Güncelleme Tarihi:
Dieter Sauter, fotoğrafçılığının yanı sıra, serbest yazarlık ve yapımcılık da yapıyor. 2005’ten bu yana yayımlanmış üç kitabı var. Ayrıca 2008’de birçok ulusal ve uluslararası film festivalinde gösterilen ‘Bunu Gerçekten Yapmalı Mıyım?’ adlı sinema filminin ortak yapımcılığını üstlenmişti. 2009 ve 2010 yılları arasında Türkiye’nin Diyarbakır, Şanlıurfa, Kars, Adana, Antalya, Bursa ve İstanbul gibi pek çok şehrinde fotoğraf sergileri açtı.
Şimdi sıra Goethe Instıtut ve İstanbul Üniversitesi Dil Merkezi işbirliğiyle açılan ‘Türkiye’den İnsan Manzaraları’nda. Dieter Sauter’in Türkiye’yle olan bağı tamamen tesadüf eseri kurulmuş. 1991’de Bavyera Televizyonu’nda muhabir olarak çalışırken, bir iş için Türkiye’ye gönderilmiş. Döneceğini düşünürken, süre gittikçe uzamış. Aklında ne İstanbul’da biraz daha kalmak ne de şehre yerleşmek var. Hatta tam bir sene boyunca otelde kalmış. Bir sene sonra eve çıksa da, bundan 10 sene evveline kadar Almanya’da bir evi daha varmış, boş dursa da elinden kaçırmamak için senelerce kira verip durduğu... Bir gün dönerim düşüncesi varmış demek ki hep.
YÜZLERCE BELGESEL ÇEKTİ
Şehre yerleştikten sonra, başta İstanbul sonra tüm Anadolu, Sauter’i içine çekmiş anlaşılan. 1992’den 2005’e kadar İstanbul’daki ARD Stüdyosu’nun yöneticisi olarak, Türkiye ve İran haber alanında görev yaptı. Aynı sürede bölgede 50’ye yakın belgesel film çekti. İran’ın günümüz tarihi, şehirleri ve gelişiminden Bizans, Selçuklu ve Osmanlı İmparatorlukları’nın tarih ve kültürüne, Van Gölü’nden İstanbul’un adalarına, Türkiye hakkında seyahat günlüklerinden Türkiyeli sanatçı ve tasarımcıların yaşam öykülerine kadar birçok konuya el uzattı belgeselleriyle.
2005’ten beri de serbest yazar, gazeteci ve fotoğrafçı olarak çalışıyor ve İstanbul’da yaşamaya devam ediyor. O, kendi için böyle bir değerlendirme yapamayacağını söylese de, biz söyleyebiliriz ki, Sauter adeta bir Türkiyeli olmuş. Yüzünde bolca kahkaha, yaklaşımında büyük sıcaklık var. Türkçesi, Türkiye’de yaşayıp gününü 50 kelimeyle bitiren birçoklarını utandıracak kadar iyi. Türkiye sizi değiştirdi mi, diye sorduğumuzda şöyle yanıtlıyor:
“Umarım değiştirmiştir. Bir insan bunca yılda değişmemişse, durum kötü demektir. Aynı Bertolt Brecht’in yıllar sonra yolda karşılaştığı arkadaşı ‘ne kadar güzel, hiç değişmemişsin’ deyince, korkuya kapılması gibi.” Gelelim sergiye... Goethe-Institut Istanbul ve İstanbul Üniversitesi Dil Merkezi Sanat Galerisi işbirliğiyle açılan ‘Türkiye’den İnsan Manzaraları’ sergisinin, iki ayrı fotoğraf serisinin aynı başlık altında toplanmasıyla meydana geldiğini düşünün. Biri, İstanbul Haliç’teki büyük bir inşaatta çalışan işçilerin; ötekiyse, Almanya’ya gidip orada evlenebilmek için İstanbul’daki Goethe Enstitüsü’nde Almanca öğrenimi gören kadınların portreleri. İnşaat işçileri, Türkiye’nin çeşitli bölgelerinden geliyor ama ilginçtir, kaynakçılar veya beton işçileri genellikle aynı şehirden çıkıyorlar.
Kadınlar ise Doğu’daki köylerden ve Türkiye’nin batısındaki şehirlerden geliyor. Birçoğu uzun yıllar sonra ilk defa tekrar okul sıralarında oturuyor. Birbirlerine yardım ediyor, hatta bazıları Almanya’daki hayatları için destek grupları oluşturuyor. İşçilerin fotoğrafları 2006 ile 2007 yılları arasında çekilmiş. “Sanki birçok işçi objektifi yadırgar gibi duruyor” deyince biz, Sauter sözü devr alıyor; “Çünkü kimse onları önemseyip de fotoğraflarını çekmemiş.
Bana diyorlardı ki ‘çok önemli ve güzel insanlarımız dururken, neden inşaat işçilerinin fotoğrafını çekiyorsun?’ Benim için onların yüzleri, birçok sunucu, yahut 18 kere estetik geçirmiş yüzden daha güzel.” Üstelik onlarla çalışmak Sauter için çok daha kolaymış. Çünkü gözlerini bir an için işten kaldırıp, hiç poz vermeden doğrudan kameraya bakıyorlar. Tek sıkıntı; ‘iyi bir portre çekmek sekiz saat bile alabilir’ diyen Sauter’e ‘şipşakçı’ gibi davranıyor, hemen sıkılıyorlarmış. Kadınların fotoğraflarıysa, 2008 ve 2009 yılları arasında, daha çok dersler sırasında çekilmiş. Sanatçı diyor ki, “Daha makinayı çantadan çıkardığımı gördüklerinde poz veriyorlardı. Halbuki ben bunu istemiyordum ama kendilerine engel olamıyorlardı.”