Güncelleme Tarihi:
TÜRKİYE ile bundan 60 yıl önce imzalanan iş gücü anlaşması, Almanya Federal Cumhuriyeti için ne ifade ediyor?
İş gücü anlaşması başarı hikâyesinin başlangıcıydı. Şüphesiz inişler ve çıkışlar oldu ama genelde Almanya için çok önemliydi. Geride bıraktığımız 60 yıl cesareti, yoksunluğu, sevinci ve vatan özlemini, buralı olmayı ve kabullenmeyi anlatıyor. İnsanların çoğu Almanca bilmeden buraya geldi, çok güç koşullarda çalıştılar ve farklı alanlarda çok şey başardılar. BioNTech kurucuları Prof. Dr. Uğur Şahin ile Dr. Özlem Türeci ve daha birçok Türkiye kökenli kadınlı erkekli iş insanları, öğretmenler, ustalar, sanatkârlar, esnaflar, elde edilen bu başarının temsilcileridir. Bizim toplumumuz kesinlikle artık Türkiye kökenli insanlar olmadan düşünülemez. Almanya’da kalan Türkiye kökenliler ekonomik kalkınmaya ve toplumsal çeşitliliğe önemli katkılarda bulundular. Bununla hepimiz gurur duymalıyız.
‘O DÖNEMDEN BİR ŞEYLER ÖĞRENDİK’
60 yıl sonra hâlâ uyumdan bahsediyoruz. Acaba nerede ve hangi yanlışlar yapıldı?
Bu tabirin birçok kişi için rahatsız edici olmasını anlayışla karşılıyorum. Özellikle de ikinci, üçüncü ve dördüncü nesil için. Onlar burada doğdu, anne-babaları burada doğdu. Bu insanlar tabii ki ülkemizin bir parçası. İkinci nesilden itibaren insanların Almancaları mükemmel. Okulu bitirip diploma alan Türkiye kökenli gençlerin sayısı da son yıllarda önemli ölçüde arttı. Özellikle kızların öğrenim seviyesi yükseldi. İş piyasasına baktığımızda, daha iyi de olabilir ama durumları iyileşti. 1960’lı 1970’li yıllarda Türkiye’den buraya gelen ve çok güç koşullar altında çalışan insanlara hiçbir uyum olanağı sunulmadı. Dil öğrenmek için çok zamanları yoktu, paraları da. Olanaklar yoktu, koşullar da güçtü. Ama biz o dönemden bir şeyler öğrendik ve uyum için bir şeyler sunulmasının, uyumun desteklenmesinin, aynı zamanda uyum sağlanmasının talep edilmesini anladık. Dilden meslek eğitimine kadar. Bu kendiliğinden olmuyor, bir şeyler yapmamız gerekiyor. Bu nedenle de Başbakan Angela Merkel bilinçli bir biçimde uyumu üstlendi ve Başbakanlık bünyesine aldı. Yani bir şeyler öğrendik.
‘BİZİM YARDIM ETMEMİZ ÖNEMLİ’
Almanya’da hâlâ “Bu Türkler uyum sağlamaz” diyen bazı politikacılar var. Sizin de Türklerin uyum sağlamak istemediği yönünde bir intibanız var mı?
Türkiye kökenli insanların çok büyük bir bölümü toplumumuz için çok önemli şeyler yapmakta ve katkıda bulunmakta. Bunun daha görünür hale gelmesi önemlidir. Buna paralel olarak burada yaşayan herkes Almanya’nın sunduğu şans ve olanaklardan yararlanmalı. Özellikle iş piyasasında Türk kadınları için daha fazla olanaklar var. Kadınların sadece yüzde 40’ı çalışmakta, birçoğu da yarım gün. Kadınlar genelde çocuklarla ilgilenip ev işleriyle uğraşıyor. Milliyetine bakılmaksızın her kadın kendi yolunda gidip istemesi halinde çalışabilmeli. Bu nedenle bizim olanak sunmamız ve engellerin aşılması için yardım etmemiz önemlidir. Örneğin meslekle ilgili Almanca kurslarına katılanların veya kendilerini geliştirmek için eğitim yapanların çocuklarına bakma olanağı sunuyoruz. Öğleden sonra okuldan ve ilkokuldan gelen çocuklarına da. Uyum, her zaman iki tarafın kararıdır: Katılmak ve paylaşmak. Herkes katılma şansına sahip olmalı ve toplumda aktif olarak yer almalı. Bunun ikisi birleştiğinde birliktelik de güçlenir.
‘BÜROKRATİK İŞLEMLER KOLAYLAŞTIRILMALI’
Politik katılımdan bahsettiniz. Federal hükümetin ilk Yabancılar Sorumlusu Heinz Kühn, 1979 yılında Almanya’da belirli bir süre yaşayan yabancılara yerel seçim hakkı verilmesini önerdi. Ama bu hâlâ yıllardır burada yaşayan Türkler için geçerli değil. Neden?
Birinci ve ikinci sınıf vatandaşlık olmamalı. Kim Alman vatandaşı olursa, demokratik haklara da sahip olur ve örneğin seçimlerde de oy kullanır. Ben şahsen tüm yurttaşlık haklarına sahip olunması için koşulları yerine getirenlerin Alman vatandaşı olmaları yönünde çaba gösteriyorum. Politik eğitim ve daha fazla katılım projelerini hayata geçirdim. Siyasi partilerde, spor kulüplerinde, veli derneklerinde ve komşuluk projelerinde angajman da önemlidir.
50’den fazla ülkeden gelenlere çifte vatandaşlık hakkı verilirken, ilk nesil ‘misafir işçi’ olarak gelen Türkler bile bu haktan yoksun. Onlar ne zaman bu hakka sahip olacaklar?
Çifte vatandaşlık istisna olmalı. Ülkemizde Türkiye kökenli birçok insan var Alman vatandaşı olma koşullarını yerine getiren. Niye Alman vatandaşı olmak istemediklerini soruyorum hep kendime. Alman vatandaşlığına geçilmesi için bürokratik işlemleri kolaylaştırmalıyız. Örneğin özellikle birinci nesil için dil bilme gibi engellerinin azaltılması yönünde ağırlığımı koydum. Bu konuda biraz esnek davranmalıyız.
SİZİN, partinizde kadınların eşit şekilde temsil edilmemesini eleştirdiğinizi biliyorum. Ama yıllardır partilerde, Federal Meclis’te, eyalet parlamentolarında göçmen kökenli sayısının hâlâ az olduğunu görüyoruz. Bu nasıl değişecek?
Tüm partilerin, CDU da dahil, tüm insanlara açık olması önemlidir. Göçmen kökenli insanlar da hiçbir dine ait olmayanlar da Hıristiyanlar da kendilerini CDU tarafından hitap edilmiş ve davet edilmiş hissedip iş birliği yapmalılar. Biz, Türkiye kökenli veya başka ülkelerden gelen üyelerimize teşekkür ediyoruz, gurur duyuyoruz. Aynı şekilde Müslüman ve Yahudi parti üyelerimizle de. Kısa bir süre önce Federal Meclis milletvekili seçilen Serap Güler’i düşünün veya Heubach’ın Belediye Başkanı seçilen Afrika kökenli Joy Alemazung. Ama birlikte şekillendirmek için daha fazla göçmen kökenli üyenin şansı olmalı. Bu nedenle CDU, başarılıları ve yeteneklileri hem desteklemek hem de daha görünür hale getirmek için ‘Çeşitlilik Ağı’ kurdu. CDU’daki kadınların çalışmalarından biliyorum ki güçlü bir ‘ağ’, yararlı oluyor.
IRKÇI SALDIRILAR
UTANÇ VERİCİ
SOLINGEN, Mölln, NSU cinayetleri ve Hanau’daki ırkçı saldırılara tanıklık ettiniz. Neler hissettiniz?
Bu kin, ülkemiz için dehşet vericidir, utanç vericidir. Irkçılığa, aşırı sağa, Yahudi düşmanlığına, İslam düşmanlığına ve gruplara dönük her türlü insan düşmanlığına karşı kararlı bir biçimde mücadele vermeliyiz. Bakanlar Kurulu kararıyla federal hükümetin bunu, politikanın en yüksek düzeyine oturtması çok önemliydi. Bunun için ben ağırlığımı koydum. Aşırı sağa ve ırkçılığa karşı mücadelede 89 önlem için 1 milyar euro öngörüldü. Önlemlerden, kurbanlara acil yardımdan, özellikle de cezai takibata kadar. Şu çok açık; Irkçılık, toplumumuz için bir zehirdir. Her alanda tüm gücümüzle mücadele etmemiz gereken bir zehir.
ÇEŞİTLİLİK BENİ
SEVİNDİRİYOR
SÜREKLİ yollardasınız, birçok insanla buluşuyorsunuz. Örneğin göçmen kökenlilerin yoğun olduğu Berlin’in Neukölln ve Kreuzberg gibi kesimlerinde kendinizi yabancı hissediyor musunuz?
Hayır. Bizim ülkemiz çeşitlidir ve böyle olması da iyidir. Bölgelere göre farklılıklar vardır. Örneğin benim yaşadığım Baden-Württemberg, Schleswig-Holstein’dan farklıdır. Büyük kentler küçük yörelerden farklıdır. Bu çeşitlilik beni sevindiriyor. Ön yargıları aşmak için açık olmak ve her seferinde doğrudan ilişki kurmayı aramak önemlidir. Ön yargıların azalması için diyalog en iyi yoldur. Tabii sorun ve meydan okumalara yapıcı yaklaşmak da. Buna hepimiz katkıda bulunabiliriz.
Önümüzdeki 60 yıl içinde Almanya’daki Türkiye kökenlileri nerede görüyorsunuz, onlara tavsiyeleriniz nelerdir?
Onları, katkıda bulunan, buralı olan ve kendilerini buraya ait hisseden insanlar, ülkemizin çok doğal bir parçası olarak görüyorum. Bu süreci birlikte güçlendirmeyiz ve bunun için birlikte çalışmalıyız. Karşılıklı çekincelerin ve azaltılması ve birbirimize karşı anlayışın artırılması için birlikte hareket etmeliyiz. Ben daha fazla diyalogtan, daha sık buluşmaktan ve tüm insanların imkânları ölçüsünde özgürlükçü demokratik toplumumuza katkıda bulunmalarından yanayım. Zira bu birlikteliği destekler ve ülkemizi güçlendirir. Bunu 2081 yılında değil, daha önce gerçekleştireceğimiz konusunda iyimserim.