Güncelleme Tarihi:
TÜRK iş gücü göçü yaklaşık 64 yıl önce başladı. Hâlâ Almanya’da bazı çevreler Türklerin ve Türkiye kökenli insanların uyum sağlamak istemediklerini ileri sürüyor. Gerçekten Türk toplumu buraya uyum sağlamak istemiyor mu?
Almanya’daki Türk toplumunun bir uyum sorunu olduğuna ben inanmıyorum. Bu toplumu 35 yıldır takip eden bir siyaset bilimci olarak, gördüğüm kadarıyla her iki tarafın da uyum konusundaki faaliyetlerini artırmaları sayesinde bence günümüzde bir uyum sorunu yok. Ama uyum ile asimilasyonu birbirine karıştıranlar da yok değil ve uyum, onlar için bir sorun olabiliyor. Toplumlar asimile olmak istemez, buna direnç gösterir. Öyle de olması lazım. Almanya Türk toplumu da asimile olmak istemiyor. Dolayısıyla bu ülkenin her bakımdan ekonomisine, refahına, siyasetine, kültürüne katkıda bulunan Türk toplumunun uyum konusunda hiçbir eksiğinin olmadığını düşünüyorum. Tabii kullanılmamış bir potansiyel de hâlâ var. Türk toplumunun ekonomide ve siyasette daha da başarılı olacağına inanıyorum.
GÜNLÜK IRKÇILIK MESELESİ VAR
Öğrenci olarak Almanya’da bulunduğunuz dönemde şahsen dışlanmaya ve ayrımcılığa uğradığınız mı? Böyle bir duygu hissetiniz mi?
Almanya’da ‘Alltagsrasismus’ denilen bir ‘günlük ırkçılık’ meselesi var. Örneğin otobüste giderken sizin yanınıza oturmak istememek gibi tutumlar. Ya da doktora gittiğinizde eskiden “Gastarbeiter Deutsch” (Misafir işçi Almancası) derlerdi. Doktorlar da “Du kommen” (Sen gel), “Hier liegen” (Şuraya yat-uzan) gibi basit kelimeler kullanırdı. Daha ziyade fiilleri mastar haliyle kullanırlardı. Ben de yaşadım bunları. Ama artık günümüzde öyle değil. Hele hele Berlin gibi büyük kentlerde böyle yaklaşımların çok azaldığını düşünüyorum. Ama yine de günlük hayatta görülen ırkçılık devam ediyor. Ben öğrenci olarak burada bulunduğum dönemde hiçbir kötü muamele ile karşılaşmadım. Yabancı düşmanlığı motifli bir şeyler yaşamadım.
ALMAN DEVLETİNE BÜYÜK GÖREVLER DÜŞÜYOR
Almanya’da özellikle son dönemlerde sığınmacıların giriştiği saldırılar ve Gazze’deki savaş nedeniyle düzenlenen protestolar yüzünden artan İslam düşmanlığına karşı neler yapılabilir? Alman muhataplarınızın buna yaklaşımı nedir?
İslam düşmanlığı ve İslam karşıtlığıyla mücadelede elbette yerel makamlara, Alman devletine büyük görevler düşmektedir. Halk arasında İslam’a karşı oluşacak duyguları ve düşünceleri bizler ancak İslam’ı daha iyi tanıtarak ve insanları daha iyi bilinçlendirerek ortadan kaldırabiliriz. Bu saldırılar maalesef genelde savaş bölgelerinden, çatışma bölgelerinden gelen travmatik yara almış insanlar tarafından işlenmekte. Maalesef Afganistan, Suriye, Irak gibi çatışma bölgelerinden gelen travma görmüş bu insanların daha yakından takip edilerek tedavi görmeleri gerekmektedir. Almanya’nın bu alanda daha duyarlı davranacağını düşünüyorum.
Müslüman cemaatlerin burada oluşturdukları kuruluşlar var. Bunların yapıları, sayıları, neler yaptıkları çok belli. Bizim insanlarımızın kurdukları dernek ve cemiyetler, bizim dinimizin temeline uygun oluşumlar. Bütün dünyada barışı savunan, farklı dinden, kültürden ve milliyetten insanların barış içinde birlikte yaşamalarını savunan oluşumlar. Bunlara karşı ön yargıların giderilmesi için Alman makamların da bizlere yardımcı olması lazım. Bunlara daha fazla destek vermeleri lazım, daha fazla tanıtım bütçesi ayırmaları lazım.
TÜRKİYE’YE DAHA FAZLA ANGEJE OLMALILAR
Türkiye 61 yılı aşkın süredir Avrupa Birliği’ne tam üye olmayı bekliyor. Alman ve Avrupalı politikacıların, diplomatların bu konudaki yaklaşımlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Almanya, Avrupa Birliği’nin (AB) en önde gelen ülkesi. En önemli ekonomiye sahip, siyasi alanda da etkin bir ülke. Bunu AB Komisyonu’nun ve Avrupa Parlamentosu’nun (AP) verdiği kararlarda da görüyoruz. AB’nin Türkiye’ye daha fazla ilgi göstermesi, daha yakın bir tutum sergilemesi gerekir. AB ile bizim stratejik diyalog mekanizmalarımız var. Bunların daha da geliştirilmesi gerekiyor. Üst düzey diyalogların yeniden başlatılması gerekiyor. Bunlar 2018 yılında alınmış kararlardı. Türkiye’nin AB yolunda ilerlemesi için hem AB’nin hem de Almanya’nın Türkiye’ye daha fazla angaje olması gerektiğini düşünüyorum. Daha fazla gidip gelmeler, daha fazla davetler olmalı. Alman dostlarımız bazen bize ön yargılı davranıyorlar. Bazen diyorum, çünkü bu her zaman değil ve her diplomat ve her politikacı öyle değil. Türkiye’ye daha fazla ilgi gösterdiklerinde, ülkemize daha yoğun seyahat ettiklerinde Alman diplomatların da Alman politikacıların da Türkiye’ye daha yakın bir yaklaşım sergilediklerini görüyoruz. Ön yargıların kırıldığını, Türkiye’nin AB üyeliğine daha olumlu bir yaklaşım sergilediklerine tanık oluyoruz. Benim için önemli olan daha fazla angajman, daha fazla diyalog.
ÇİFTE VATANDAŞLIKTA GERİYE DÖNÜŞ OLACAĞINI DÜŞÜNMÜYORUM
Almanya’da bazı partiler ve grupların, çifte vatandaşlığı da içeren ‘Modern Vatandaşlık Yasası’nı iptal etme planlarına ne dersiniz?
Almanya’da bazı siyasi partilerin ve siyasette etkili olabilen bazı grupların, kanaat önderlerinin çifte vatandaşlık ile ilgili açıklamalarının devam ettiğini görüyoruz. Çifte vatandaşlık konusu Almanya’da çok uzun yıllardır tartışılmakta. Sonunda geçen yıl haziran ayında hayata geçirilen çağdaş bir Vatandaşlık Yasası’nın yürürlüğe girmesiyle aslında çözülmüş bir sorundur bu. Çifte vatandaşlık konusunda herhangi bir geriye gidiş olacağını düşünmüyorum. Çünkü başta ABD olmak üzere Batı dünyasında da modern demokratik bütün ülkelerde çoklu vatandaşlık içeren kanunlar vardır. Bir Amerikalı hem Amerikan hem Alman vatandaşı, bir İsviçreli hem İsviçre hem Alman vatandaşı olabilmektedir. Hem Fransız hem Alman vatandaşı olan milyonlarca insan var. Çifte vatandaşlığın yeniden yasaklanması bu insanları da etkileyecektir, tedirgin edecektir. Bunu hak etmiş insanların ellerinden pasaportların alınması doğru olmaz.
Az evvel de değindim, seçim kampanyasına bu konuyu malzeme yapan parti ve gruplar olduğunu görüyoruz. Bir siyaset bilimci olarak, bu söylemin seçimlerde başarılı olacağına, çifte vatandaşlık karşıtlığının seçimlerde oy olarak yansıyacağına inanmıyorum. Bu ülkede uzun yıllar yaşayan ve her alanda katkıda bulunan, vergi ödeyen insanların bu haktan mahrum edilmeleri, demokratik toplum anlayışıyla da bağdaşmayacaktır.HEP BİRLİKTE BAŞARACAĞIZ
Almanya’daki Türk toplumunu önümüzdeki 60 yıl içinde nerede görüyorsunuz?
Her bakımdan bu ülkeye entegre olmuş bir Türk kökenli toplum olarak görmek isterim. Özellikle de Türkiye ile bağlarını kaybetmemiş, Türkçeyi iyi konuşan, sadece konuşmak değil, aynı zamanda iyi yazan, okuyan, Türkçe düşünen insanlarımızın olmasını isterim. Bunu hep birlikte başaracağımıza da inanıyorum. Çünkü medyanın da gelişmesiyle artık uluslar, ülkeler, kültürler arasındaki bağlar hem komplike hem de kuvvetli hale geldi. İnsanlar her türlü medyayı takip edebilecek durumda. Sadece çocuklarımıza okullarda Türkçe öğretme konusunda bazı sıkıntılarımız var. Onu da başarabilirsek 60 yıl sonra Türk toplumu burada Almanya’ya her alanda katkı yapmaya devam edecek. Bu arada Almanya’nın Türkiye ile olan bağlarını da şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra daha da sıkılaştıracak ve daha da yakınlaştıracak bir unsur olarak görüyorum Türk toplumunu.
İLİŞKİLER DAHA SICAK DAHA SAMİMİ
Türkiye’ye Almanya Cumhurbaşkanı, Almanya Başbakanı resmi ziyarette bulundu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da geçen yıl Almanya’yı ziyaret ederek hem Cumhurbaşkanı Steinmeier hem de Başbakan Scholz ile görüştü. Bu buluşmalar iki ülke arasındaki ilişkileri hangi düzeyde etkiledi?
Öncelikle şunu belirtmek isterim; Almanya ile ikili ilişkilerimizin tarihe dayalı uzun bir geçmişi ve her türlü siyasi dalgalanmaya rağmen sağlam ve istikrarlı bir düzeyi vardır. Her halükarda ilişkilerimiz 2023’te Türkiye’de yapılan Cumhurbaşkanı ve TBMM seçimlerinden sonra yeni bir döneme girmiş oldu. Esasen 2021 sonunda ben geldiğimde Almanya’da kurulan yeni hükümetin Türkiye ile ilişkiler konusunda biraz çekinceleri vardı. Ama o çekinceler bir buçuk yıl kadar sürdükten sonra, yani Türkiye’deki seçimlerle birlikte farklılaştı. Şimdi daha sıcak daha samimi ilişkiler içerisindeyiz. Ama henüz yeterli değil. Daha çok potansiyel var gerçekleştirilebilecek. Biz o potansiyeli kullanmak istiyoruz. Türkiye ile Almanya birbirine her açıdan en yakın olabilecek, birbiriyle çok iyi anlaşabilecek iki ülkedir. Bu anlamda daha yoğun bir angajman içinde olunması gerektiğine inanıyorum. Türkiye bu angajmana hazır ve istiyor da. Ama Alman tarafında da son dönemde özellikle uluslararası konjonktür ve bizim Türkiye’nin etrafındaki krizlerde çözüm odaklı üstlendiğimiz yapıcı ve olumlu rolümüz dolayısıyla bir ilerleme olduğunu söyleyebilirim.
Size iyi yolculuklar ve yeni görevinizde başarılar dileriz.
Çok teşekkür ederim.