Celal ÖZCAN / BERLİN - Fotoğraf: Arşiv
Oluşturulma Tarihi: Şubat 26, 2019 10:32
Dünya son zamanlarda derin huzursuzluklara sahne oluyor. Siyasi literatürde Doğu-Batı ayrımı artık tarihe karıştı. NATO müttefikleri bile kendi aralarında kavgalı. Bir zamanlar sırtını ABD’ye yaslayan Avrupa, şimdi ABD’yle çatışıyor. Ülkeler için kim dost, kim düşman ayırt etmek zorlaştı.
BU ayrışma sadece ülkeler arasında değil, ülke içinde de giderek derinleşiyor. İktidarlardaki yerleşik siyasi partiler, siyaset sahnesinden silinme tehlikesiyle karşı karşıya. Artık milliyetçi sağ veya sol popülist partiler siyaseti belirliyor.
Bu gelişmeleri sadece, “Dünyanın çivisi çıktı” diye açıklayamayız.
Huzursuzluğun asıl sebebi, artan adaletsizlik duygusu.
Almanya, dünyanın en zengin ve en adil ülkeleri arasında.
Ama ne kadar adil?
Otomobil devi VW’yi dizel skandalıyla krize götüren şirketin menejeri 2 milyon Euro emekli maaşı ve 8 milyon Euro ikramiye alıyor.
Ama asgari saat ücreti 8.84 Euro.
*
Almanya’da SPD’nin 2017 seçimlerinde başbakan adayı Martin Schulz,
seçim kampanyasını ‘Şimdi Adalet Zamanı’ sloganıyla başlattı.
“Bir menejerin bir çalışandan 200 kat daha fazla kazandığı bir ülkede adalet duygusu zedelenmiştir” diyen Schulz, anketlerde birden SPD’nin oylarını yüzde 35’lere çıkardı. Ama Schulz, sosyal adalet talebinin içini dolduramadığı için seçimi kaybetti.
Almanya’da yapılan araştırmaya göre halkın yüzde 39’u “Adaletsizlik arttı” diyor. “Almanya 10 yıl öncesine göre daha adil” diyenlerin oranı sadece yüzde 15.
Alman istatistik dairesinin araştırmasına göre 15.5 milyon insan Almanya’da yoksulluk tehlikesi altında.
Oysa ülkede işsizlik oranı yok denecek kadar az. Her yıl istihdam sayısı artıyor. İşsiz sayısı azalırken, yoksulluk tehlikesi büyüyor.
Nedeni ‘ucuz iş’.
Düşük maaşla ömür boyu çalışan biri emekli olduğunda emekli maaşıyla geçinemiyor. Onun yaşam masrafını sosyal devlet çalışanların sırtından karşılıyor.
“Emekli olunca sosyal yardıma muhtaç kalmayayım” diye düşünen insanlar ek hayat sigortası yaptırıyor. Ama emekli olunca, maaşından vergi kesiliyor.
İnsanların kendi ayakları üzerinde durma isteği törpüleniyor.
Zengin-fakir arasındaki makas açılıyor.
Sendikaya yakın Alman Ekonomi ve Sosyal Bilimler Enstitüsü’nün (WSİ) araştırmasına göre ülkede nüfusun yüzde 10’u servetin yüzde 70’ine sahip. Toplumsal bütünlük zenginle fakir arasında derinleşen açığı kapatmaktan geçiyor.
*
Ülkeler arasındaki çatışmaların altında da aynı adaletsizlik yatıyor.
Zengin ülkeler, diğer ülkeleri aynı göz hizasında görmüyor.
Onlardan sadece itaat bekliyor.
“Sen benim kararlarıma uyacaksın” diyor.
Almanya, başka ülkelerden sınır dışı etmek istediği vatandaşını almasını istiyor. Ama kendisine gelince, yan çiziyor.
En büyük sorun ‘dış ticaret’ adaletsizliği. Sanayi ülkeleri ‘serbest ticaret’ adı altında başka ülkelere mümkün olduğu kadar fazla mal satmaya, ama o ülkelerden mümkün olduğu kadar az mal satın almaya çalışıyor. 2017’de Almanya’nın Türkiye’ye ihracatı 19.1 milyar dolar. Ama Türkiye’den ithalatı 13.8 milyar dolar. Türkiye aleyhine açık 5.3 milyar dolar. 2018’de bu açık azaldı ve 2018’in ilk 11 ayında yaklaşık 4 milyar dolara düştü. Açık bir türlü kapanmıyor.
ABD ile Almanya arasında ‘ticaret kavgası’ da aynı sebepten kaynaklanıyor.
Trump, Alman otomobillerine gümrük vergisi koymakla tehdit ediyor. Sebebi, Almanya ile ABD arasındaki dış ticaret açığı Amerika’nın aleyhine 15 milyar dolar.
*
Sadece ticarette mi?
Güvenlikte de adaletsizlik çatışması var. Batı ülkeleri müttefiği olduğu Türkiye’den Suriyeli mülteci gelmemesi için sınırlarını sıkı kontrol etmesini istiyor. Ama Türkiye sınırını güven altına almak için Suriye’de güvenli bölge isteyince, buna karşı çıkılıyor.
Dünyanın daha fazla çivisinin çıkmasını istemiyorsak, daha fazla adalete ihtiyaç var.