçi yurtlarında’, ‘barakalarda’ yaşamış olsalar da, 4 nesildir burada olan Türklerin önemli bir bölümü yaşadıkları köylerde, kasabalarda, kentlerde daire, hatta ev sahibi olmuşlardır.
Türkler artık sadece işçi değil, aynı zamanda işverendir.
85 binin üzerinde Türkiye kökenli işveren 600 binden fazla kişiye istihdam sağlamakta, yılda 40 milyar euro ciro yapmaktadır.
Türkiye kökenli mühendis, doktor, hâkim, savcı, avukat, öğretmen sayısı her geçen yıl artmaktadır.
Her ne kadar daha arzu edilen düzeyde olmasa da, ilk ve orta öğrenim gören Türk öğrenci sayısı da öyle.
Yüksek öğrenim yapanların da.
Almanya’da sosyal, kültürel, sanatsal, toplumsal yaşamın her alanında ve politikada aktif rol üstlenen Türklerin ve Türkiye kökenlilerin sayısı da her geçen yıl artmaktadır.
Zaten doğru olanı da budur.
Yıllardır yaşanılan ayrımcılık ve dışlamalara rağmen, Türkler ve Türkiye kökenlilerin toplumsal yaşamın her alanında görünürlüğü artmaktadır.
Son yıllarda yalnız Almanya’da değil, tüm Avrupa’da artan ırkçılığa rağmen, ben şahsen Türklerin ve Türkiye kökenli insanların gelecekte daha iyi yerlere geleceklerinden eminim.