Avrupa ’ekonomik milliyetçilik’e çözüm bulamadı

AVRUPALI patronların patronu, işverenler örgütü UNICE’nin başkanı Ernest-Antoine Seilliere Fransızca değil de İngilizce konuştuğu için Chirac’a salonu terkettiren ulusalcı tepki, buzdağının görülen ucu.

Sorunun aslı, bunca çabaya rağmen Avrupa’nın hálá gerçek bir birlik oluşturamamasında yatıyor.

Avrupa Birliği, son yıllarda giderek belirginleşen bir biçimde ilginç bir toplantı üslubu geliştiriyor.

Sorunların üzerine gidip ortak politikaları güçlendirmek yerine, sonuç bildirisinde "yine çok başarılı olduk" diyebilmek neredeyse esas amaç haline geldi.

Avrupa, anayasa girişiminin başarısızlığını ciddi biçimde tartışmaktan kaçındığı gibi, üye ülkeler arasında bile koruma duvarları yükselten ulusalcılığın üzerine de ciddi biçimde gitmiyor.

Devlet başkanları seviyesindeki "Bahar Zirvesi" de farklı olmadı.

*

BAHAR
Zirvesi, 2000’de benimsedikleri Lizbon stratejisi ile 2010 yılına kadar ekonomik olarak bir dünya gücü olma hedefini koyan Avrupa Birliği açısından önemliydi. Bu yıl, Avrupa’yı etkileyen enerji krizi, enerji politikalarında ortaklık ihtiyacını gündeme getirdi. Enerji, ilk kez Lizbon stratejisine dahil edildi.

Tam bir ortak politika değil ama bu yolda ortak kararlar alabileceğini kabul etti Avrupa. Dışa yönelik ortak enerji politikası, enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi gibi noktalarda uzlaşıldı. Ama nükleer enerji politikaları ulusal hükümetlere bırakıldı.

Enerji konusundaki gelişme olumlu deniyor ama işin özüne yine dokunulamadı.

Ortak Pazar’da yükselen ulusalcı rüzgárlar gündeme bile gelmedi.

Fransa’nın, Belçika ile ortak olduğu Suez enerji şirketinin İtalyan ENEL’e satılmasını engellemesi, Madrid’in İspanyol ENDESA’yı satın almak isteyen Alman E.ON enerji şirketine "hayır" demesi tartışılmadı.

Zirveden çıkan belgeleri incelediğimde, Komisyon Başkanı Barroso’nun, "Pazarlarımızı birbirimize kapatırken dünyaya nasıl açılacağız?" sorusuna pek bir yanıt gelmediğini görüyorum.

*

AVRUPA
Birliği’ne hazırlanırken içeride olan bitenleri izlemek, Avrupa’nın Türkiye konusundaki tutumunu anlamak ve tahmin etmek açısından çok önemli. Avrupa’nın reformları ve Lizbon stratejisini hayata geçirmekteki başarısı ve başarısızlığı genişleme sürecini, dolayısıyla bizi de yakından ilgilendiriyor.

Altı yıl önce koyduğu hedefleri bir türlü gerçekleştiremeyen bir Avrupa’nın genişleme projesini daha ileri götürmesi, o yükü kaldırması gerçekten mümkün değil.

Genişleme kıstasları arasına "AB’nin özümseme kapasitesi" kriterlerinin girmesi bir tesadüf değil.

Yeni iş alanları yaratmak, rekabeti artırmak, sosyal hakları koruyarak sosyal devlete son vermek, pazarı liberalleştirmek, kadın iş gücünü 2010’a kadar yüzde 61’e yükseltmek, çevreye saygılı ekonominin alt yapısını yerleştirmek gibi hedefleri öngören bu stratejinin başarısı Avrupa’nın geleceğini belirleyecek.

Ama bakın Fransa’ya. İş olanağı yaratmak ve rekabeti artırmayı hedefleyen yeni yasaya öğrencilerin verdiği tepki hükümeti sarsıyor. Seçimleri kaybetmek bahasına Avrupa hedefine sadık kalan siyasetçilerin sayısı her geçen gün azalıyor. Avrupa’da ulusalcılığın, içe kapanmanın yükselmesi de bunu gösteriyor.
Yazarın Tüm Yazıları