Güncelleme Tarihi:
Bugüne kadar İslam hakkında kitapları ve çok sayıda yazısı bulunan Lerch geçtiğimiz yıllarda 20. yy.'da Türk Edebiyatı içerikli, (Die Laute Osmans) 'Osman'ın udu' adlı kitabı yayınladı. Yazar şu anda 'Bozkır ile Bahçe arasında' Bin seneden Türk edebiyatı' adlı kitabını tamamlamak üzere. Wolfgang Günter Lerch ile Frankfurt'ta bulunan Frankfurter Allgemeine gazetesindeki bürosuna konuk olduk.
SAYIN Lerch, geçtiğimiz yıllarda yayınladığınız 20. yy.'da Türk Edebiyatı'nı içeren, 'Osman'ın udu' adlı kitabınızdan sonra şimdi de Türk edebiyatı ile ilgili olarak ikinci bir kitabı tamamlamak üzeresiniz. Bu kitaba gelmeden önce, sizin Türkiye ve Türk edebiyatı ile ilgili merakınız nereden kaynaklanıyor. Bunu bize aktarır mısınız?
"Benimki herşeyden önce bir gazeteci merakı. Merakın kaynağı ise arkeolojiye dayanıyor. Ben Alman Dili Edebiyatı, Felsefe ve İslam Bilimi öğrenimi gördüm. Gençliğimde bir doğu merakı vardı. O yıllarda bize en yakın doğu Türkiye idi. Türkiye'ye merakımın diğer bir nedeni ise Türkiye'nin tarihi zenginliğinden kaynaklanıyor. Özellikle Hititler ve Truva beni Türkiye'ye çekti. Birinci kitabım Türk edebiyatı hakkında genel bir bilgi veriyor. Bu kitabım oldukça ilgi çekti. Benim de ilgim alanı olduğu için ikinci kitabı yazma kararı aldım. Türkolog değilim. Ancak öğrenimim sırasında Türkçe öğrendim. Türk edebiyatına olan merakım buradan kaynaklanıyor. Beş yıl önce Türk edebiyatı hakkında yazdığım bu kitap yoğun ilgi gördü. Bunun üzerine daha ayrıntılı bir kitap yazmaya karar verdim. Üç yıl boyunca bu kitap üzerinde çalıştım"
Bu kitap ile neyi amaçladınız?
"Bu kitap 220 sayfa olacak. Amacımı Türk edebiyatı hakkında önemli bir eser yaratmak diye tanımlayamam. Bunu yapamam. Ben herşeyden önce bir gazeteciyim. Ya burada büromdayım, yada kim bilir dünyanın neresindeyim. Sık sık seyahat ediyorum. Benim bir profesör gibi ne bir imkanım, nede zamanım var. 20 bin kitabı içeren bir kütüphanem de yok. İmkanlarım sınırlı. Benimkisi bir merak, bir boş zamına değerlendirme çalışması. Bu eser Türk edebiyatına bir giriş olarak algılanabilir. Bundan fazlası da olması da gerekmiyor. Bin yıllık Türk edebiyatına bir giriş çalışması bu. Balasagunlu Yusuf Has Hacip'ten başlayıp Orhan Pamuk'a uzanan bir çalışma. Kitap entellektüel bir yansıma. Türkiye hakkında daha fazla bir şeyler vermek istedim".
Kitap hangi bölümlerden oluşuyor?
"Türklerin filozofu olarak gördüğüm Balasagun'lu Yusuf Has Hacip ile başlıyor. Oradan Dede Korkut konusuna geçiliyor. Kırgizistanlı savaş ve barış kahramanı, Manas efsanesi hakkında bilgi veriliyor. Kaşgarlı Mahmut ele alınıyor. Ömer Nefi'den sonra Tanzimat dönemi şairleri işleniyor. Diplomat ve şair Abdülhak Hamid Tarhan, Tevfik Fikret ve yeni edebiyat konusu ele alınıyor. Ahmet Haşim'den sonra şiir ve devrim konusuna geçiliyor. Burada Nazım Hikmet konu ediliyor. Kitapta Mevlana Celalettin Rumi, Şeyh Galip ve Asaf Halet Çelebi de yer alıyor. Klasik devir ve modernizm bölümünde Yahya Kemal Beyatlı işleniyor. Bir bölümde, 'Gökyüzü ile yeryüzü arasında' başlığı altında halk edebiyatı, alevilik ve mistik konusuna yer veriliyor. İlhan Berk'ten sonra roman ve öykü bölümüne geçiliyor. Burada Türk edebiyatının yeni dönemine geçiliyor. Aziz Nesin Nobel Ödüllü Orhan Pamuk'ta batı doğulu izlerin aranmasına geçiliyor"
Nazım Hikmet'e yer veriyorsunuz.
"Türk edebiyatından söz ederken Nazım'a değinmeden olmaz. Ben komunist değilim. Ama Nazım büyük bir şair"
Türk edebiyatına özgü kavramlar da ayrıntılı bir şekilde işleniyor.
"Elbette. Örneğin lale, şarap yada garip edebiyatı ayrıntılı bir şekilde işleniyor"
Türk edebiyatının Almanya'da ve Almanca konuşulan ülkelerde tanınması için önemli bir çalışma. Buna benzer başka bir çalışma var mı?
"Almanya'da yaşayan Yüksel Pazarkaya bundan yanılmıyorsam 25 yıl önce benzer bir çalışma yapmıştı. Türk kültürü üzerine yazılan bu kitap dışında başka bir çalışma tanımıyorum. Maalesef Yüksel Pazarkaya'nın bu kitapları piyasada tükenmiş durumda. Pazarkaya'nın başka çalışmaları da oldu. Ancak bu kitaplarda piyasada tükenmiş durumda. Kitap fuarı ile ilgili olarak bunlar yeniden basılacak mı bilmiyorum. Bunların dışında başka bir çalışmanın olduğu yolunda bir bilgim yok"
Türkiye'de yaşadınız mı?
"Yaşamadım. Ancak işim gereği çok gelip gittim. Türkiye'de temsilcimiz olmadığı dönemde Türkiye'den sık sık yazdım. İlk defa Türkiye'ye 1968 yılında gittim. Özel bir seyatti. Ancak hayatımı etkiledi. Bu geziden sonra İslam Bilimi okumaya karar verdim. Benim Türkiye'ye gittiğimde Antalya'nın nüfusu 40 bindi"
Türkiye ile Türklerle ilgili tecrübeleriniz var. Almanya'daki Türkleri nasıl değerlendiriyorsunuz. Türkiye'deki
Türklerle bir farklılıkları var mı?
"Ben ailesine düşkün, evden işe, işten eve giden ve çok az sayıda insanlarla arkadaşlık eden bir yapıya sahibim. Bu yüzden Almanya'daki Türklerle fazla işli dışlı değilim. Almanlarla da çevrem öyle geniş değil. Benim arkadaş çevrem kısıtlı ve küçük. Ancak Türkiye'deki Türklerle burada yaşayan Türkler arasında farkın farkındayım. Burada yaşayanlar içe kapalı yaşıyor genellikle. Bunu anlamak mümkün. Nedenleri var"
Almanya'daki Türklerin durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz. Gelecek nasıl olacak?
"Geleceğin daha iyi olacağını umut ediyorum. Ancak iki taraftan kaynaklanan hatalar var. Hatalar yapıldı. Yapılmaya da devam ediliyor. Almanların yaptığı en büyük hata hala ne olduğunun farkına varamamalarından kaynaklanıyor. Almanlar son 30 yıldır Alman toplumunun değiştiğinin farkına varamadı. Değişimi gördüler, görüyorlar, ancak olanları, gelişmeleri daha kavrayamadılar. Türklerin bir gün dönmeyeceği artık bir gerçek. Bunun farkına varmak gerekiyor. Türkler artık buralı. Beğensen de beğenmesen de bu böyle. Toplum değişiyor. Almanlar bunu kavramak zorunda"
Peki Türkler ne yapmalı?
"Ben tavsiye vermeyi sevmem. Türkler çok renkli. Kimisinde çok engel var, kimisinde yok. Değişen bu toplumda başa çıkamayanlar var. Bu Türkiye'de de böyle. Ancak buraya çok iyi uyum sağlamış Türkler de var. Asimile olanlar da var. Örneğin Cem Özdemir asimile olmuş bir Türktür. Onun bu toplumla hiçbir sorunu yok. Ancak diğer taraftan üçüncü kattaki dairesinden dışarıya adım atmamış Türk kadınları da var. Elbette bunun iki tarafa yarattığı sorunlar var. Farklı kültürlerden gelmenin, dinlerden gelmenin getirdiği durumlar var. Dini farklı şekilde yaşamanın getirdiği durumlar var. Türk insanı daha inançlı. Örneğin ben katoliğim. Ama gerçek anlamda inançlı biri değilim. Katolik olmama rağmen yılda sadece bir defa kiliseye giderim. Fırsat buldukça Cuma günleri balık yerim. Bunu dinin gerektirdiği için değil, yerleşmiş bir kültür olduğu için, yada beslenmemde bir değişiklik yapmak için yaparım. Dini kayidelere bağlı kalarak yaşamam. Seküler bir hayat yaşıyorum. Benden daha seküler yaşayanlar var. Budizmi seçen, ateşe taban insanlar var benim toplumun içinde. Bu sizin toplumda çok daha az. Farklılıkların getirdiği durumlar var. Bu durumların yarattığı sıkıntılar yaşanabiliyor"
Almanya'da yaşayan çocukların okul sistemi içinde anadilleri olan Türkçe'yi öğrenmelerine nasıl bakıyorsunuz?
"Eğitim bilimcisi değilim. Ben buna karşı değilim. İnsanların anadillerini unutmaları beklenemez. Ancak insanlar sadece anadillerine sarılır, Almancayı öğrenmemekte ısrar ederlerse buna anlam vermem mümkün değil. Almanca'nın öğrenilmesine engel olmadığı sürece Türkçe'nin öğrenilmesine kesinlikle karşı değilim"
Türkiye'yi çok iyi tanıyan bir yazarsınız. Son gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
"Problemler demokratik bir şekilde çözülmeli. Tepeden inme, dayatmaya dayalı ve yasaklarla problemler çözülemediği gerçeği çoktan anlaşıldı. Hoşlanmadığın bir durumu yasaklayamazsın. Bu tür bir tutum hatalı, çarpık gelişmeye yol açar. Bu sadece Türkiye için değil. Bütün ülkeler için geçerli bir yaklaşım. Din ve metafizik sex gibidir. Yasaklayamazsınız. İnsan cinsel bir yaratık olduğu gibi, dini bir yaratıktır. Nereden geldiğini, nereye gideceğini din yoluyla sorgular. Atatürk hayran olduğum bir devlet adamı. Ancak reformlarının çok hızlı gerçekleştiğini düşünüyorum. Türkiye'de aydınlanma tepeden oldu. Bu devrimlerin en büyük sorunu. Atatürk günün koşullarına göre gerekeni yaptı. Şimdi var olan sorunlar dayatmaya dayalı olmadan demokratik bir şekilde çözülmeli"