Güncelleme Tarihi:
Eğer Cumartesi Günü yapılan toplantıya katılmamış olsaydık canlı yayında AB ile ilgili oldukça karamsar açıklamalar yapabilirdik. Çünkü Türkiye'nin bu alandaki hali pek parlak değil şu sıralar.
Ak Parti ile ilgili anti-demokratik kapatma denemeleri, her geçen gün daha fazla Kuzey Kore liderlerini bize hatırlatan "Kim İl Baykal pardon Deniz Baykal" ve CHP'sinin Türkiye'yi muhalefetsiz bırakan tutumu, son iki yıldır duraksayan AB reformları, hala kaldırılmamış bir 301. madde, son ayların talihsiz bir şekilde sürdürülen "türban tartışması" ve daha nice olumsuz gelişme nedeniyle Türkiye'nin AB Üyelik Süreci söz konusu olduğunda olumlu bir şeyler söylemek mümkün olmamakta.
Neyse ki Ak Parti kendi başına gelen son anti-demokratik uygulama nedeniyle şu anda AB konusunda tekrardan oldukça aktif bir hale geldi ve biz de Türkiye AB reformları konusunda ileri adım atacağı için sevinir olduk.
Ancak unutmamak lazım. Sarkozy gibi bir magazin liderinin öncülüğünde AB Dönem Başkanlığı'nı üstlenmeye hazırlanan Fransa hepimizi kızdıracağa benziyor. Bunun yanı sıra "Kıbrıs'ta Barış ve Çözüm" açısından KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat'ın da belirttiği gibi yakalanan son şans aslında Ankara'da güçlü bir AB yanlısı hükümetin varlığını da gerektirmekte. Tutarlı bir Kıbrıs Politikası'na sahip Ak Parti Hükümeti ise şu sıralar kendi derdi ile meşgul. MHP ya da CHP gibi partilerin Kıbrıs'a yönelik "olan ya da olmayan" politikalarından da bir hayır beklenemeyeceğinden tek umudumuz bu parti yasaklama krizinin en az zararla atlatılması!
İşte böyle bir dönemde İsveçli eski Avrupa Komisyonu Komiseri (eski bakan ve büyükelçi) sosyaldemokrat Anita Gradin, İsveçli sosyaldemokrat Avrupa Parlamentosu milletvekili Göran Farm, İsveçli hristyandemokrat ulusal milletvekili Margareta Cederfelt ve eski ve de değerli büyükelçimiz Volkan Vural ile birlikte gerçekleştirdiğimiz tartışma toplantısı çok yararlı oldu.
Hepimiz İsveç'in hem Türkiye hem de KKTC'ye yönelik sosyaldemokratlar ve hristyandemokratlar tarafından birlikte yürütülen destekleyici politikasını dinlerken aynı zamanda moralde topladık. Hele Avrupa Parlamentosu Bütçe Komisyonu üyesi ve bundan beş yıl önce o yılın AB Bütçesi'ni birlikte yaptığım arkadaşım Göran Farm, "Türkiye'nin üye olduğu takdirde AB'ye mali yük olacağını söyleyenlerin dünyadan haberi yok! Doğru belki biz ilk on yıl ödemeler yapacağız. Ancak bu AB için bir yatırım olacak ve yatırdığımızın çok daha fazlası uzun vadede AB'ye geri gelecek. Türkiye AB için bir kazanımdır." dediğinde sanırım tüm izleyiciler "AB'de sadece Sarkozy'ler, Fransa'lar ve Avusturya'lar yok. Dostarımız da var. İsveç var Almanya var." diyerek teselli bulmaktaydılar.
Evet, tek bir AB yok. Türkiye ve KKTC'den yana AB'nin gücünü ve etkisini arttırmak için biz de canla başla çalışmaya devam etmeliyiz. Hem Kıbrıs hem de Türkiye için!