Güncelleme Tarihi:
SAYIN Müsteşar, Almanya’da ilk kez 2006’da düzenlenen Alman İslam Konferansı’nın (DIK) mimarısınız. Hedefiniz, Almanya’da yaşayan Müslümanların dinsel ve toplumsal politik uyumunu daha iyi gerçekleştirmekti. Şu ana kadar ne gibi sonuçlar elde ettiniz?
Bir hayli yol katettiğimizi düşünüyorum. Kasım 2018’de düzenlediğimiz DIK açılış etkinliğine baktığımız zaman, 2006’ya göre daha fazla kadın ve farklı yaş grubundan temsilciler katıldığını, katılımcıların daha heterojen olduğunu görüyoruz. Tabii o zaman da olduğu gibi yine katılımcıların çoğu Türkiye’dendi, ama Arap ülkelerinden de çok temsilci vardı. Bu da Almanya’da yaşayan Müslümanların uyum sürecinin değiştiğini ve geliştiğini göstermektedir.
Hedefiniz aynı zamanda Alman devletiyle Almanya’da yaşayan Müslümanlar arasındaki ilişkileri ‘memnuniyet verici’ bir biçimde düzenlemekti. Bunu ne kadar gerçekleştirebildiniz?
İslam Konferansı sayesinde Almanya’da yaşayan ve örgütlenmiş Müslümanlarla bazı alanlarda çok önemli sözleşmeler yaptık. Örneğin, Almanya’daki yüksek okullarda İslam Teoloji Merkezleri, okullarda İslam din dersleri, İslam usulü ruhsal tedavi ve bakım gibi alanlarda. Şayet ‘Alman Din Hukuku’ ışığında Müslüman cemaatlerle olası bir devlet sözleşmesinden bahsediyorsanız, bu alanda da olumlu gelişmeler kaydedildi. İslami cemaatler ve çatı kuruluşları Alman devleti, yani eyaletler tarafından resmen tanınmak için girişimde bulundular. Ama dinsel alanda daha fazla şey yapılabilir. Fakat şu bir gerçek ki, cami cemaatleri bugün nelere ulaşabileceklerini ve ne yapmaları gerektiğini 12 yıl öncesine nazaran çok daha iyi biliyor. Dini cemaat olarak resmen tanınmanın yolu çok uzundur ve kolay değildir, ama çatı örgütleri bu alanda yola koyulurlarsa, kesinlikle desteklerim. İyi bir iş birliği ilişkisi, genelde iyi bir sözleşme temeline dayalıdır.
TEPKİLER YERSİZ VE ANLAMSIZDI
2006’daki Alman İslam Konferansı’nın açılışına katıldım. O zamanki Federal İçişleri Bakanı Wolfgang Schaeuble açılış konuşmasında, “İslam Almanya’nın bir paçasıdır, İslam günümüzün bir parçasıdır, İslam geleceğimizin bir parçasıdır” demişti. Bu söylem bugün de geçerli mi?
Büyük bir bölümü Almanya’da ve çoğu Alman vatandaşı olmak üzere AB ülkelerinde milyonlarca Müslüman yaşamakta. Bu insanlar her şeyleriyle, her yönüyle Almanya’ya aittirler. Din sadece bunlardan biridir. Kültür bir diğeridir. Tabii o da Almanya’ya aittir. Geçen yaz Mesut Özil ve İlkay Gündoğan’la ilgili farklı yaklaşımlar yaşandığında, Wolfgang Schaeuble de Federal İçişleri Bakanı Horst Seehofer de onlara sahip çıktı. Ve ben biraz daha ileri giderek, ‘Dünya Kupası’nı Özil ve Gündoğan değil, aksine tüm takım kaybetmiştir’ dedim.”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Londra’da bir araya geldikleri için Mesut Özil ve İlkay Gündoğan’a dönük eleştirileri, hatta küfürleri nasıl değerlendirmeli?
Onlar Alman Milli Takımı’nın sevilen oyuncularıdır. Alman futbolseverlerin bu oyuncuları başkalarıyla paylaşmak istemediklerini düşünüyorum. Gösterilen abartılı reaksiyonlar kesinlikle yersiz ve anlamsızdı.
BEŞ TEOLOJİ FAKÜLTESİ VAR
Şayet İslam Almanya’nın bir parçasıysa, o halde ben bunu “İslam Almanya’ya aittir” diye yorumlarım. Yoksa?
Wolfgang Schaeuble o konuşmasında, İslam’ın Almanya’da yaşayan Müslüman yurttaşların inancı olarak Almanya’nın bir parçası olduğunu söyledi. İslam, Almanya’da yaşayan Müslümanların yoluyla Almanya’ya aittir. Bizim toplumumuza kök salmış, Almanya’da, Almanya’dan ve Almanya için bir İslam’a ihtiyacımız var. Federal İçişleri Bakanı Seehofer, bunu çok açık bir biçimde dile getirdi. Ve DIK etkinliğine katılan temsilciler de bu söylemi için Bakan Seehofer’i alkışladılar.
Bakan Seehofer, Almanya’ya kök salmış İslam’ın burada yetişmiş imamlarının olması gerektiğini söylüyor. Bu alandaki gelişmeler hangi düzeyde?
Almanya’daki Müslümanların burada eğitim görmüş imamlara ihtiyacı vardır. Şu anda Almanya genelinde Müslüman din adamı eğitimi verilen beş Teoloji Fakültesi vardır. Ama burayı bitirenler hemen imam olamıyor. Bunun için pratik teoloji eğitimine de gereksinim var, tıpkı Katolik ve Protestan papazlar gibi. DİTİB imamları bu eğitimi Türkiye’de alıyorlar. Bu aynı zamanda Türk hükümeti için mali bir yüktür. Burada biz, Türk hükümeti ve DİTİB ile birlikte bu pratik eğitimin gelecekte Almanya’da ve nasıl verilmesinin mümkün olup olmayacağına kafa yormalıyız. Bu aynı zamanda Ankara’nın hem maddi hem de formalite yükünü azaltacaktır. Bu konuyla ilgili olarak bu ziyaretim sırasında Ankara’daki meslektaşlarımızla görüş alışverişinde bulunacağız.
ÇOK İYİ İŞ BİRLİĞİ YAPILIYOR
DİTİB sizin için her zaman ciddi bir muhataptı. Ama son dönemlerde sorun yaşıyorsunuz DİTİB’le. Neden? Neler oldu?
DİTİB’in sadece dini işlerle ilgilendiği konusunda bizde şüphe uyandıran bazı olaylar yaşandı Almanya’da. DİTİB personelinin casusluk yaptığı yönünde iddialar vardı. Buna hiçbir dini dernek ve cemiyette göz yumamayız. Bunun kesinlikle İslam’la ilgisi yok. Eyaletler düzeyinde de yerel düzeyde de genelde DİTİB’ile hâlâ çok iyi iş birliği yapılıyor. Önemli olan, DİTİB bünyesinde örgütlenmiş Müslümanların Almanya’da DİTİB’in bundan sonra nasıl bir işlev üstleneceğine açıklık kazandırmalarıdır.
Almanya’da DİTİB’e ait 950’nin üzerinde cami var. Türkiye’den gelen imamların maaşları Türk hükümeti tarafından ödenmekte. Siz şimdi Almanya’da eğitim görmüş imamlar istiyorsunuz. Bunları kim finanse edecek? ‘Cami Vergisi’ planları hangi düzeyde?
‘Cami Vergisi’, tıpkı ‘Kilise Vergisi’ gibi resmen tanınmış dini cemaatler için vergi dairelerinin topladığı bir katkıdır. Bunun için koşul, İslami dini cemaatin kamu hukuku çerçevesinde resmen tanınmasıdır. Bu tanınma da ancak bu cemaatin kendisini sürekli olarak bağımsız bir biçimde finanse etmesiyle mümkündür. Çoğu kez de bu yerine getirilmiyor. Bu yüzden ‘Cami Vergisi’ cemaatin imamları finanse etmeleri için uygun bir yöntem değildir. DIK olarak biz hangi alternatiflerin bulunduğunu dernek, cemiyet ve cemaatlerle konuşmak istiyoruz.
İslami dernek ve cemiyetlerle iş birliği hangi düzeydedir?
İslami dernek ve cemiyetlere ne kadar yakın olunursa, iş birliği o kadar iyidir. Ama biz çatı örgütleriyle de genelde iyi çalışıyoruz.
DIŞLAMALARA KARŞI KOYMAK İSTİYORUZ
Son yıllarda Müslümanlara ve İslami dernek, cemiyetlere dönük saldırılar arttı. Almanya gibi toleranslı bir ülkede böyle şeyler nasıl olabiliyor?
Hangi dinden olursa olsun, insanlara dönük saldırıları şahsen ve İçişleri Bakanlığı olarak şiddetle kınıyoruz. Batılı birçok ülkede de olduğu gibi, Almanya’da benzer bir olay yaşadığımızı sanıyorum. Birçok insan küreselleşmenin hızını bir türlü içine sindiremedi. Bu da kendisini dışlama ve içine kapanma olarak gösteriyor, yani kimlik öncelikli bir etken. Ama aynı zamanda biz doğal olarak her gün yabancı kökenli insanlarla birlikte yaşıyoruz. Şayet göz doktorunun adı Öztürk’se, mimarın adı Ceylan’sa bu dikkat bile çekmiyor artık. Cem Özdemir 2017’de neredeyse Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı oluyordu. Yeni İslam Konferansı ile biz, birlikte yaşamın çok doğal ve normal olduğunu, Almanya’daki Müslümanlarla birlikte yaşamı güçlendirmek, dışlamalara karşı koymak istiyoruz.
Almanya Federal Cumhuriyeti’nde yaşayan Türk kökenli insanlara bir mesajınız var mı?
Şu ana kadar olduğu gibi, bundan sonra da Alman toplumu için angajman göstermeyi sürdürün. Bizimle konuşun, bizimle tartışın. Almanya sizin vatanınız.