Güncelleme Tarihi:
*
ENAR’ın raporunda göçmenlerin, göçmen kökenlilerin, Yahudilerin ve Müslümanların yanı sıra bu ülkelerde yaşayan ‘gerçek demokratların’ tedirginliğini artırıcı bir dizi ‘gerçeklere’ de dikkat çekilmektedir.
Avrupa’daki yabancı düşmanlığı, kurumsal ve bireysel ırkçılık yüzünden göçmen kökenliler iş piyasasında dışlanıyor, ayrımcılığa uğruyor ve düşük ücretle çalıştırılıyor.
Özellikle de göçmen kökenli kadınlar.
İş dünyasında yıllardır yaşanan ‘cinsiyet eşitsizliğinden’ en çok göçmen kökenli kadınlar etkileniyor.
*
ENAR’ın raporunda ırkçı, kin ve nefret suçlarının önemli bir bölümünün ilgili makamlar, birimler ve emniyet görevlileri tarafından ‘bilinçli olarak kayıtlara geçirilmediği’ de yer alıyor.
Özellikle de ırkçı ve nefret suçlarının araştırılması, kayda geçirilmesi ve soruşturulması aşamalarında, yargılama sisteminde buram buram ırkçılık kokan ön yargılarla dolu yaklaşımlar sergilendiği de.
Tabii buna bir de ‘nasıl olsa üzerine gidilmeyecek’ diye düşünen göçmen kökenlilerin şikâyette bulunmadıkları eklenirse, kayıtlara geçmeyen ırkçı, kin ve nefret suçlarının resmi verilerden çok daha yüksek olduğu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.
Bu yalnız Almanya’da değil, diğer AB ülkelerinde de böyledir.
Aslında bu hiç de yeni bir olgu değildir.
Bu, yıllardır bilinmektedir.
Ancak işte bu gerçek, son raporla yeniden resmi kayıtlara da geçmiştir.
ENAR, bu raporu ‘Adalet uçurumu: Avrupa genelinde cezai adalet sisteminde ırkçılık yaygın’ başlıklı bir basın bildirisiyle kamuoyuna duyurdu.
ENAR Başkanı Karen Taylor, “Irkçılık kaynaklı şiddet içeren suç sayısında artış olmasına rağmen, AB ülkelerinde ceza yargılaması sistemleri ırkçı suçların mağdurlarını korumada başarısız” diyor.
Yani AB adalet makamlarının ‘sınıfta kaldığını’ söylüyor bir yerde.
Karen Taylor, “Eğer Avrupa’daki ırkçı, nefret ve kin suçlarının kurbanları için ırkçı adalet hakimse, ceza yargılama sisteminde önemli değişikliğe ihtiyacımız var” diyor.
Ve AB üyesi ülke hükümetleri ile ilgili kurum ve kuruluşlara, adalete güven kaybının engellenmesi için zaman kaybetmeden harekete geçip gereken adımları atma çağrısında bulunuyor.
Bunu, bu ülkelerde yaşayan göçmenler ve göçmen kökenli insanlar da talep ediyor.
Demokrasi, özgürlük, eşitlik ve hukuk devleti sevdalısı tüm demokrat Avrupalılar da.
Şu andaki ön yargılı davranışları, tutumları, yaklaşımları ve uygulamaları duyunca, okuyunca, görünce ben de kendi kendime “Adaletin bu mu Avrupa?” diye söyleniyorum.
Hatta isyan ediyorum.
Ahmet KÜLAHÇI / Fotoğraf: Arşiv