Akdeniz’in inci tanesi Mayorka!

AVRUPA cehennem sıcaklarıyla boğuşurken, ben küçük bir kaçamak yapıp Mayorka’ya kısa bir tatile gittim. İspanya’ya bağlı Balear Adaları’nın en büyüğü ve Akdeniz’in incisi olan Mayorka; Arap, Roma, İspanyol ve Katalan kültürlerinin iç içe geçtiği çok eski bir tarihe ve muazzam bir kültüre sahip. Mayorka gezimize adanın ve Balear Adaları özerk topluluğunun başkenti olan Palma’dan başlayalım. Palma, Mayorka’nın kültürel merkezi sayılıyor. Palma’nın ara sokaklarını keşfetmek her zaman çok keyifli, özellikle eski şehir merkezinin sokaklarının her bir köşesinde olukça etkileyici tarihi detaylarla karşılaşmanız mümkün. Palma’ya girer girmez karşınıza çıkacak kaçınılmaz ilk görsel ‘Maria Palma Katedrali’ (La Seu Katedrali olarak da biliniyor). Bu gotik katedral gerçekten de iç ve dış görünüşüyle görülmeye değer ve Palma’nın silüetinde göze çarpan en güzel eserlerden biri. Palma Katedrali’nin tarihi: Palma Katedrali yani La Seu’nun tarihi, Mayorka’yı Araplardan alan Kral I. Jaume Mayorka Adası’na doğru yelken açarken başlıyor. Yelken açtıkları anda aniden çıkan kuvvetli bir fırtına sırasında, gemi ve denizci filosu dalgalı denizle savaşırken büyük bir tehlike altına giriyor. Genç Kral I. Jaume de bunun üzerine eğer güvenli bir şekilde adaya çıkarlarsa burada devasa bir katedral inşa edeceğine yemin ediyor ve sözünü de tutuyor.

MUHTEŞEM BİR GÖRSEL
1230 yılı başlarında inşasına başlanan Katedralin inşaası yaklaşık 400 yıl devam ediyor. 1851 yılına gelindiğinde ise, yaşanan bir deprem sonrasında Katedralin batı cephesi çöktüğü için inşaatına yeniden başlamak zorunda kalıyorlar. Daha sonraları ise meşhur Katalan mimar Antoni Gaudi tarafından Katedralin şu anda ki son haline ufak tefek dokunuşlar yapılmış, iyi ki de yapılmış. Katedral Gaudi’nin de dokunuşuyla muhteşem bir görsel haline gelmiş. La Almudaina Kraliyet Saray’ı: Pek çok kültürün etkisi altında kalan İspanya’da, çeşitli medeniyetlere ait eserleri görmek mümkün. İslami bir kale olan ve hemen katedralin karşısında bulunan La Almudaina Kraliyet Sarayı, devasa duruşu, iç avlularının bahçelerinin güzelliği ve süs havuzları ile en az Katedral kadar görkemli bir yapı. 11. yüzyılda bölgeyi fetheden Araplar, buraya yerleşmeye başlamış. Müslüman halifeler tarafından yaptırılan saray, 1309 yılında James II tarafından yeniden inşa edilmiş. 1300’lü yıllarda kraliyet sarayı olarak kullanılan La Almudaina, günümüze kadar sağlamlığını mükemmel bir şekilde koruyabilmiş...

KRALLARIN DİNLENME YERİ
Bellver Kalesi: Bellver Kalesi de 1300’lü yıllardan bu yana ayakta kalmayı başarabilen muhteşem tarihi yapılardan. Surlarla çevrili kale, dairesel tasarımı ile dikkatleri üzerine çekmeyi başarıyor. Aynı zamanda Palma’nın Katedralden sonra en çok fotoğraflanan simgesel yapılarından birisi. Kale Palma eski şehir merkezine arabayla yaklaşık 10 dakika uzaklıkta ve konumu itibarıyla hemen hemen tüm Palma’nın görünümüne hâkim. Kalenin üç küçük bir büyük silindirik kulesi bulunuyor. Eski zamanlarda krallar burayı dinlenme yeri olarak kullanmış sonraları zindan olarak kullanılan kale şimdilerde ise tarih müzesi olarak hizmet veriyor.

RENGARENK BİNALARLA ÇEVRİLİ
Plaza de Mayor Meydanı: Palma’ya gelen turistlerin ilk uğrak yeri olan bu meydan, eski şehrin ortasında yer alan rengarenk binalarla çevrili klasik bir İspanyol meydanı. Bu meydana dar ara sokaklardan ve kemerli alt geçitlerden geçerek ulaşıyorsunuz. Meydan içerisinde birçok kafe, restoran ve hediyelik eşya satan dükkânları barındırıyor.

BULUŞMA NOKTASIYMIŞ
Arap Hamamları: Plaza de Mayor’dan aşağı doğru yürüyerek ulaşacağınız Can Serra caddesinde bulunan Arap hamamlarını da mutlaka ziyaret etmelisiniz. Eski bir villanın yüksek bahçesine kurulu bu hamamlar eski dönemlerde hem yıkanma, hem de buluşma noktası olarak kullanılmış. Palmiye ve kaktüs ağaçlarıyla süslü orta avlusu ve sokağın üstünden geçen üst geçidi ile inanılmaz görsellikte güzel bir yer.

MAYORKA GEZİSİNİN OLMAZSA OLMAZI
Tren de Soller’: Bu nostaljik tren yolculuğunun büyüleyici cazibesine kapılmamak gerçekten de elde değil!. Üstelik, bunun için bir tren fanatiği olmanıza da gerek yok ‘Tren de Soller’ ile tarihi ve nostaljik bir yolculuğa çıkmaya ne dersiniz? Tarihi yüz yıldan daha da eski Tren de Soller ( Eski renginden dolayı yerli halk tarafından kullanılan ismi ‘Kırmızı Yıldırım’ dar hatlı demiryolundaki nostaljik tarihi trenin adı. ‘Kırmızı Yıldırım’ ismi sizi şaşırtmasın; aslında tren ne kırmızı renkte ne de hızlı bir tren tam tersi genellikle 30 km/s’nin oldukça altında bir hızla yol alıyor. Palma de Mallorca’dan, Soller’e doğru muhteşem manzaralar eşliğinde Tramuntana Dağları arasında kıvrıla kıvrıla giden bu demiryolu hattı, 400 metre rakımlı, 13 tünelli ve sayısız virajlı 27 kilometrelik bu yolu yaklaşık bir saatte katediyor. Tren başlangıçta, Serra de Alfabia üzerinden, muhteşem zeytinlikler, badem bahçeleri ve yol boyu uzanan portakal ağaçları eşliğinde Bunyola’ya gidiyor. Daha sonrasında çok sayıda dar köprüden ve 52 metre uzunluğundaki Cinc Ponts viyadüğünden geçerek rotanın en yüksek noktasında, dağların ortasında yaklaşık 5 dakika duruyor. Yani bu cennet manzarayı kaçırmamak için fotoğraf makinenizi hazır tutmanız gerekiyor çünkü bu noktada gerçekten inanılmaz bir manzaraya şâhitlik edeceksiniz. Pitoresk köyler ve el değmemiş doğal güzelliklerin büyüsünü keşfederek devam eden yolculuğunuz sonrasında Soller kasabasına ulaştığınızda ise prensipte artık iki seçeneğiniz var: Soller’de biraz dolaşabilir ve sonra geri dönebilirsiniz (ki bunu hiç önermem çünkü buraya kadar gelmişken en azından ikinci seçeneği mutlaka değerlendirin derim) ya da nostaljik tren yolculuğunuzu biraz daha uzatıp nostaljik tren ile aynı yaştaki Tramvia de Soller (Soller Tarihi Tramvay) ile Port de Soller’e gidebilirsiniz...

ÇOK GÜZEL KOYLARI GEZEBİLİRSİNİZ
Soller ve Port de Soller: Sollerin ünü, portakalları, zeytinleri ve şaraplarından geliyor. Soller’in merkezinde ki meydanda Sant Bartomeu kilisesi, kafeler ve restoranlar bulunuyor. Kasabanın en hareketli noktası da aslında burası. Kasaba o kadar küçük ki sokaklarında biraz turladıktan sonra Port de Soller’e giden tarihi tramvaya binebilirsiniz. Bu tramvay kasabanın tam içinden geçerek, geniş limon bahçeleri ve yemyeşil manzaralar eşliğinde birkaç dakika içerisinde Port de Soller iskelesine ulaşıyor. Burası Sollerin sahili küçük ve şirin bir yer. Buradan birçok noktaya feribot seferleri düzenleniyor. Denizin ve güneşin keyfini bu sahilde çıkarabilir veya bot turlarıyla çok güzel koylara gidebilirsiniz. Ben tüm bu seçeneklerden, şehir otobüsüyle çok güzel bir dağ köyü olan Deia köyüne gitmeyi tercih ettim. Tren de Soller, Nisan ayından ekime kadar, Palma ve Soller’den günde beş kez sefer sunuyor. Kasım ile mart ayları arasında ise günde sadece dört sefer sunuluyor. Tren hareket saatlerini www.trendesoller.com web sitesinden kontrol edebilirsiniz. Gidiş-dönüş ücreti, tarihi tramvay ile Port de Soller dahil olmak üzere 32 Euro.
Önemli bir ipucu: ‘Kırmızı Yıldırım’ son yıllarda turistler arasında oldukça popüler bu nedenle, trende yer bulmak için kalkış istasyonuna zamanından önce gitmenizi tavsiye ederim.

PABLO PICASSO’NUN KÖYÜ
Deia Köyü: Port de Soller’den yaklaşık 20-25 dk süren macera dolu bir yolculuktan sonra (yollar o kadar dar ve sert virajlı ki, bu yolu mutlaka bir bilenle gidin derim bizim otobüs şoförü gibi bu yolu ezbere bilmesine rağmen bütün yolu korna çalarak tamamladı!) Tramuntana dağlarının merkezinde ki bu küçük dağ köyü, yaklaşık 700 nüfusu ile Mayorka’nın en küçük köylerinden ve tüm adanın belki de en güzel köylerinden biri. Pablo Picasso burada yaşamış, Michael Douglas ve Pierce Brosnan gibi tanınmış aktörler de dahil olmak üzere 20. yüzyılın başından beri çok sayıda ünlü ve sanatçının buraya yerleşmesinin sebebi de bu olmalı. Deia’nın diğer bir özelliği de ‘Mayorka’nın Sanatçı Köyü’ olarak adlandırılması. Muhteşem bir doğa ile çevrili küçük ama çok güzel ‘Cala Deia Koyu’ dinlenmek ve kafa dinlemek için ideal bir yer.

CHOPIN BURADA YAŞAMIŞ
Valldemossa Kasabası: Yine Tramuntana Dağları ve yine inanılmaz güzellikte bir dağ kasabası; ‘Valldemossa’ adını, bir zamanlar ülkenin birkaç bölgesine sahip olduğu söylenen Moor Musa’dan alıyor. Valldemossa kasabası da Deia Köyü gibi Mayorka ziyaretinde deniz ve partinin yanı sıra biraz da tarih, doğa, zengin kültürel miras deneyimi yaşamak isteyenlerin tercih edebileceği çok güzel bir dağ kasabası. Aslında yolu biraz zahmetli daha doğrusu bir dağ kasabası olması nedeniyle yolları dar ve sık virajlı!. Emniyet açısından bence bu bölgeyi ve zor yollarını tanıyan birileri ile gidilmesi daha mantıklı. Ben de bu yüzden buraları ziyaretimde şehirler arası otobüsleri kullanmayı tercih ettim hem güvenli hem de oldukça ucuz, Deia’ya ve Valldemossa kasabasına bilet ücreti sadece 4 Euro. Valldemossa kasabası gidiş saatlerine bağlı olarak Palma’dan otobüsle yaklaşık 35 dakika uzaklıkta. Dağların üzerine kurulmuş bu kasaba, ayrıca adanın en yüksek kasabası olması konumuyla da Mayorka’nın büyüleyici manzarasına sahip. Bu kasabayı özel kılan nedenlerden biri de, ünlü besteci Frederic Chopin’nin burada yaşamış ve ölümsüz bestesi ‘Prelude’ü burada bestelemiş olması.