Avrupa ile kırılma noktası

AVRUPA Birliği ile Türkiye arasındaki ilişkiler rayına oturuyor. Önceki gün Brüksel’de yayınlanan İlerleme Raporu, Katılım Ortaklığı Belgesi ve Stratejik Belge genel olarak olumlu.

Katılım öncesi süreç yol almaya başladı. Benim gördüğüm iki sorun var. Birincisi, Türkiye’den beklenen köklü reform ve değişikliklerin finansmanı konusunda. Bizden önce üye olanların aksine, bizimle ilgili muğlaklık var. Önemli stratejik adımların, değişim sürecinin maliyeti nasıl karşılanacak, bu belli değil. Türkiye’ye AB bütçesinden ne kadar para ayrılacağı belirsiz. Ama biz, Avrupa Kalkınma Bankası ve diğer çeşitli kanalları devreye sokarak bu sorunun üstesinden gelebiliriz.

Bu süreci gölgeleyen tek gerçek tehdit Kıbrıs.

Dışişleri Bakanı Abdullah Gül dün, ‘AB’nin gerektirdiği stratejik ilişkileri gölgeleyecek durumlar ortaya çıkabilir’ sözleriyle bu riske işaret ediyordu. Kıbrıs sorununu AB’nin sırtından çözmek için Türkiye’yı sıkıştırmak müzakere sürecini tıkayabilir. Gül, bu mesajı bir gün önce görüştüğü AB Büyükelçileri’ne de vermiş. Gerçekten de Ankara kulislerinde, Kıbrıs konusunda Türkiye’nin yapabileceği bir şey olmadığı görüşü hakim.

İlerleme Raporu ve Katılım Ortaklığı Belgesi, ana hatları ile medyaya yansıdı. Ayrıntıları önümüzdeki günlerde tartışmaya devam edeceğiz ama ben, önümdeki belgelerde bir iki noktayı cımbızlama yöntemiyle aktarmak istiyorum:

Katılım Ortaklığı Belgesi’nde yer alan ve bir ya da iki yıl içinde yerine getirilmesi gereken kısa vadeli öncelikler listesinden:

Kadınlara karşı şiddetin, namus cinayetleri de dahil her biçimine karşı önlemler alınmalı; Hakimler, savcılar ve yerel yönetimler için bu konuda özel eğitim verilmeli; kadın sığınakları kurulmalı.

Yüksek Hakimler ve Savcılar Kurulu ile yeni hakim ve savcıların atanmasında yargı bağımsızlığı garanti altına alınmalı.

İlerleme Raporu’ndan:

Ceza yasasındaki bazı maddeler, gazetecilerin kendi kendilerini sansürlemelerine yol açıyor dolayısıyla basın, enformasyon ve ifade özgürlüğünü kısıtlıyor.

Gazeteciler hálá sendikalaşma çabalarında zorluklarla karşılaşıyorlar.

Alkollü içkiler dahil, değişik alanlardaki yabancı üreticilerin, vergi engelleri ve ayrımcı uygulama ile pazara dahil olmaları engelleniyor. İhracat lisansı uygulaması Gümrük Birliği ile uyumlu değildir ve gecikmeden kaldırılmalıdır.

Şiddet ailede başlıyor

PARİS sokakları, Amman otelleri, Hakkari meydanları, Malatya çocuk yuvasındaki görüntüler. Çevremizdeki şiddet çemberinin daraldığını hissetmeyen var mı?

Terör ve şiddet hayatlarımızı ele geçiriyor.

Patlayan bombalar, ateşe verilen araçlar, tekmeler, yumruklar üzerimize üzerimize geliyor.

Şiddet, ekranlarımızda dondurduğumuz görüntüleri aşarak toplumu ele geçiriyor.

Bazen açıktan, çoğu zaman sinsice.

Trafikte, karanlık bir köşeden karşımıza çıkıveren bir gaspçının bizi gafil avlayışında, işyerindeki hırpalanışlarda, çapaçul ihmalkarlıklarda, yok sayılmalarda, hak yemelerde ve en zırhsız olduğumuz yerde, evlerimizde şiddet o kadar çok değişik biçimlerde yaklaşabiliyor ki yanımıza, savunmaya vakit kalmıyor.

Kimi zaman kurban, kimi zamanda fail oluyoruz. Farkına vararak ya da varmayarak. İşte mesele de burada değil mi?

Farkına varılan şiddete karşı önlem almak daha kolay, önemli olan farkına varmadığımız şiddetle başa çıkabilmek. Şiddetten en fazla etkilenenler kadın ve çocuklar. Avrupa Konseyi’nin yaptırdığı bir araştırmaya göre, kadına yönelik şiddet, eğitim düzeyi en ileri ülkelerde bile yaygın. Örneğin ABD ve İsveç’te her dört dakikada bir, bir kadın şiddete maruz kalıyor. Yine bu ülkelerde on günde bir, bir kadın öldürülüyor.

İşte bu yüzden şiddete karşı sürekli mücadele gerekiyor. Hürriyet’in BM Nüfus Fonu, Çağdaş Eğitim Vakfı ve İstanbul Valiliği ile birlikte düzenlediği, CNN Türk’ün de katkıda bulunduğu ‘Aile İçi Şiddete Son Konferansı’ da bu mücadelenin esası olan toplumsal bilinci artırmada önemli bir adım.
Yazarın Tüm Yazıları