Güncelleme Tarihi:
BİR YILLIK ÇALIŞMA İZNİ
Bu ‘sözleşme’ geriye dönük olarak 1 Eylül 1961 tarihi itibariyle geçerli olmuştur. Ancak Türk Çalışma Bakanlığı’nın kayıtlarına bakıldığında, Almanya’nın 15 Temmuz 1961’de, İstanbul’un Tophane kesiminde ‘Alman İrtibat Bürosu’nu sözleşmeden önce açtığı görülür. Karşılıklı nota yoluyla hayata geçirilen sözleşmede, Almanya’ya gelecek işçilerin seyahat ve yiyecek-içecek giderlerinin irtibat bürosu tarafından karşılanması ve bir yıl geçerli olmak üzere işçilere ‘çalışma izni’ içeren bir belge vermesi de yer almaktadır.
Ancak dönemin Çalışma Bakanı Cahit Talas’ın açıklamalarına göre, Almanya’ya Türk iş gücü göçü 1957-1958 yıllarında başladı. Alman işverenlerle aracılar vasıtasıyla sözleşme yapan birçok Türkiye kökenli Almanya’da çalışmaya başladı. Hatta sözleşme yapmadan da Almanya’ya gelip iş bulanlar oldu.
TEPEDEN TIRNAĞA SAĞLIK KONTROLÜ
Resmi verilere göre 1960 yılında 2 bin 700 kişi Almanya’ya gelirken, 1961’de 6 bin 700 kişi Almanya’nın yolunu tutar. Büyük kentlerdeki İş ve İşçi Bulma Kurumları aracılığıyla İstanbul’daki Alman İrtibat Bürosu’na giden Türkler, Almanya’ya gelmelerine onay verilmeden önce tepeden tırnağa kadar muayene edilerek sağlık kontrolünden geçirildi. Tophane’deki irtibat bürosunun önünde uzun kuyruklar oluştu. Saatlerce, hatta günlerce sıranın kendilerine gelmesini bekleyenler oldu. Ama her ne kadar kendilerini nelerin beklediğini bilmeseler de Almanya’ya gelebilme hayaliyle yaşayan kadınlı-erkekli Türkler, uzun da sürse bu beklemeyi göze aldılar. İrtibat bürosu aracılığıyla ilk sefer 3 Kasım 1961’de yapıldı ve 68 işçi Sirkeci tren istasyonunda ‘İstanbul Expres’e binerek Münih’in yolunu tuttu. Bu seferler daha sonraki yıllarda artarak devam etti. Üç gece iki gün süren yolculuktan sonra Münih’e ulaşan işçiler, kendilerini orada bekleyen sözleşme yaptıkları şirketlerin adamları ve tercümanlar tarafından karşılandı. Daha sonra da tren veya otobüslere bindirilerek çalışacakları kent ve başka yerleşim birimlerine götürüldü.
5-6 KİŞİ ‘HEIM’LARDA KALDI
Kadınlar kocalarını, erkekler eşlerini, anne-babalar çocuklarını Türkiye’de bırakıp geldikleri Almanya’da zor günler geçirdi. Dilini bilmedikleri, insanlarını ve kültürünü tanımadıkları Almanya’da hep özlem ve hasret çekerek yaşadılar. Bir-iki yıl çalışıp para biriktirdikten sonra Türkiye’ye dönme hayaliyle kurdulur. Gece-gündüz demeden çalıştılar. Yıllar geçtikçe geri dönmek de tamamen hayal oldu. Çoğu Almanya’da kaldı. Almanya, zamanla onların ve burada dünyaya gelen çocuklarının, torunlarının vatanı oldu. Türk işçiler genelde maden ocaklarında, otomobil fabrikalarında, çelik sanayisinde, tekstil fabrikalarında çalıştı. İlk gelenlerin çok büyük bir bölümü ‘Heim’ (işçi yurtları) denilen yerlerde, barakalarda, 5-6 kişi aynı odalarda kaldı. Mutfak da banyo da tuvalet de ortak kullanıldı.
1973 yılında yaşanan petrol krizi nedeniyle Almanya işçi alımını resmen durdurdu. Ama 1961-1973 yılları arasında Almanya’ya 867 bin Türk işçisi geldi. Yeni işçi gelmesi durdurulunca aile birleşimi başladı. Almanya’da yaşayan Türkler, eş ve çocuklarını getirerek ‘buralı’ olmak için en somut adımı attılar. Ülkede işsiz sayısının artması üzerine dönemin Almanya Başbakanı Helmut Kohl, 1983-1985 yılları arasında ‘geri dönüş primi’ uygulamasını hayata geçirdi. Gönüllü geri dönen işçilere 10 bin 500 Mark, çocuk başına da 1500 Mark prim ödendi. Bu uygulama çerçevesinde 375 bine yakın Türk, geri döndü. Ancak daha sonraki yıllarda Almanya’ya Türk göçü devam etti. 1980 yılında Türklerin sayısı 1.4 milyona, 1990’da 1.6 milyona ulaştı. 1998 yılında 2 milyon sınırını aştı. 2000’li yıllarda da 2.4 milyonu. Resmi verilere göre Almanya’da şu anda 1 milyon 461 bini Türk vatandaşı olmak üzere 3 milyona yakın Türkiye kökenli yaşıyor.
TÜRKİYE’DE ALAMANCI
ALMANYA’DA YABANCI
ALMANYA’da önce ‘Gastarbeiter’ (misafir işçi), zamanla ‘Auslaender’ (yabancı), şimdilerde ‘Menschen mit Migrationshintergrund’ (göçmen kökenli insanlar) olarak nitelenen, Türkiye’de hâlâ ‘Alamancı’, ‘gurbetçi’ denilen bu insanların çoğu bu ülkede dünyaya geldi. Yani 60 yılda geri dönenlerle birlikte 12 milyona yakın Türkiye kökenli ‘buralı’, ‘Alamanyalı’, ‘Almancı’ ve ‘gurbetçi’ olmuştur. Her ne kadar Almanların önemli bir bölümü hâlâ ‘yabancı’ gözüyle baksa da bu insanlar çoktan ‘buralı’ olmuştur. Ama artık 4 nesildir burada olan Türklerin önemli bir bölümü yaşadıkları köylerde, kasabalarda, kentlerde daire, hatta ev sahibi olmuşlardır. Türkler artık sadece işçi değil, aynı zamanda işverendir. 90 bine yakın Türkiye kökenli işveren 650 binden fazla kişiye istihdam sağlamakta, yılda 45-50 milyar euro ciro yapmaktadır. Türkiye kökenli mühendis, doktor, hâkim, savcı, avukat, öğretmen sayısı her geçen yıl artmaktadır. Her ne kadar hâlâ arzu edilen düzeyde olmasa da ilk ve orta öğrenim gören Türk öğrenci sayısı da öyle. Yüksek öğrenim yapanların da. Almanya’da sosyal, kültürel, sanatsal, toplumsal yaşamın her alanında ve politikada aktif rol üstlenen Türklerin ve Türkiye kökenlilerin sayısı da her geçen yıl artmaktadır.
ALMANYA’da 1980’li yıllarda başlayan yabancı, Türk ve İslam düşmanlığı, zamanla sistematik olarak arttı. Ülkenin çeşitli kesimlerinde sırf Türk oldukları için aşırı sağcı neonaziler tarafından öldürülenler oldu. Möln, Solingen katliamları hafızalara kazındı. Irkçı ve aşırı sağcı terör örgütü NSU üyeleri, 8 Türkiye kökenli vatandaşımızı, Türk’e benzediği için bir Yunan vatandaşını ve bir Alman kadın polisini öldürdü. Keup’ta Türklerin yaşadığı caddeyi bombaladı, onlarca kişi yaralandı.
19 Şubat 2020’de Hanau’da ırkçı bir Alman, Fatih Saraçoğlu, Sedat Gürbüz, Gökhan Ültekin ve Ferhat Unvar ile birlikte 9 yabancıyı kurşunlayarak öldürdü. Çok sayıda cami ve mescide molotofkokteyli atılarak saldırılar gerçekleştirildi ve bu saldırılar hâlâ da olmakta.
İşte bu yüzden göçün 60’ıncı yılında insanlarımızın tedirginliği arttı. Ancak başta Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier ile Başbakan Angela Merkel ve sağduyulu birçok insan, “Hepimiz BİZİZ” diyerek Almanya’da ırkçılığa, yabancı ve İslam düşmanlığına yer olmadığını vurguladılar. Bu da insanlarımızın umudunu artırdı.
Evet...
Almanya’da ırkçılığa da yabancı, Türk ve İslam düşmanlığına da yer olmamalıdır.
Çünkü artık Türkler de Türkiye kökenliler de ‘buralıdır’.
Almanya bizim de vatanımızdır...