Güncelleme Tarihi:
BÖYLE bir çalışma yapmak fikri nereden çıktı?
Türklerin Almanya’ya gelişinin 60’ıncı yıl dönümünde birçok etkinlik düzenlenirken, elbette bir kültür tarihçisi olarak kendi alanımda değişik projeler planladım. Biz de Türklerin Almanya’daki varlığının belge niteliğinde bir kitapla kayıt altına alınması adına bir kültür tarihi saha araştırması çalışması başlattık.
Uzun süren bir çalışma oldu sanırım. Bu kadar geniş içerikli bir kitabı ortaya çıkarmak için farklı kurumlarda araştırmak zor olmadı mı?
Başkanlığını yaptığım Kültür, Tarih ve Entegrasyon Enstitüsü’nün ciddi bir arşivi var. Benzer konularda çalışmalar ve henüz üzerinde değerlendirme yapmaya fırsat bulmadığımız belgeler de mevcut. Öncelikle Almanya’da Federal Çalışma Dairesi, DOMID-Göç Araştırmaları Merkezi ve Münih, Würzburg, Berlin, Stuttgart, Karlsruhe, Hamburg ve Köln şehir arşivlerinde uzun süreli çalışmalar yaptım. Türkiye’de İş ve İşçi Bulma Kurumu, Devlet Demir Yolları arşivleri dışında kesin dönüş yapan 28 kişiyi 25 ayrı şehirde ziyaret ettim. Türk ve Alman arşivlerinden elde ettiğimiz, ancak kitapta yer veremediğimiz 770 fotoğraf ise gelecek projelerde okuyucuyla buluşmayı bekliyor.
Anlatırken mesleğinizi çok sevdiğinizi hissediyorum...
Kültür tarihçileri, öncelikle samimi, kendi milletinin tarihiyle barışık ve sessizliği seven bilim insanlarıdır. Çok zorluklarla ulaştıkları her belgeyi anlamlandırmak ve kategorize etmek zorundadırlar. Bizim için annelerin ninnisi veya çocukların şarkısı bile bazı şeyleri ifade edebilir. Kültür tarihi kararlı olmayı, iyi düşünmeyi ve bazen de takdir edilmeyi bekler. Çünkü onlar, yorumlayan, anlamlandıran ve zaman tünelindeki nesiller arası yorgun savaşçılardır.
GÜN YÜZÜNE ÇIKMAMIŞ KÜLTÜREL VARLIKLAR
Tarihçilerin duygusal olduğu söylenir?
“Hayır” demek istemem. Onların alanına uzak olanların kelam eylemesine kırılırlar. Konuyu anlamayanların konudan uzak değerlendirmeleri onları çok yaralar. Geçmiş bir dönemin tozlu arşivlerindeki gizemli belgeleri üzerinde yapılan çalışmalara gereken değer verilmediğini hisseden bir kültür tarihçisinin motivasyonu aniden kaybolabilir. Araştırmacılığın kendi kendine has metodolojik kuralları vardır. Bu kategorik çalışma sürecinden habersiz değerlendirmeler, bir eserin omurgasının sorunlu bir yöne evrilmesine sebep olabilir. 60 yılın kültürel boyutunu araştıran ve bu izleri okuyucuyla buluşturmayı hedefleyen satırlara sadece ‘bir kitap yazma projesi’ olarak bakılması, yazarı yazamaz hale getirebilir.
Kültür tarihçileri “Zaman tünelindeki gerçeklere samimi olmalı” derken neyi kastediyorsunuz?
Milletlerin tarihi, öncelikle onların geçmiş nesillerinin gün yüzüne çıkmamış kültürel varlığıdır. Bu alanda çalışanlar, öncelikle tarih bilimi üzerinden bir yere varmayı hedeflemelidir. 60’ıncı yılını kutladığımız Almanya’daki Türk varlığını birçok açıdan ortaya çıkarmak bizim için mesleğin kızıl elmasıdır. Bunun değerlendirmesi ise öncelikle tarihçinin kendisine bırakılmalıdır.
‘SÖYLEYECEK SÖZ BULAMADIM’
Almanya’daki Türk varlığının ortaya çıkarılması sizce neden bu kadar önemli?
Milletler, tarihleriyle yaşar. Zaten, onlar millet ise tarih onlara sayfalarında yer verir. Elbette Türklerin, sanatın farklı dallarına özne olup birçok alanda farklı açılardan bakılacak ilginç başarı hikâyeleri vardır. Öncelikle Türklerin tüm alanlardaki kültürel varlığı tarih metodolojisine uygun olarak ele alınmalıdır. Bu hazine, detaylı olarak günümüze taşınmalı ve özellikle araştırmacı-akademik kesimin önüne koyulmalıdır.
Sizce bu yönde çalışmalar yapılmadı mı?
Genelleme yaparak “Yapılmadı” diyemem ama ben bu kitabı yazarken değişik açılardan araştırıp, konuyla ilgili belge bulmaya çalıştım. Bana verilen bazı cevaplar vardı ki, gerçekten söylenecek söz bulamıyorum. Özetle, “Almanya’daki Türklerin tarihiyle ilgili birçok dosya ve belgeyi depoda nemlenip, küflenmiş dosya belgeleri çöpe gönderdik” denildi. Bir milletin tarihini çöpe atmak hakkına kimse sahip olamaz.
‘YTB BAŞKANI BİZZAT İLGİLENDİ’
Almanya Türkleri ile ilgili en acil neler yapılmalı veya siz ne yapıyorsunuz?
Uzun yıllardan beri bir grup tarihçi arkadaşım ile birlikte Alman arşivlerinde ve Alman Milli Kütüphanesi’nde sürekli çalışma içerisindeyim. Bu ülkenin, İngiltere ve Fransa ile özel bir tarih kroniği vardır. Alman-İngiliz Kroniği veya Alman-Fransız Kroniği önemliyse, Türk-Alman Kroniği de önem arz etmeli diye düşünüyorum. Böyle bir çalışma, Almanlar için daha az önemli olsa da Türkler için gereklidir. Bundan sonraki nesiller kategorik bilgiye daha çabuk ulaşabilmelidir.
Türklerin unutulmaması adına kültürel çalışmalarınız önemli. Bu alanda size destek olan var mı?
Son yıllarda Almanya’daki Türkler arasında ciddi bir tarihe ilgi ve merakın ortaya çıktığını söyleyebilirim. Bunu aldığımız davetler ve organizasyonlar üzerinden de fark edebiliyoruz. Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı’nın (YTB) bu kitap çalışmasına desteği oldu. YTB Başkanı Abdullah Eren Bey, eserin ortaya çıkıp okuyucuyla buluşmasında bizzat ilgilendi. Buradan kendisine teşekkür ediyorum. YTB Daire Başkanı Adem Günaydın Bey ise eserin hazırlanmasında önemli bir koordinasyon desteği verdi.
‘ALMANLAR DA DESTEK VERİYOR’
Bu kitap sizin 12’nci eseriniz. Bu tarihi eser Almanya Türkleri için neyi ifade ediyor?
Biraz önce 60’lı yılların konusu ile ilgili arşivlerin çöpe atıldığından bahsettim. Bir milletin tarihi böyle bir hareketle karşılaşabilir mi? 1980 öncesi bizim nesil Osmanlı arşivlerinden tasnif edilmeyen birçok belgenin SEKA kâğıt fabrikasına hamur kâğıt olması için gönderildiğini tartıştı. Tarihçiler için en hafif deyimle bu duyarsızlık ve ilgisizliğin Almanya’da da yaşandığını gördüm. Bu ülkede Türkiye kökenli STK’ların arşivi ve Türk milletinin bir hafızası oluşsun istiyorum. Tarihin ve arşivin kayıtlara girmişse, senin varlığın tescil edilmiştir. Aksi halde bir göçebe kültürünün yolculuğu içinde kaybolur gidersin. ‘GöçTürkler’in Almanya’daki kültür tarihidir.
Alman tarafının çalışmalarınıza yaklaşımı nasıl?
Almanya tarafı da çalışmalarımıza destek veriyor. Sonuçta Alman arşivleri için bir üretim yapıyor ve emek veriyoruz. Tarih enstitüsünün demirbaşı ihtiyacı ile çeşitli dillerdeki kaynak kitapların kütüphanemize kazandırılmasından araştırma projelerimizin desteklenmesine kadar eyalet, belediye kültür daireleri nezdinde çalışmalarımız destekleniyor.
Sizin deyiminiz ile ‘GöçTürkler’in geleceğini nasıl görüyorsunuz?
An itibarıyla eğitime önem veren, kültürüne sahip çıkan ve kendisini Avrupa’da konumlandıran elit bir toplum olma yolunda hızla ilerlediğini gözlemleyebiliyorum. Öncelikle, Türklerin bu ülkedeki varlığı, Almanya ile Türkiye arasında bir ailenin çocuğu gibidir. Basit bir tabirle, herkes kendi anlayışına göre yetiştirip yönlendirmek istiyor. Oysa rüştünü ispat eden çocuğa dikte etmekten öte destek olunmalı diyorum. Türkiye ve Almanya’nın yaklaşımları ‘GöçTürkler’in geleceğinin şekillenmesinde belirleyici olacaktır.