Güncelleme Tarihi:
PEKİ Türkiye, Almanya’daki gelişmeleri ne kadar okuyabiliyor veya Almanya’daki Türk toplumu içinde yaşadığı ülkeyi ne kadar tanıyor? Aynı şekilde Almanya’nın Türkiye algısı nasıl ve Türkiye siyasetini nasıl belirliyor? Ve Almanya, Türkiye’yi yeteri kadar tanıyor mu? Bu ve benzeri konuları Almanya’da yaşayan siyaset bilimci Bülent Güven ile görüştük. Güven, Almanya’daki siyaset ve medya dünyasını yakından takip eden bir isim.
BİR FAYDASI OLMADI
Bu tartışmalar devletler nezdinde Türkiye-Almanya ilişkilerine ne kadar zarar verir? Almanya’da yaşayan Türkleri nasıl etkiler?
Alman kamuoyu ve devletinin bu tutumu devam ettiği sürece, Türk-Alman ilişkilerini ön yargılardan uzak, her iki ülkenin de çıkarına olan Fransa-Almanya ilişkilerine benzer bir şekilde uzun vadeli stratejik bir zemine oturtmak gittikçe zorlaşacaktır. Almanya, Türkiye’ye bakışındaki var olan ve aslında Türkiye’ye karşı ideolojik veya farklı nedenlerle muhalif duran marjinal kesimlerin etkisinden kurtulmalıdır. Ayrıca Türkiye’ye karşı sanki ahlaki üstünlük kendisindeymiş gibi hareket etmemelidir. Almanya’nın bu politikasının iki ülke ilişkilerine şimdiye kadar bir faydası olmadı. Benzer bir şekilde de Türk siyasiler ve Türk kamuoyu Almanya ile ilgili yaptıkları açıklamalarda Almanya’nın bazı hassasiyetlerini dikkate almalıdır. İki ülke ilişkileri tasvir etmeye çalıştığım bu sarmaldan kurtulmalıdır.
PARTNER OLARAK GÖRÜLMELİ
Türk-Alman ilişkileri perspektifinden bakıldığında Türkiye açısından Almanya’da yaşayan Türklerin durumu nedir? Türkiye, Almanyalı Türklere nasıl yaklaşıyor?
Türkiye’nin bakış açısına bir prensip ortaya koymak lazım. Ama sadece Türkiye ile alakalı değil, bütün yurt dışında diasporası olan ülkeler için geçerli bir prensip. O da şu; asla yurt dışında diasporası olan ülkeler o ülkelerdeki azınlıkları yani kendi vatandaşı veya etnik kökendeki azınlıkları bir dış politika yaptırma aracı olarak kullanmamalı. Yani bir beşinci kol gibi hareket ettirmemeli.
Nasıl yaklaşmalı peki?
O ülkedeki diasporanın STK’larını bir partner olarak görüp iki ülke arasındaki ilişkilerin düzelmesinde dengede gitmesinde bir partner olarak değerlendirmek gerekiyor. Bir araç olarak ya da dış politik enstrümanları olarak görmemeli. Çünkü böyle olduğu zaman, içinde yaşadığımız ülkenin buna göz yumması mümkün değil. O da başka enstrümanlar kullanıyor. Yani bizim burada etkinliğimizin azaltmak için başka enstrümanlar devreye sokuyor. Dolayısıyla bu önemli bir konu.
YURT DIŞI GEÇMİŞİ OLMALI
Türkiye ne yapmalı?
İki şeyi tavsiye ederim; Bir defa Türkiye’nin yurt dışındaki diasporasıyla ilgili bilgi oluşturabilecek kurumlar oluşturulması lazım. Bu düşünce kuruluşları olur. Dışişleri Bakanlığı’nda özel daire başkanlıkları olur. Almanya’yla ilgili bilgi eksikliği var. Bu ‘bilgi eksikliği’ probleminin çözümlerinden bir tanesi de mümkün mertebe yurt dışında, yani Almanya’da doğmuş büyümüş, okumuş Türkiye kökenli insanlardan bu kurumlarda istihdam edilmesi gerekiyor.
2009 yılından beri Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) var. Yaklaşık 15 yıldır YTB’nin başına şimdiye kadar bir tane dahi yurt dışında yaşamış, eğitim görmüş bir insan getirilmedi. Bu bana göre büyük bir eksiklik. Yani eğer yurt dışında diasporaya yönelik bir çalışma yapıyorsanız, oranın başındaki insanların ya da ilgili bakanlıklardaki daire başkanlarının da önemli bir kısmının bir yurt dışı geçmiş olması gerekiyor. Çünkü bunlar kitapla öğrenebilecek şeyler değil, yaşamak gerekiyor. İkincisi de ana süreci şu olmalı. Türkiye, bu diasporadaki yaşayan insanları biraz önce de belirttiğim gibi bir dış politika enstrümanı ve beşinci bir kol gibi görmemeli. Onları o ülkeyle ilişkilerde bir partner olarak görmeli.
STEINMEIER’İN MESAJI ANLAŞILMADI
Bilgi eksikliğine yönelik örnek verebilir misiniz?
Güncel bir örnek vereyim. Doğru analiz yapabilmek ve doğru okuyabilmek açısından güzel bir örnek... Almanya Cumhurbaşkanı Türkiye’ye giderken yanında döner de götürdü. Bir sürü eleştiri aldı ama bana göre çok doğru bir hamledir döner olayı. “Biz, buradaki Türkler üzerinden de sizinle irtibat kurmaya çalışıyoruz, yani artık ortak bir yemek kültürümüz dahi var” mesajıydı fakat anlaşılmadı, dediğim nedenden dolayı.
Bunun dışında Türkiye’de çalışan Almanya’da yetişmiş akademisyen sayısı çok az ve Almanya’yı anlatan yayın sayısı da yetersiz. Alman vakıfları Alman siyasilerini düzenli olarak Türkiye’ye götürüp orada ülkeyi daha iyi tanımaları için farklı kesimlerle ve uzman kişilerle görüştürüyorlar. Türk tarafından benzer çalışmalar olmadığı için Türk siyasetindeki Almanya değerlendirmeleri eksik kalıyor. Almanya, Türkiye için önemli ülkelerden biri olduğu için bu açığı kapatması önemli. 2016-18 yıllarında gerilen Türk-Alman ilişkilerinin önemli nedenlerinden birisi de bu bilgi eksikliği.
ÖZEL BİRİ GÖREVLENDİRİLMELİ
Bu konuları dışişleri başkanlığı gibi kurumlar okuyamaz mı?
Federal Almanya Cumhuriyeti’nin gerek dış politikada gerekse iç siyasette konunun uzmanı olarak görevlendirdiği, bilgi aldığı, gerektiğinde kamu diplomasisi yaptığı görevlendirmeler var. Danışman ötesinde bir görev. Türkiye’nin de özellikle kendisi için önemli olan ülkelerden biri olan Almanya ile ilgili özel görevlendirdiği biri olmalı. Ama bu kişi kariyer diplomatı olmamalı. Yani buraları bilen, buralarda ilişki kurabilen arka kapı diplomasisi yürütebilen, buradaki hassasiyetleri anlayıp oraya yansıtabilecek özel olarak görevlendirilmiş birileri olmalı, büyükelçi statüsünde.
TÜRKİYE KARŞITLARI VAR
Türkiye-Almanya ilişkileri şu anda ne aşamada? Geçmiş yıllarda çok kötüydü. O kötü süreç hâlâ devam ediyor mu ve nasıl seyredecek?
Biraz önce Türkiye tarafının Almanya’yı çok iyi tanımamasından bahsettik. Almanya’da ise aslında Türkiye ile ilgili çok bilgi var fakat Almanya’da Türkiye ile ilişkilerin normalleşmesini, iyi olmasını engelleyen başka unsurlar var.
Ne gibi unsurlar?
Almanya’da Türkiye muhalifi olan STK’lar var. Bunlar kullanılıyor. Ya da bazı siyasi partiler içinde Türkiye’ye çok olumsuz bakanlar var. Türkiye kökenli muhalif siyasiler var. Bunu Sol Parti’de, Yeşiller’de görüyoruz. Yer yer SPD’de de var.
SESLERİ FAZLA ÇIKIYOR
Peki bu insanlar Almanya’nın dış politikadaki önemli partneri Türkiye ile ilişkilerini etkileyebilecek kadar güçlüler mi?
Türkiye diasporası bu konuda bir şey yapmadığı için medya bunları daha fazla dinliyor. Siyasette bu dediğim insanların bir kısmı milletvekili, parti yönetim kurulu üyeleri. Bunların sesi çok daha fazla çıkıyor. Dolayısıyla bu insanlarla da diyalog kurmak lazım. Onu da söylemek lazım. Yani şimdi bugün ‘x’ partiden ‘x’ bir milletvekili Türkiye aleyhine konuşuyor. Baktığınız zaman Türkiye aleyhine konuşmasının çok bambaşka biyografik nedenleri var. Bana göre bu insanlarla ilişki kurulması lazım. Türk Büyükelçiliği’nin, buradaki bu tür muhalif insanlarla da diyaloğu devam ettirmesi gerekiyor. Biraz da bu diyalogsuzluktan kaynaklanıyor. Ayrıca Almanya’da bazı politik düşünce kuruluşları var. Orada genelde Türkiye ile ilgili analizleri gerçeğe daha yakın fakat bunun dışında bazı üniversite kürsülerinde, bazı medya veya yine bir takım düşünce kuruluşlarında Türkiye kökenli çalışan insanlar var ve bunların önemli bir kısmı da hep Türkiye aleyhine yazıyor. Objektifliği aşan bir aleyhtarlık söz konusu. Hatta ideolojik angajman olarak tanımlayabileceğimiz şeyler var.
ÖZEL BİR DİL GELİŞTİRİLMELİ
Alman medyasının Türkiye’ye bakışını ve yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Önemli etkenlerden biri de tabii medya Alman medyası. Şimdi son yıllarda biraz daha böyle nötr gibi duruyor. Türkiye’nin Alman medyasının temsilcilerine yönelik özel bir dil geliştirmesi lazım. Modern tabirle kamu diplomasi yürütmesi gerekiyor. Yani Alman medyasını doğru bilgi ve verilerle besleyecek haber kaynakları geliştirmesi gerekiyor. Onlarla daha fazla irtibata geçip Türkiye’ye davet etmesi gerekiyor. Onları Türkiye’deki bilgi kaynaklarıyla bir araya getirmesi gerekiyor. Bütün bunların da yine farklı bir algı oluşturacağını düşünüyorum.
GERÇEK BİR PARTNER OLARAK GÖRÜLMELİ
Türkiye ise geldiği noktada şunu anladı. Yani Türkiye’nin kalkınması için demokratikleşmesi için batı sermayesine ihtiyaç var. Ve günün sonunda da batılı kurumlar yine demokrasinin, fikir özgürlüğünün, insan haklarının garanti edildiği kurumlar. Türkiye’de özellikle son 3-4 yıldır tekrar yönünü yüzde 100 olmasa da ağırlıklı olarak Batı’ya dönmüş durumda. Steinmeier’in gezisini de o kapsamda görmek lazım. Yani Türkiye’nin daimi olarak Avrupa’nın veya Almanya’nın yanında yer alması için bir gezi. Normalde o gezi, 2025 yılı için planlanmıştı. Fakat Ukrayna’daki savaştan dolayı gezi öne çekildi.
Bana göre ilişkilerin normalleşmesi için AB’nin Türkiye’yi bir dış politika aracı olarak görmek yerine gerçek bir partner olarak görmesi gerekir. Türkiye ile Avrupa Birliği ilişkileri yeni bir kurumsal temele oturtulmalı. Bunun da 2 ayağı olabilir. Biraz önce dediğim gibi mutlaka Gümrük Birliği’nin modernleştirmesi gerekiyor. Türkiye özel bir imtiyazla ortaklık şeklinde bir statü verilmesi gerekiyor.
ALMANYA SAMİMİ OLMALI
Almanya’nın Türkiye ilişkilerine bakarken gerek ekonomik gerekse gelişmişlik açısından psikolojik üstünlük perspektifinde baktığı söylenebilir mi?
Aslında bu bugünün meselesi değil. Almanya, Türkiye’yi hep bir araç ülke olarak görmüş. Yani Birinci Dünya Savaşı’nda müttefikiz. Neden? Çünkü Almanya’nın doğu cephesinde belli hedefleri var. Bağdat tren hattı aslında İngilizlerin denizde kurduğu emperyal sistemin karada kurulma girişimidir. Yani Bağdat treni, Almanya’dan başlayıp Hindistan’a kadar gitmesi planlanan bir tren hattı. Almanya o güzergâhtan hem hammadde ithal edecek hem de ithal ettiği hammaddeleri ürün haline getirip o güzergâhlara satacak. Dolayısıyla Almanya’nın Türkiye’ye bakışı hep böyle bir araçsaldı. Soğuk Savaş döneminde de öyleydi. Doğu ve Güneydoğu Avrupa’da, Avrupa’nın ve Almanya’nın güvenliğini koruyordu. Almanya da samimi olmalı. Türkiye’yi, sadece kendi güvenliği, dış politikası için veya stratejik hedeflerine yönelik bir araç ülke olarak görmemeli. Hakikaten Türkiye’ye samimi bir şekilde bir dost ve dostluğa dayanan bir ilişki kurmalı.
Bu yönde bir sinyal görüyor musunuz?
Almanya tarafında görmüyorum. Türkiye de dediğim gibi bu konularda çok bilen insanlar olmadığı için oradan da bu işareti de görmüyorum. Ama olması gereken ideal durumun bu olduğunu düşünüyorum.