Avrupa yollarında papatya falı

VETO kullanacaklar mı kullanmayacaklar mı? Engelleyecekler mi, engellemeyecekler mi?

Kabul ettirecekler mi ettirmeyecekler mi? Gidecek miyiz gitmeyecek miyiz?

Papatya falına bakar gibi.

Alt tarafı otuz beş fasıl arasından en sorunsuzu, Avrupa Birliği müktesebatının en sınırlı olduğu bir fasıl bilim ve araştırma.

Müzakere sürecinin ilk basamağı.

İlk ve en emin olduğumuz halka sözüm ona.

Rum Yönetimi, hükümet değişirken gider ayak tanınma koşulunu getirmeye çalışarak süreçte sorun yaratan tek taraf mı? Değil, bu süreci yavaşlatmaya çalışan tüm güçler onun arkasında sıraya girdi.

Artık iyice belli oldu, Kıbrıs Rumları önümüzdeki dönemde Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğine karşı herkes tarafından kullanılacak bir koz haline getirdiler kendilerini.

Tabii, bu karşıt cepheye Türkiye’deki Avrupa karşıtları da dahil.

Rumlar, onların da doğal müttefiki oldu bu süreçte.

Bir başka doğal müttefikleri daha var. Reformlar konusunda ödevini yapmak istemeyenler.

Çünkü, Rumların çıkardığı tantana sayesinde gündem bulanıyor, öncelikler unutuluyor.

Aklıma ilk gelen örneği vereyim. Müzakereler iki fasılda açılacaktı. Bilim- Araştırma ve Eğitim-Kültür.

Eğitim-Kültür neden ertelendi acaba? Kamu ihaleleri ve rekabet yasaları konuları da vardı tartışma gündemimizde. Avrupa Birliği, bu iki önemli konuda Türkiye’de yeterince şeffaflık sağlanmadığı ve gerçek rekabet ortamı oluşamadığını ileri sürdü. Müzakerelerin ancak belli bir seviyeye açılabileceği sinyallerini verdi.

Onlar da gündemden düştü.

Rumların elimize tutuşturduğu papatyalardan yaprak kopartarak gidecek miyiz, kalacak mıyız heyecanına kapılınca, önceliklerimizle sahte gündemler birbirine karıştı.

* * *

ORTAKLIK
Konseyi öncesi konuşmamız gerekenleri görmek için AB’nin hazırladığı ortak tutum belgesine bir göz atmak yeterli. Gümrük Birliği ek protokolünün parlamentoda onaylanması, limanlarların ve havaalanlarımızın tüm AB üyesi ülkelere açılarak malların serbest dolaşımına olanak sağlanması koşulu bu tutum belgesinin her aşamasında var. Bu ortak tutum belgesi bizim de irademizi yansıtıyor. Çünkü kabul ediyoruz bu belgeyi.

Demek ki, bu konularda Avrupa ile birlikte bir çözüm bulmak durumundayız. Bu ille de Kıbrıs’ı tanımak ve limanları açmak anlamına gelmez. Yaratıcı formüller bulunabilir.

Bu tek sorun değil. Ortak tutum belgesinde daha önce altı çizilen bir mesele daha var.

Kopenhag siyasi kriterlerinin tam olarak uygulanması için gerekli siyasi reformların derinleştirilmesi. Düşünce, ifade ve inanç özgürlüğünü güvence altına alacak önlemler paketinin yürürlüğe girmesi, kadın hakları ve iş hayatında İLO standartlarının uygulanması için alınacak önlemler, sendikal haklar, azınlık haklarına, yargı bağımsızlığına kadar geniş alanda reformların yapılması öngörülüyor.

Bunların yapılmasını sağlamak için de Türkiye’den, gözden geçirilmiş katılım ortaklığı belgesindeki taahütlerini ne zaman ve nasıl yapacağını gösteren ulusal programı bir an önce hazırlaması isteniyor.

Ulusal programı hazırlamak kolay değil. Bunun için siyasi uzlaşma gerekiyor.

* * *

REFORM
atmosferini canlandıracak olan ulusal programın hazırlanması bizim taahüdümüz. Kendimize verdiğimiz bir söz. Stratejik seçimimiz. İktidar gibi muhalefet de bu sözün arkasında durmak zorunda.

Yok aksi düşünülüyorsa, ya da fikir değiştiren varsa, o zaman bir şey gerekiyor. Lütfen açıkça söyleyin, halka "Biz Avrupa Birliği üyeliğine karşıyız. Bu sürece son verilmesini istiyoruz" deyin. Siyasi şeffaflık gösterin.

Kıbrıs sorunu aşılsın ya da aşılmasın, bugünden itibaren herkes bu soruyu kendisine bir daha sorup yanıtını samimiyetle açıklamalı.

Çünkü biz bu yola papatya fallarıyla değil, kararlılıkla devam edebiliriz ancak.
Yazarın Tüm Yazıları