Celal ÖZCAN / BERLİN - Fotoğraf: Reuters
Oluşturulma Tarihi: Ocak 19, 2019 10:59
Yabancı ve İslam karşıtı parti AfD, önceki gün Berlin’de parlamento restoranında basına bir davet düzenledi. Resepsiyona tek yabancı gazeteci olarak katıldım.
AfD’nin parlamento basın sözcüsü Christian Lüth kapıda karşılarken, parti parlamento grubu müdürü Bernd Baumann beni, “Aah Hürriyet geldi. Gerçi Hürriyet bizim hedef kitlemiz değil, ama en çok okunan yabancı gazete” diye tanıttı.
Daha önce de AfD’nin kurucusu ve eski başkanı Bernd Lucke’yle söyleşi yaptığımızı, bir güven temeli oluştuğunu anlattı.
AfD’nin basın daveti Alman iç istihbarat servisinin AfD’yi ülke çapında izleme kararı almasından bir gün sonraya denk gelmişti.
İçeride donuk bir hava hakimdi.
Başlar öne düşmüştü.
Parlamentodaki konuşmalarda o meydan okuyan, hararetli, kavgacı AfD üslubundan pek eser yoktu. Onun yerini, sakin, sessiz ama gözden kaçmayan tedirgin bir hava almıştı.
AfD Grup Eşbaşkanı Alice Weidel, etrafını çevirmiş partili milletvekillerinin meraklı sorularını yanıtlamaya çalışıyordu.
*
Daha sonra AfD’nin keskin üslublu lideri Alexander Gauland ve aşırı sağ kanadın başı Björn Höcke sessiz sedasız içeri girdiler. Davet, AfD üzerine bir
film gösterisiyle başladı.
Seçim zaferi akşamı Alexander Gauland’ın zafer çığlıkları ve alkışlar arasında mikrofona çıkarak, “Merkel’i ve ötekileri avlayacağız. Ülkemizi ve halkımızı geri alacağız” dediği, Alice Weidel’in parlamento kürsüsünden, ‘hesap soracağız’ anlamında, elindeki yazılı metin kağıdını kürsüye vuran kesitler sahneye geldi.
Parlamentoya üçüncü güçlü parti olarak girmekten büyük cesaret alan AfD, Almanya’da siyasi partilerin mümkün olduğunca kavgadan uzak durmaya çalıştığı üslubu, ülkenin tarihi geçmişi üzerine tabuları yavaş yavaş yıkmak istiyordu.
Libaral kanadı temsil eden Gauland, “Hitler ve Naziler bin yılı aşkın muzaffer Alman tarihinde sadece bir kuş pisliğidir” diyerek, aşırı sağ kanadın sözcüsü Björn Höcke,
Berlin’deki Yahudi soykırım anıtını ‘utanç anıtı’ olarak niteleyerek bunun açık işaretlerini vermişlerdi.
Ama şimdi ülkenin iç istihbarat servisi, Gauland, Höcke ve gençlik teşkilatı Genç Alternatifler’i ‘Şüpheli vaka’ olarak derecelendiriyordu.
Gauland ve Höcke şimdi iç istihbaratın takibi altındaydı.
Telefonları bile dinlenebilecekti.
*
AfD’de tedirginlik vardı.
Ayaküstü Gauland ile konuşma fırsatı buldum.
Çok sakindi.
Bir üst düzey AfD’li, “Hürriyet’in logosunun altında ‘Türkiye Türklerindir’ diye yazıyormuş. Biz de ‘Almanya Almanlarındır’ deyince kıyamet kopuyor” dedi.
Kendisine, Almanya’da milliyetçiliğin karanlık bir tarihi geçmişe sahip, tehlike yüklü olduğunu söyledim.
Meclis Hukuk Komisyonu Başkanı Stephan Brandner’le bir süre ayaküstü sohbet ettim.
AfD’liler şöyle diyor;
“Parlamentoda temsil edilen bir partiyi Alman iç istihbaratı izlemeye alıyor. Böyle bir şey Türkiye’de olsa, Almanya’da, ‘Demokrasiye darbe’ diye kıyamet kopardı. Ama burada olunca gayet normal karşılanıyor.”
Bir başka örnek;
“Hükümetin büyük ortağı Hıristiyan Birlik grup başkanvekili olan Stephan Harbarth Almanya’nın en yüksek yargı organı Anayasa Mahkemesi’ne seçildi. Şimdiki Anayasa Mahkemesi Başkanı Andreas Vosskuhle 2020’de görevi bırakınca, yerine Stephan Harbart oturacak. Türkiye’de Cumhurbaşkanı Erdoğan Anayasa Mahkemesi’nin başına birini atasaydı, ‘Yargı bağımsızlığına darbe’ diye burada kıyamet kopardı.”
AfD’liler çifte standartı kurban rolüne girerek, kullanmaya çalışıyorlar.