Güncelleme Tarihi:
İşte bugünlerde hem Almanya'nın 60'ıncı yılı hem de duvarların yıkılışının 20'inci yılı olmak üzere “iki bayram” birden kutlanmakta.
Kutlamalara, Berlin Eyalet Parlamentosu'nun karşısındaki Martin Gropius Bau”da “60 Yıl 60 Eser” adı altında Alman sanatçıların eserlerinin sergilenmesiyle geçen hafta start verildi.
Bu yıl boyunca resmi törenlerin yanısıra bir dizi etkinliklerle kutlamalar devam edecek.
Ben Almanya kurulduktan bir yıl sonra dünyaya geldim.
Biz Türkiye'de, geleneksel Türk-Alman dostluğu öyküleri dinleyerek, okuyarak büyüdük.
Biz Türkiye'de, Türk ve Almanların silah arkadaşlığı öyküleri dinleyerek, okuyarak büyüdük.
Biz Türkiye'de, İkinci Dünya Savaşı'nda büyük ölçüde yerle bir olan Almanya'yı Almanların nasıl kısa bir sürede onarıp çağdaş bir sanayi ülkesi yarattıkları öyküleri dinleyerek, okuyarak büyüdük.
Almanların en önemli erdemleri arasında disiplin, dakik olmak, çalışkanlık ve yaratıcılığın geldiği öğretildi bize.
1961 yılında Türkiye ile Almanya arasında yapılan İş Gücü Anlaşması” çerçevesinde Almanya'ya giden komşularımız izine geldiklerinde Almanya'yı hep ballandıra ballandıra anlattılar.
Babam bana, Almanya'nın Nürnberg kentinde “misafir işçi” olarak çalışan bir tanıdığın getirdiği hem elektrik hem de pille çalışan Grundig marka bir transistör radyo satın aldı.
İşte ben Almanya ile Almanlarla ilk kez 13 yaşındayken 1963 yılında “elektronik olarak” tanıştım.
Almanya ile ilk “gerçek tanışmam” ise 1971 yılında gerçekleşti.
Fransa'nın Strasbourg kentinde tıp öğrenimi yaparken birkaç günlüğüne Almanya'ya geçtim.
Aynı bölümde okuyan birkaç arkadaşla otobüse binip Berlin'e geldiğimizde kendimi adeta bambaşka bir dünyada hissettim.
Almanya'yı Almanya'dan, Berlin'i Berlin'den, Almanları Almanlardan duvarların olduğunu biliyordum.
Ama o duvarları yakından ve yerinde görmek beni gerçekten çok duygulandırdı. Daha doğrusu üzdü.
1973 yılında Fransa'da yaptığım tıp öğreniminden vazgeçip Almanya'nın Bochum kentindeki Ruhr Üniversitesi'nde Komünikasyon Bilimleri, Politik Bilimler ve Genel Dil bilimleri öğrenimi gördüm.
Buradaki arkadaşlarımın çok büyük bir bölümü Almandı.
Her ne kadar Almanların soğuk insanları olduğundan, yabancılardan uzak durduğundan bahsedilse de, ben genelde sıcaklık gördüm.
1983-1985 yılları arasında Hürriyet Gazetesi'nin Berlin bürosu şefi olarak çalıştım.
Ancak, her gün görmesem bile varolan “Berlin Duvarları” beni rahatsız etti. Daha doğrusu hasta etti.
İşte bu yüzden 22 ay sonra Berlin'i terk ettim.
Berlin Duvarları'nın 9 kasım 1989 tarihinde “delinişini” Hürriyet'in Bonn temsilcisi iken televizyondan izledim.
Beni hasta eden Berlin duvarlarının çöküşüne çılgınlar gibi sevindim.
1990 yılında 2 Ekim'i 3 Ekim'e bağlayan gece Reichstag önünde düzenlenen iki Almanya'nın birleşmesi törene katıldım.
Birleşmeyi resmen ilan eden “özgürlük çanları” çalarken ben de herkes gibi alkış tuttum ve bir tarihe tanık oldum.
Zaman zaman hayal kırıklığına uğrasam da kendimi Almanya'da çağdaş, demokratik bir hukuk devletinde hissediyorum.
Evet, yaklaşık 36 yıldır bu ülkede yaşamaktayım. Alman vatandaşı değilim. Ama Almanya'yı kendimin “ikinci”, 12 yaşındaki oğlumuz Berk-Ömer'in “birinci vatanı” olarak görüyorum.
Eksileriyle, artılarıyla bu ülkede yaşamaktan da memnunum...
Hem de çok memnun...