Güncelleme Tarihi:
*
Linnemann’ın Almanca konuşamayan ve söyleneni anlamayan çocuklarla ilgili açıklaması, beni birden on yıllar öncesine geri götürdü.
1970’li yılların ilk yarısında Almanya’nın çeşitli kesimlerindeki ilkokullarda çoğu Türk, Almanca bilmeyen çocuklar için ‘Auslaenderklasse’ (yabancılar sınıfı) oluşturuldu.
Yani, yalnız yabancı çocukların doldurulduğu sınıflar.
Aynı okula gittikleri, aynı okulun bahçesinde teneffüslerde birlikte oynadıkları halde, yabancı kökenli çocuklara adeta ‘öcüymüş’ gibi davranıldı.
Yani bir yerde adeta, “Sizin Almanca öğrenmenize gerek yok. Almanca öğrenip de ne yapacaksınız? Kendi aranızda kalın, ‘saf Alman’ çocukların daha iyi eğitim görmelerini de engellemeyin” dermiş gibi bir tutum sergilendi.
Yabancı kökenli çocuklar bu yüzden doğru dürüst Almanca öğrenemediler ve çoğu ilkokulu diploma almadan terk etmek zorunda kaldı.
İşte bunun yanlış olduğunu, Federal Hükümetin ilk Yabancılar Sorumlusu Heinz Kühn, ‘Almanya Federal Cumhuriyeti’ndeki yabancı işçiler ve ailelerinin uyumunundaki durum ve gelişmeler’ başlığı altında 1979 yılında yayınladığı ‘Memorandum’da eğitime de geniş yer vererek vurguladı.
Kühn, ‘yabancılar sınıfı’ uygulamasının tamamen bir hata olduğunun altını çizdi.
İlkokula başlamadan önce bu çocuklara, çocuk yuvalarının yanı sıra ‘ana sınıfları’nda Almanca öğretilmesini gündeme getirdi.
İlk ve orta dereceli okullardaki kitaplarda ve tedrisatta sınıflardaki ‘çok kültürlü yapının’ göz önünde bulundurulmasını önerdi.
Ama ne yazık ki, Sosyal Demokrat Partili (SPD) Heinz Kühn’ün bu yöndeki önerilerine o dönemdeki SPD-FDP (Hür Demokrat Parti) koalisyonu da daha sonraki dönemlerdeki CDU/CSU-FDP koalisyonu da sahip çıkmadı.
Daha sonraki yıllarda da bu alanda gereken tedbirler alınmadığı için işte bugün hâlâ Almanya’da ‘ilkokul öncesi Almanca bilmeyen göçmen kökenli çocukların’ durumu tartışılmakta.
Yani bir yerde 40 yıl öncesine dönüldü.
*
Evet, Almanya’da 13 milyon 400 bin çocuk yaşamaktadır.
Bunların 4 milyon 900 bini göçmen kökenlidir.
Yani her üç çocuktan biri göçmen kökenlidir.
Almanya’nın birçok eyaletinde çocuk yuvalarında hâlâ her çocuğun gidebileceği sayıda yer yoktur.
Kaldı ki yer olsa bile bu çocuklara Almanca öğretecek eğitmen yoktur.
Carsten Linnemann ve Federal Mecliste onun gibi düşünen diğer milletvekillerinin, doğru dürüst Almanca bilmedikleri ve söyleneni anlamadıkları için suçsuz, günahsız olan bu çocukları ‘cezalandırma’ yerine, onların küçük yaştan itibaren Almanca öğrenmelerine imkân kılacak yaratıcı projeleri hayata geçirmeleri daha akıllı bir tutum olur.
Bunu gerçekleştirmek için dünyayı yeniden keşfetmeye gerek yoktur.
Kanada, Avustralya bunu çoktan hayata geçirmiştir.
Hatta o kadar uzaklara bile gitmelerine gerek yoktur.
‘PISA’ kısa adıyla bilinen Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı’nın ilk sıralarında yer alan Finlandiya ve İsviçre gibi Avrupa ülkelerinin bu ‘sorunu’ nasıl aştığına baksınlar yeter.
Hatta oralara kadar gitmelerine de gerek yok.
Daha 2006 yılında ‘Berlin’in en tehlikeli ve en sorunlu okulu’ olarak bilinen ‘Rütli-Schule’ (Rütli Okulu) bugün Berlin’in en gözde okullarından biri haline gelmiştir.
Linnemann ve diğer milletvekili arkadaşları gidip bu okulunun yöneticileri, öğretmenleri ve bir dönemlerinin ‘istenmeyen okulu’nun hayata geçirilen yeni konseptlerle bu düzeye gelmesinde katkıda bulunan ‘gönüllülerle’ konuşsunlar yeter.
Not: Okuyucularımızın Kurban Bayramı’nı yürekten kutlar, güzelliklerle dolu nice bayramlar dilerim.