Güncelleme Tarihi:
SON 5 yılda Avrupa’da ekonomik sorunlar, yaşam standartlarındaki düşüş ve göç krizi gibi çeşitli faktörlerin etkisiyle aşırı sağ hareketlere yönelik halkın desteğinde artış yaşandı. Bu destek hem Avrupa ülkelerindeki genel seçimlerde hem de 6-9 Haziran’da düzenlenen AP seçimlerinde kendini gösterdi. Hırvatistan, Finlandiya, Macaristan, İtalya, Hollanda, Slovakya ve İsveç’te ya iktidar ya da iktidar ortağı olmayı sürdüren aşırı sağ partiler, AP seçimlerinde ise oy oranlarını artırarak birçok ülkede birinci veya ikinci parti konumuna yerleşti. Bu partilerden biri olan AfD, son seçimlerde 2019’daki seçimlere kıyasla oy oranını neredeyse yüzde 5 artırdı ve oyların yaklaşık yüzde 16’sını alarak Almanya’nın en büyük ikinci partisi oldu. Brüksel merkezli düşünce kuruluşu Martens Centre direktörlerinden Dr. Peter Hefele, Almanya’daki eyalet seçimlerinde de başarısını sürdüren AfD’ye yönelik desteğin artma nedenleri ile bu seçim sonucunun Avrupa’ya olası yansımalarına ilişkin AA muhabirinin sorularını yanıtladı.
‘GÖKTEN ZEMBİLLE İNMEDİ’
“Aşırı sağ sadece Almanya’da değil, Avusturya, Fransa, İtalya ve İspanya dahil Avrupa genelinde yükseldi. Özellikle 2015’te Suriye’den Avrupa’ya doğru başlayan göç dalgasından beri aşırı sağ partilere destek arttı. AfD’nin elde ettiği başarıda da bu durum etkili oldu. Bu başarı, gökten zembille inmedi. Alman seçmenin AfD’ye yönelmesinin nedenleri arasında göç, kamu güvenliği, ekonomik kaygılar gibi konular yer alıyor. Öte yandan ülkenin doğusu ve batısı arasındaki seçmen davranışını etkileyen siyasi kültür farkı da önemli nedenler arasında. Yeniden birleşmeden 30 yıl sonra bile, eski Batı Federal Cumhuriyeti ve eski Doğu Almanya’da farklı bir siyasi kültür olduğunu açıkça görebiliyoruz. Ülkenin doğusunda yaşayan insanlar kendilerine çoğu zaman eşit muamele yapılmadığını, ülkenin batısı tarafından ne yapmaları ve ne düşünmeleri gerektiğinin dikte edildiğini hissetti. Bu durum ülkenin doğusu ve batısındaki seçim sonuçlarına da yansıdı. Bu tür bir bölünme, her ne kadar şikâyet etsek de devam edecek ve ne tür siyasi tedbirler alınırsa alınsın ortadan kalkmayacaktır.”
‘EKONOMİK KAYGILAR ÖN PLANDA’
“Seçim sonuçlarına göre AfD’nin en fazla oyu aldığı yaş grubunda gençler var. Gençler aşırı sağ partileri milliyetçi veya ırkçı saiklerle değil, ekonomik sorunlar ve gelecek kaygıları nedeniyle destekliyor. Bu kuşakta ekonomik beklentiler konusunda çok fazla belirsizlik var, siyasi süreçte seslerini duyuramıyorlar. Yeni jenerasyon, merkez partilerin endişelerini çözeceğine inanmadığı için aşırı sağ partilere yöneliyor. Bunun önüne geçmek için iktidarın uzun vadeli istihdam ve konut sorununu çözecek adımlar atması gerekiyor. Aşırı sağ partilerden daha ikna edici seçenekler sunmalı ve onları geri kazanmaya çalışmalı.”
‘GELECEK 5 YIL ÇOK ZOR OLACAK’
“AP seçimlerinde merkez partiler galip gelse de bölünmüş olmasına rağmen aşırı sağ partilerin çok daha güçlü olduğu bir parlamento gerçeğiyle baş etmek zorundalar. Aşırı sağın güçlenmesi aynı zamanda özellikle AB içinde kararların verilmesini de zorlaştıracak. AB’nin diğer ülkelerle ticaret anlaşmaları olmak üzere genişleme ve göç politikaları üzerinde etkileri olacak. Özellikle genişleme konusunda Avrupa toplumunda bölünme var. Çalıştığım Martens Centre düşünce kuruluşunun 27 üye ülkede yaptığı anketin sonuçları, halkın yalnızca yüzde 20’sinin genişlemeden yana olduğunu gösteriyor. Bu çok büyük bir zorluk olacaktır çünkü AB’nin aday ülkelerdeki bölgelere ve Batı Balkanlar’a verdiği sözler, 20 yıldan daha eskiye dayanıyor. Bu da genişleme konusunda her türlü ilerlemeyi çok zorlaştıracaktır. Bence önümüzdeki 5 yıl AB tarihindeki en zor yıllar olacak. Geçmişte de çeşitli krizler yaşadık ama bence hiçbiri bu kadar şiddetli olmadı ve bu durum sadece kutuplaşma gibi iç faktörlerle ilgili değil. Tüm jeopolitik koşullar dramatik şekilde değişti.”
Rusya ve Çin’in yanı sıra Türkiye gibi aktörlerin de küresel güç olarak yükseldiğine işaret eden Hefele, gelecek dönemde ekonomi, iklim krizi ve Transatlantik ilişkiler gibi konuların da AB’nin karşı karşıya kalacağı zorluklar arasında yer alacağını belirtti.
‘DEĞİŞİMİN HABERCİSİ’
Almanya’nın doğusunda yer alan Thüringen ve Saksonya eyaletlerinde 1 Eylül’de yapılan seçimlerde aşırı sağcı AfD, Thüringen’de oyların yüzde 32,8’ini alarak birinci, Saksonya’da ise yüzde 30.6 oy oranıyla ikinci oldu. AfD’nin bu yükselişi Avrupalı siyasetçileri de endişelendirdi. Çekya Başbakanı Petr Fiala, ‘radikal ve aşırıcı partilerin yükselişinin’ hem Almanya hem de Çekya için iyi olmadığını ifade ederken, AfD’nin başarısını Avrupa’da ‘giderek artan bir endişe kaynağı’ olarak nitelendirdiği kontrolsüz göçle ilişkilendirdi. AP’deki Sol grup üyesi Fransız milletvekili Manon Aubry ise seçim sonuçlarının, Almanya ve Avrupa’daki ‘kutuplaşmış siyasi manzarayı yansıttığı’ görüşünde. Parlamento’daki liberal Avrupa’yı Yenile (Renew Europe) grubunun lideri Valerie Hayer, seçimlere ilişkin ‘Almanya için kara bir gün, Avrupa için de kara bir gündür’ yorumunu yaparken, Çekyalı bağımsız milletvekili Ondrej Dostal bu sonuçların “AB genelinde benzer bir değişimin habercisi olabileceği” uyarısında bulundu.